İçeriğe atla

IŞİD – Ortadoğu ve Fitne Üzerine

2015 yılına gireli 3 ay oldu. Bilhassa Suriye’deki iç savaşın başladığı 2011 yılından beri aklımda devamlı bir fikir dolaşıyor.

Dünyada yanan ateş neden hep müslüman topraklarında? Filistin, Mısır, Suriye, Irak, Lübnan, Tunus, Libya, Bangladeş, Myanmar, Doğu Türkistan …

Efendim, islam zaten gerici, müslümanlar cahil vesaire vesaire, GEÇİNİZ lütfen. Eğer bu argüman doğruysa, sadece müslümanlar mı cahil? Güney amerikadakiler, Çin’in büyük bir bölümü çok mu ileri?

Ben ise durumu çok farklı değerlendiriyorum. Şu an yaşadıklarımızla 100 yıl önce dedelerimizin jenerasyonunun yaşadıkları arasında çok büyük benzerlik görüyorum. Ne tarihçiyim ne de sosyolog dolayısıyla bu konuyu metodlarına uygun bir şekilde tahlil edemiyorum.

Ama bir müslüman olarak basiret ve feraset gözlüğüyle olaylara bakmaya çalışıyorum, Amerika’lıların “10,000 foot view” (10 bin adım yukardan bir olaya bakmak) ve bilhassa 2 kitabı göz önünde bulundurarak düşüncelerimi toparlıyorum. Öncelikle bu kitaplardan bahsetmek istiyorum:

Başımıza gelenler” 93 harbinde yaşananlar, adeta bir cam parçasının kalbe batması kadar yaralayıcı ve hüzün verici, dişlerinizi sıkarak ve hüzünle izleyeceğiniz, çok büyük zorluk içinde kıvranan bir milletin yaşadıklarını anlatıyor.
Pazarlık” Vahdettin Engin tarafından yazılmış, II. Abdülhamit döneminde yaşanan İsrail’in kurulmasının temellerinin nasıl hazırlandığını anlatan bir şaheser.

İttihat ve terakkiyi, II. Abdülhamit dönemini anlatan, 2010 sonrasında yaşanan olayları değerlendiren yabancı islam düşünürlerinden (Imran Hussein) aldığım bilgileri bir kenara koyuyorum.

Vadedilmiş topraklar ve topraklara kavuşmak için gözleri dönmüş bir siyonist topluluğu ve bunlarla menfaat ilişkisi olarak veya onlarla müttefik olmaktan dolayı bir şekilde haz duyan hristiyanların varlığı ile ilgili, komplo teorisi kitapları bu zümreye genelde Neocon’lar diyor. Müslüman coğrafyasını yakmak için 2001 yılında adeta sura üflendi. Rahmetli Mahir Kaynak’ın 11 Eylül saldırısından sonra yazdığı kitabını okuduğum zaman bir türlü anlam veremiyordum. Yepyeni bir dönemin başladığını, artık “rus tehditi yerini müslümanların aldığını ve müslümanlar için cehennem yıllarının başladığını” anlatıyordu kitabında Mahir Kaynak.

Biraz geriye çekilerek Amerika’ya “vadededilmiş toprak” mikrobunun ne zaman bulaştığına bakalım. Yahudilerin ABD’ye gelişleri 1940’ları buluyor. ABD’de yaklaşık 60 yıldır yaşayan (80 yaşlarında ve kendisi halen hayatta) bir büyüğümüze bu konuyu sorduğum zaman yahudilerin Almanya’daki nazi olaylarından sonra ABD’ye gelişlerini şu şekilde anlattı:

“Yahudiler Amerikaya ilk geldikleri dönemde çok nefret edilirlerdi, zencilerle yahudiler neredeyse aynı şekilde algılanırdı, nerede terör örgütü, nerede baş belası adam varsa yahudi çıkardı ve amerikan toplumu onlardan hiç hoşlanmazdı ama yılmadılar, bıkmadılar, çok çalıştılar ve topluma kendilerinin mazlum olduklarına inandırdılar.”

Evet gerçekten de 1940’tan itibaren inanılmaz bir örgütlenmeyle ve çalışmayla Hollywood, Medya, Gıda Endüstri, Petro Kimya endüstrisi gibi sektörleri birer birer ele geçirmişler. 1990’lara kadar ABD ekonomisini adeta her tarafından kuşatan bu hırslı zümre, CIA Direktörü Baba Bush döneminde devlette görev almaya hazır hale gelmişti. Hollywood’daki kardeşleri Seinfeld, Friends gibi dizilerle halkı bambaşka bir psikolojiye evriltirken Washington’daki kardeşleri devletin önce ekonomiyle ilgili bölümlerine, akabinde de güvenlik bürokrasisini sızdılar. Baba Bush döneminde Amerika birden yönünü Irak’a çevirir. İran savaşından çıkan Saddam ile menfaatleri çatışır, Kuveyt-Irak krizi derken ilk saldırı gelir. Devletin kromozomlarına karışmış vadedilmiş topraklar virüsü faaliyet göstermeye başlar.

Yapısı bozulmuş yeni Amerikan devletinin kendi sonunu da getirecek virüslü halinin nihai hedefi, ortadoğuda vadedilmiş topraklar üzerinde yaşayan bütün müslümanların mukavemet gösteremeyecek kadar zayıflatılmasını sağlamak. Bu esnada aynı 2. dünya savaşında olduğu gibi bütün dünyada yahudilerin çok büyük tehdit altında olduğunu öne süren olayların zuhur etmesi ve bütün dünya yahudilerinin vadedilmiş topraklara, yani Suriye’ye, Irak’a, Türkiye’ye, Lübnan’a gelerek Kudüs’te Hz. Süleyman’ın mabedinin kurulması ve 3. kez Yahudilerin bütün dünyaya hükmedecek imparatorluklarını kurmalarını sağlamak.

Bilim kurgu filmi gibi. Ama ahir zamandaki fitne ateşi her yerden yanmakta ve 2 sene önce dost bildiğimiz insanlarla bile paralel-seri durumuna düştüğümüzü düşününce, durum ne kadar vahim ve ne kadar şiddetli daha iyi anlayabilmekteyiz.

ABD Başkan yardımcısı Kerry’nin ajanslara düşen ifadesi dikkat çekici.

“IŞİD ile savaş 10’larca yıl sürecek.”

Operasyon başladı, her yerde müslüman toplumları canlı canlı ameliyata alıyorlar. İşin en acı olanı ise 1994’den beri ABD saldırılarıyla Frankeştaynlaştırılan Irak’ın hapishanesinde ne kadar it kopuk varsa, sağda solda kalmış piskopat varsa, toplanıp IŞİD’i kuruyor ve müslüman ülkeler onların eliyle parçalanıyor. Hesaplaşmanın en son geleceği ülkeler, Lübnan, Mısır, Ürdün, Filistin yani vaadedilmiş toprakların can damarı, işin içinde Yemen, Sudi Arabistan da var ama onlarla ilgili pek malümatım yok.

IŞİD’i ve İran’ı bahane edecek bir İsrail ve onun arkasındakilerin neler yapacağını düşünmek bile istemiyorum. Ortadoğu’da milyonlarca insanın öleceği bir senaryoyu tesis edecekleri yada bu bölgede yaşayan insanların bir şekilde topluca göçlere maruz bırakılması ne kadar acı verici.

Nihai hedefleri olan vaadedilmiş toprakları ele geçirmek ve bu bölgeye dünya çapındaki bütün yahudilerin yerleşmesini temin edebilmek için yapmayacakları hiçbir zulüm yok.

Ğaybı bir tek Allah bilir ve O bilenlerin en hayırlısıdır. Bize düşen ise gerçekleri görmeye çalışmak, görebildiklerimizi paylaşarak bizden sonra gelen nesilleri uyandırmaya çalışmalı ve elimizden geldiğince müslüman arasında çıkan fitne ateşlerini söndürecek hal ve tavırlar içine dönmeliyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.

css.php