İçeriğe atla

Mehmet Büyüközer tarafından yazılmış tüm yazılar

Alçısız Amerikan Ateli ve Satış Fiyatı

Bugün İstanbul Çapa ve Cerrahpaşa hastaneleri etrafında Amerikan Ateli arama günümdü. Doktorumuz alçısız olan bu üründen başkasını kullanmak istemediği için çaresiz kaldık. Alçısız Amerikan ateli diye adı çıkan bu ürün aslında yine alçıdan ama alçı kısmı sadece sabitlenmesi gereken kısımda yani bir tarafı alçı diğer tarafı boşta, suya batırılarak hazır hale getiriliyor sonra sabitlenmesi gereken yere yerleştirildikten sonra kalan kısmı bandajla ayağa yada kola sarılıyor, su geçirmiyor ve su ile temas ettiği zaman normal alçılar gibi erimiyor.

Bu ürünü belki 15-16 yere sordum. Bulduğum ürün alibaba.com sitesinde üreticisi tarafından tanesi 2.5 dolar ile 7.5 dolar arasında satılıyor. İstanbul satış fiyatı? 110 TL Bu ürünleri ithal edenler malum 6-7 ay bazen 1 sene öncesinden ithal etmiş oluyorlar. Doların 2.5 TL olduğu zamanlarla şimdileri kıyaslasak bile aradaki fark FAHİŞ. Basit bir bakkal hesabıyla, bu aldığım ürünün maliyeti-gümrüğü-kargosu herşey dahil 10 dolar olsa. Geçen senenin kuruyla 25 TL bu senenin kuruyla 37 TL. 110 TL’ye sattıklarında aradaki fark birinde %450, diğerinde %300. EL İNSAF!

Bu merhametsizliği, bu vicdansızlığı toplumumuza sokanlar kazandıklarını zannediyorlar, bu ürünleri alan kişilerin kendilerine sokulan kazığı anlamadığını zannediyorlar. Halbuki bu şekilde canlarını yaktıkları insanlar yavaş yavaş merhametlerini kaybediyor. Bu ürünleri alanlar ve kazığı yiyenler; doktor, öğretmen, memur, işçi olsun. Ellerine bu kişilerin yakınları geçtiği zaman apandisitlerinden, bademciklerine kadar bütün organlarını para için kesecekler. Öğretmenler yol gösterilmesi gerektiğinde çocuklarına merhamet etmeyecekler, memur işlerini görmeyecek, işçi betonu güzel karmayacak dolayısıyla kendi açtıkları pislik içinde hem kendileri hem toplum olarak hepimiz boğulacağız.

110 TL'ye satın aldığım Alçısız Amerikan Ateli Senboni XB430
110 TL’ye satın aldığım Alçısız Amerikan Ateli Senboni XB430
$2.46$ ile 7.05$ arasında üreticisinden satılan Alçısız Amerikan Ateli Senboni XB430 Alibaba Satış Fiyatı
$2.46$ ile 7.05$ arasında üreticisinden satılan Alçısız Amerikan Ateli Senboni XB430 Alibaba Satış Fiyatı

İsrail Filistin Topraklarını Adım Adım Nasıl İşgal ediyor?

[Dikkat]: Bu yazıda bahsedilen işgal; 1947, 1960, 1980 vesaire yıllarına ait değildir. Bu yazılanlar 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2016 ve müdahale edilmediği müddetçe devam edecek bir işgaldir. Tahtakurularının, hamamböceklerinin bir evi adım adım sarması gibi yavaş yavaş ve hergün büyük bir sinir harbi ile ilerlemektedir.

2014’ü hatırlar mısınız? Suriye kanıyor, Filistin ağlıyordu. Gazzeye hergün sahur ve iftar vaktinde bombalar düşüyor, İsrail silah endüstrisi yeni ürettikleri bütün silahları Gazze halkı üzerinde deneme imkanı buluyordu. (Bu tabi apayrı bir yazının konusu, Youtube’da bunların vidyoları mevcut Gazzeyi devamlı farklı silahlarla bombalıyorlar, vidyolarını kaydediyorlar ve bu silahların satışında bu vidyoları kullanıyorlar).

Gündemimiz malum çok yoğun. Dengesiz Türkiye siyasetçileri, beberuhi gazeteciler ile geçen günler. Ve zaman, Filistindeki Suriyedeki, Mısırdaki müslümanların aleyhine işlemeye devam ediyor. Boğazlarına 1947 yılında geçirilen idam düğümü hergün sıkılıyor, gün ve gün Batı Şeria toprakları İsrailli Siyonist Yahudi işgalciler (batı yerleşimci diyor bunlara) tarafından ele geçiriliyor.

Belki yakın zamanda Filistin haritalarına baktıysanız, nasıl küçücük adacıklar haline geldiğini görmüşssünüzdür. Peki nasıl oluyorda bu topraklar gıdım gıdım bu şekilde Filistinlilerin elinden gidiyor? Öyle kahpece, öyle haince, öyle şerefsizceki nereden başlamak gerekiyor bilemiyorum. Dilim döndüğünce adım adım size Batı Şerianın ve Filistin’in nasıl işgal edildiğini anlatmaya çalışacağım. Burada bir parantez açarak, “ah bu Araplar, Filistinliler topraklarını sattılar, islam davasına ihanet ettiler” diyenlerin kulakları çan gibi çınlasın. Filistindeki gündelik hayatta yaşanan zulümlerin vidyolarının sadece bir buklesini yazının altına ekledim. Onların nasıl bir zulüm, baskı, mobbing altında olduğunu bilseniz, yüzünüz kızarır, utanır, o söylediğiniz laflar ağzımdan çıkacağını boğazımı testereyle kesselerdi keşke dersiniz. Okumaya devam et

Mortgage Kredisi – ALLAH RIZASI için, Çocuklarınız için ALMAYIN

“Kira öder gibi ödüyorsunuz ama kendi evinizin sahibi oluyorsunuz” yalanıyla mortgage kredi sistemini pazarlayan bankacıların, pazarlamacıların ve televizyoncuların kabirde kemikleri sızlayacak. Bu öyle büyük bir yalan ve öyle bir büyük bir zulümkü ancak Amerikada morgıç krizlerini 2-3 defa yaşamış ve dibin dibini görmüş insanlar size neler çektiklerini gerçekten anlatabilir. Bu balonlardan sadece 2008 yılında yaşananını Amerika’da birebir görmüş birisi olarak bu yazıyı okuyan sizlere avazı çıktığınca, “mortgage almayın ve tanıdığınız kimseye aldırmayın” diyorum.

Mortgage öyle bir zulüm sistemidirki, sizin alacağınız morgıçlardan sadece siz değil, çocuklarınız hatta torunlarınız zarar görecek. Nasıl mı? Adım adım yazıyorum, lütfen sevdiklerinizle paylaşın.
Okumaya devam et

Konferans – Seminer ve Diğer Sosyal Faaliyetleri Takip Edebileceğiniz Siteler

Türkiye’de hep negatif şeyler oluyor gibi göze çarpıyor ama hayat herşeye ve her türlü probleme rağmen devam ediyor ve güzel şeyler oluyor. Gözüme çarpan ve en çok hoşuma giden iki tane siteyi sizlerle paylaşmak istedim.

1. www.girisimhaber.com : Girişim Haber sitesi İdris Cin beyin önderliğinde güzel bir kadroyla, Türkiye’de nerede aktivite ve girişimcilik ile ilgili haber varsa paylaşıyorlar. Bilhassa yeni alanlara yönelmek isteyenler ve her türlü sektörden haberdar olmak isteyenler için sık kullanılanlara eklenmesini ve gün aşırı bakılmasını tavsiye ederim.

2. www.etkinlik.com.tr: Tam olarak nasıl bir ekip tarafından yönetildiğini bilmememekle birlikte, kendisine has bir tasarımla ve güncel içeriğiyle bilhassa İstanbulda düzenlenen konferans, seminer gibi programları takip edebileceğiniz güzel bir site. İstanbul sayfası faaliyetleri organize bir şekilde görmenizi sağlıyor. Bunun yanında siteye üye olursanız, isteklerinize göre size yeni faaliyetlerle ilgili bildirim emaili gönderiyorlar.

Meetup.com, eventbrite.com gibi yabancı menşeili siteler mevcut ama yerli olmaları açısından bu iki siteyi paylaşmak istedim.

IŞİD – Ortadoğu ve Fitne Üzerine

2015 yılına gireli 3 ay oldu. Bilhassa Suriye’deki iç savaşın başladığı 2011 yılından beri aklımda devamlı bir fikir dolaşıyor.

Dünyada yanan ateş neden hep müslüman topraklarında? Filistin, Mısır, Suriye, Irak, Lübnan, Tunus, Libya, Bangladeş, Myanmar, Doğu Türkistan …

Efendim, islam zaten gerici, müslümanlar cahil vesaire vesaire, GEÇİNİZ lütfen. Eğer bu argüman doğruysa, sadece müslümanlar mı cahil? Güney amerikadakiler, Çin’in büyük bir bölümü çok mu ileri?

Ben ise durumu çok farklı değerlendiriyorum. Şu an yaşadıklarımızla 100 yıl önce dedelerimizin jenerasyonunun yaşadıkları arasında çok büyük benzerlik görüyorum. Ne tarihçiyim ne de sosyolog dolayısıyla bu konuyu metodlarına uygun bir şekilde tahlil edemiyorum. Okumaya devam et

SPF Kaydı ve all ibaresi

Emailleriniz SPAM’e düşmesin – DKIM – SPF ve DMARC Ayarları başlıklı yazımda gönderdiğiniz epostaların spam’e düşmemesi için yapılabilecek ayarlardan bahsettim. SPF kaydında bir konudan daha bahsedilmesi gerektiğini farkettim.

SPF kaydındaki “all” ibaresi, eğer bizim verdiğimiz listedeki sunuculardan başka bir yerden email gelirse ne yapılması gerektiğini belirttiğimiz kısım. Bu ifade önüne eklenecek işarete göre birkaç manaya geliyor.

-all Fail Email sahte, bize ait değil.
~all SoftFail Emailin sahte olma ihtimali yüksek ama domain kısmı halen geçerli.
?all Neutral Email sahte mi değil mi emin değiliz.
+all Pass Email kesinlikle sahte değil. Bu ifade kullanılmamalı

Eğer DMARC ayarlarını yazıda belirtildiği şekilde ayarladıysanız, 2-3 hafta gibi bir süre neticesinde, SPF kaydınıza girmesi gereken bütün email sunucu IP adreslerini belirlemiş olmanız ve SPF kaydını da ona göre güncellemiş olmalısınız. Bütün bilgilerin tam olduğundan emin olduğunuz zaman, “~all” ifadesini, “-all” olarak değiştirmeniz tavsiye ediliyor. Deneme süresi boyunca “~all” şeklinde tutarak, bu emaillerin sunucular tarafından reddedilmemesini sağlayıp raporların size ulaştırılmasını istiyorsunuz, yeterli bilgiyi elde ettikten sonra da “-all” koyarak sizin izin verdiklerinizden başka kimsenin email göndermesine müsaade etmiyorsunuz.

SPF kayıtlarını güncelledikten sonra http://mxtoolbox.com/spf.aspx adresinden test etmeyi unutmayın.

Emailleriniz SPAM’e düşmesin – DKIM – SPF ve DMARC Ayarları

Müşterileriniz devamlı emaillerinizin spam yada junk dizinlerine düştüğünü söylüyorsa, okumaya devam edin. Email göndermek için yapmanız gereken tekşey SMTP protokolünün dilinden anlayan bir program kullanmanız, yani bir PHP, Perl hatta Bash kod parçası bile email gönderebilir. Bu emaillerde ister kendinizi Obama@whitehouse.gov olarak ister de peri kızı@dunyalarguzeli.com olarak gösterebilirsiniz. Gerçek hayattaki mektuplaşmada olabilecek sahtekârlıkların ve oyunların hepsi sanal alem için de geçerli. Bundan dolayı, mülkiyeti size ait olan domainlerden sadece sizin email gönderebileceğinizi ve bunun da gerçekten siz olduğunuzu belirlemenizi sağlayacak 3 ana teknoloji çözümü geliştirildi:

  • DKIM – Sunucu tarafından şifreleme sistemi kullanılarak gönderilen her emailin barkodlanması
  • SPF – Hangi sunucu IP adreslerinden sizin adınıza email gönderebileceğinin belirlenmesi
  • DMARC – Üstteki iki güvenlik önlemini aldıktan sonra sizin adınıza email gönderilip gönderilmediğinin raporlanması

Okumaya devam et

AntiFiravunist ve Firavunistlik

Televizyonda haberleri izlerken, “antifiravunist” selamlamasını duyduğumda adeta zihnimde şimşekler çaktı. Selamın tamamı şu şekilde idi:

“Antiemperyalist, antikapitalist, antinasyonalist, antisiyonist, antifaşist en önemlisi de antifiravunist bir bilinçle selamlıyorum.”

Doğrusu Sn. Nuri Pakdil büyüğümüzün eserlerini okumuş değilim ama başka bir açıdan, siyonistleri-yahudileri ve bu zihniyetin hegamonyası altına almış olduğu evanjelist-batı ideolojisini yaklaşık 5 yıldır araştırdığım ve okuduğum için adeta okuduğum ve zihnimde tasdik ettiğim bütün kötülükleri bir kelime ile ifade etmeleri bende adeta bir uyanış meydana getirdi. Kendisinin hem edebi hem de aktivist derinliğini bir kelime ile hülasa etmesi bile kendisinin Necip Fazıl Kısakürek ödülüne layık görülmesinin ne kadar isabetli olduğu açısından beni çok mutlu etti.

Antifiravunist selam, Nuri Pakdil büyüğümüzün selamında zikrettiği diğer bütün zümreleri adeta tek başına içine alan ve bir kelime ile ifade eden bir kavramdır.
Okumaya devam et

WordPress 4.0 Türkçe Yapma

WordPress 4.0 öncesi versiyonlarda, ingilizce wordpress’i türkçe yapmak için alttaki adımları takip etmeniz yeterli oluyordu:

  1. WordPress Türkçe paketini indirip.
  2. Bu paketten, wp-content/languages/tr_TR.mo dosyasını, mevcut kurulumunuzun altına kopyalıyordunuz. İngilizce WordPress kurulumunda, languages dizini olmadığı için bunu oluşturup ondan sonra tr_TR.mo dosyasını kopyalamanız
  3. wp-config.php dosyasındaki define(‘WPLANG’,); parçasını, define(‘WPLANG’,’tr_TR’); ile değiştirip kaydetmeniz gerekiyordu.

WordPress 4.0’dan itibaren, yukardaki metodu uyguladığınız zaman sitenizdeki ingilizce dili değişmiyor. Çünkü 3. aşamada yapılan wp-config.php değişikiği artık Admin paneline taşınmış durumda. Sağolsunlar, wp-config.php okumayı devam ettirmedikleri için, 3. adım yerine, Admin paneldeki sol menüden Settings->General başlığı altından “Site Language” değiştirmeniz gerekiyor.

WordPress 4.0 İngilizceden Türkçe Yapma İçin

1. ve 2. aşamada yaptığımız dil dosyası upload işlemleri devam ediyor.
3. adımda ise Admin Panel’inize girip, Settings -> General altından “Site Language” kısmında, dili Türkçe seçmeniz gerekiyor. Direk URL girmek isterseniz:

http://www.site-adresiniz.com/wp-admin/options-general.php

Anahtar kelimeler:
-Wordpress türkçeleştirme
-wordpress tr_TR

Opencart – Gereksiz Kargo ve Ödeme Metodlarının Silinmesi

Uzun süredir ilk defa teknik bir konu paylaşıyorum. Yakın zamanda Opencart ile ilgilenmeye başladım. Sıfır kurulum Opencart’ta Türkiye ile uzaktan yakından alakası olmayan bir sürü modül ve eklenti geliyor. Eğer Linux sunucusu kullanıyorsanız ve public_html yada sitenizin bulunduğu ana dizin altında alttaki komutu çalıştırırsanız, Türkiye’de çalışmayan veya Türkiye ile ilgisi olmayan bütün kargo ve ödeme metodları temizleniyor.

find . -type f \( -name "sagepay*" -o -name "paypoint*" -o -name "klarna*" -o -name "pp_pro_uk*" -o -name "payza*" -o -name "liqpay*" -o -name "amazon_checkout*" -o -name "nochex*" -o -name "paymate*" -o -name "google_checkout*" -o -name "moneybookers*" -o -name "twocheckout*" -o -name "worldpay*" -o -name "web_payment_software*" \) -exec rm {} \;

find . -type f \( -name "auspost*" -o -name "citylink*" -o -name "parcelforce*" -o -name "royal_mail*" -o -name "usps.*" \) -exec rm {} \;

Silinen ödeme metodları:

  • Sagepay
  • PayPoint
  • Klarna
  • Paypal UK
  • Payza
  • Liqpay
  • Amazon Checkout
  • Paymate
  • Google Checkout (zaten kapandı)
  • Moneybookers
  • 2Checkout
  • Worldpay
  • Web Payment Software

Silinen kargo metodları:

  • AustraliaPost
  • Citylink
  • ParcelForce48
  • Royal Mail
  • USPS

İsrail’in 2014 Katliamı – Gazze Şehitleri

Gazze şehitleri… Son 30 yılın en üzücü ve hüzünlü hikayesi Gazze’de kanla dolu bir sayfa kapanmak üzere. En azından bu sabaha kadar, katil İsrail anlaşmaya yanaşıyordu, bugün yine saldırı haberleri geliyor. Bu yazının konusu olan, “gazze şehitleri” sadece bir istatistik değil. Çünkü bir milyon insan öldüğü zaman, söz ile bunu ifade etmek çok basit. “1 milyon insan ölmüş”. 4 kelime. Halbuki her bir hayat, okunmamış ve yazılmamış bir kitap, nereden mi biliyorum? Kendi hayatımıza bakalım. Yaşadıklarımız ve yaşamayı hayal ettiklerimiz ne kadar çok değil mi? “O’ndan geldik ve ancak O’na döneceğiz” ayetince, vefat eden insanların hiçbirisi zayi olmadı, hepsi Rablerine kavuştu ama geride belki yüzbinlerce yetim, dul ve yaşlı kaldı. Hastanelerde iyileşmeyi bekleyen belki yüzbinler kaldı. Ama bize sadece “1 milyon insan ölmüş” dedirttiler.

Gazze ve Filistin’de olanlar da buna çok benziyor. Enkaz altından çıkartılanlarla birlikte 2100’den fazla şehit (inşallah) var. Bu kişilerin isim listesini yayınlamak ve en azından, bu sayfada yukarıdan aşağıya doğru hareket ederken, “vay be” demek ve en azından bu kadarını hissedebilmek istedim. Okumaya devam et

Birbiriyle Yarışan Aynı Kulvarın İnsanları

Dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum, toplumlar halinde yaşayan insanlar kendileriyle belli ahlak kavramları içerisinde adeta yarışıyorlar. Necip Fazıl’ın o veciz ifadesiyle, “oluklar çift, birinden nur akar birinden kir” dediği gibi. İyilikte yarışanlar bir kulvarda giderken, ömürlerini dünyaya adayan insanlar da ayrı bir yarış içindeler ve bu yarışlar nedense ahlaksızlık ve hayasızlık istikametinde artarak devam ediyor.

Kadınlar ve erkekler haya duygusunu yitirdikçe, sınırlar aşılmaya başlıyor. Önce mahrem diye bildiğimiz vücut bölgelerinin fâş ediliyor. Erkek için kısa kollu tişört olabilir, bayanlar için yine kısa kollu bir tişört veya gıdık bölgesinin gösterilmesi olabilir. Ondan sonra giyilen kıyafetlerin boyunun kısalması, uzun eteğin kısalması, diz altına gelmesi süreci başlıyor. Önemli toplantılarda veya iş görüşmelerinde, mini etek giyilebilir hale geliyor. Bu süreçte başka bir boyut da örneğin denize girme alışkanlığında yaşanıyor. Baştan belki bayan olmasına rağmen şortla v.s. ile girerken artık bikini yani bildiğimiz “iç çamaşırı olan don ve sütyenin renkli hali” ile ortalıkta dolaşma durumu başlıyor. Türkiye’de bu işin ilk temelini atan yerler orta okullar ve liselerdir.

Perdeler yırtıldıkça o kişinin gözünden kendi dünyası ile etrafı da kendi değer normlarına göre normalleşiyor. Etrafında o tarzda insanları görmeyi arzu ediyorlar. Eşlerini ve hayat arkadaşlarını o şekilde belirliyor. Bu şekilde bitmiyor. Bu sefer çocuklarına sıra geliyor. Çocukları doğduğu zaman, yola çıktıkları kıyılardan artık çok uzakta başka limandalar, yani yaşama bakış açıları bambaşka bir hal almış ve o anki değer yargıları neyse çocuklarını da oradan yetiştirmeye başlıyorlar. Yani ne kadar kirlenmişlerse, yeni gelen nesil o kirliliğin içine doğmak zorunda kalıyor.

Burada dikkat çeken ama bir o kadar da rahatsız edici bir hatıra anlatmak istiyorum. South Carolina’da doktora yapan bir arkadaşımın birebir gözünün önünde gerçekleşen bu olayda, iki genç kız var. Bu kızlardan bir tanesi diğerine kızmış ve sokak ortasında bağırıp çağırıyor. En sonunda, çok afedersiniz, “senin benden farklı neyin var, işte bendekiyle aynı” diyerek, iç çamaşırlarını çıkartıyor. Aynısını karşısında bağıran kız da yapıyor ve durum söz de eşitleniyor. Sokak ortasında gerçekleşen olayın garabetine bakar mısınız? Peki bu genç kızlar, en mahremlerini nasıl sadece bir organa indirecek bu noktaya geldiler? Bunun cevabını aramaya, Amerika’da ortalama bekâretin yitirilme yaşının 13 olduğuyla başlarsınız, daha iyi anlarsınız. 18-20 yaşlarına kadar neler yaşanıyor, yani mahremiyet perdesi denebilecek neredeyse birşey kalmıyor.

Sanırım bu durumlardan dolayı, Amerikan imparatorluğu bir toplumu ele geçirmeye ilk televizyonlardan ve filmlerden başlıyor. Görmedikleri şeyleri onlara göstermek ve gözlerindeki perdeleri yırtmakla başlıyorlar. Perdeler yırtıldıkça, kendisini daha medeni sanan bir toplum ortaya çıkartıyorlar. Bu toplumlar da kendilerinde yine bu belirlenen kulvarlarda ve yarış kuralları içeresinde, “ahlaksızlık ve hayasızlık” yarışı içinde yuvarlanmaya, nesilden nesile aktarılan bir hastalık olmasından dolayı da içinden çıkılamayan kronik bir vakıaya dönüşüyor.

Demir Kubbe (Iron Dome) Nedir?

Iron Dome (Demir Kubbe) 2011 yılında, Amerikan’ın verdiği destek paralarıyla ve ARGE destekleriyle hazırlanan, füze-misil savunma sistemidir. İsrail Savunma firması Rafael İleri Defans Sistemi tarafından, tanesi 50 milyon dolardan 9 tane alınmıştır. Bu 9 taneye ek olarak 15 tane daha alınması planlanmaktadır. Her bir ünitede 20 tane misil bulunmakta. İsrail’e aynı anda 20-30 tane roket atıldığı zaman bu savunma araçları yetersiz kalmakta.

Bu işin bir de ilginç olan bir maddi boyutu bulunmakta. Filistin’den atılan Kassam roketlerinin adet maliyeti $800-900 iken Demir Kubbe’nin attığı misillerin tanesi bazı kaynaklara göre $20,000 ile $50,000 arasında bazı kaynaklara göre ise $100,000 civarındadır. Hamasın ve Filistin’in son saldırılarında bu kadar fazla ve eş zamanlı roket ve füze atmasının bir açıklaması da bu şekilde yapılabilir. Günlük olarak yaklaşık olarak 200 tane roket fırlatıldığı takdirde, bunun İsrail’e maliyeti 4-20 Milyon dolar arasında olmaktadır. Askeri güvenlik açısından değerlendirildiği için, atılan kadar yedek ve yedeğin de yedeğinin tutulması gerektiğini düşünürsek, Hamas İsrail’e 200 tane roket fırlattığı zaman İsrail’e maddi olarak nereden baksanız 100 Milyon dolarlık harcama yaptırmaktadır. Bu harcamanın büyük çoğunluğu ABD tarafından karşılanmaktadır.

Demir Kubbe’nin bazı füze ve roketleri engellememesi ve açık alanlara düşmesini sağlamasının sebebi de maliyetinden kaynaklanmaktadır.

Demir Kubbe Iron Dome nasıl çalışır
Demir Kubbe Iron Dome nasıl çalışır

İsrail Filistin’e Neden Şimdi Saldırıyor?

Siyonist terör devletinin saldırılarıyla birlikte, birçoğumuz haberimiz olmasına rağmen çok da umursamadığımız bir “Gazze” mevzusuyla karşı karşıya kaldık. Bütün TV kanalları adeta ABD’nin Irak’a yaptığı körfez çıkartmaları gibi haberlerle doldu taştı. Gece saldırıları, füzeler, roketler ve tanklar…

Peki neden şimdi ve ramazan ayında? Bu soru gerçekten çok zor bir soru ve %100 cevabı kimse veremiyor. TV kanallarında şu ana kadar belki onlarca uzmanı dinledim. Birçoğu sadece en belirgin sebeplerle bu durumu izâh etmeye çalışıyor. Ama benim dikkatimi çeken farklı noktalar söz konusu ve bunları sizlerle bu yazıda paylaşmak istiyorum ama başlamadan önce temel oluşturacak birkaç bilgi notu vermek istiyorum. Bu maddeleri bir nevi ön bilgilendirme ve adeta artık gerçekliği %100 kanıtlanmış bilgiler olarak değerlendirebiliriz. Okumaya devam et

İsrail Filistin Sorunu – Zalime Okunacak Kunut Duaları

Peygamber efendimiz (s.a.v.) Müslümanlar zulüme maruz kaldığı zaman, hanefi mezhebine göre sadece sabah namazının farzında, diğer bazı mezheplere göre ise vakit namazlarının farzının son rekatında “rabbenâvelekelhamd” denileceği zaman yani rükudan kalkıp doğrulunduğu zaman, kunut duası okuyarak zalimlere beddua ederdi. Malum zalim siyonist İsrail, Filistinli kardeşlerimize hem barışta hem savaşta zulüm etmeye hızla devam ediyor. Bizim de

Hanefi mezhebinde, normal zamanlarda vitir namazının son rekâtında okunan kunut duası, Peygamberimizin de (s.a.v.) uyguladığı üzere, sıkıntı zamanlarında, sabah namazlarında da okunur. İkinci rekatın sonunda rüku’dan doğrulup eller kaldırılarak dua ve beddua edilir.

İngilizce kaynaklardan araştırdığım kadarıyla, diğer mezheplerde (hangileri olduğu net değil) her vakit namazında yapılabiliyor. Bununla ilgili ingilizce kısmı da altta ekledim.

3. Qunût takes place after ruku in the last rak’ah of all the obligatory prayers, whether the prayer is silent or loud prayer when performed in Jama’ah. There is no harm if it be confined only to the loud prayers since there is no specific evidence concerning this, as such the matter is flexible.

Kunut Duaları:
Türkçe okunuşu:
Allahümme innâ nesteînüke ve nestagfirüke ve nestehdîke ve nü’minü bike ve netûbü ileyk. Ve netevekkelü aleyke ve nüsnî aleykel-hayra küllehü neşkürukeve lâ nekfüruke ve nahleu ve netrukü men yefcüruk.

Türkçe manası:
Allahım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, sana tevbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile öğeriz. Sana şükrederiz. Hiçbir nimetini inkâr etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkâr eden ve sana karşı geleni bırakırız.

Türkçe okunuşu:
Allahümme iyyâke na’büdü ve leke nüsallî ve nescüdü ve ileyke nes’â ve nahfidü nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne azâbeke bilküffâri mülhık.

Türkçe manası:
Allahım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetlerini sevinçle yaparız. Rahmetinin devamını ve çoğalmasını dileriz. Azabından korkarız, şüphesiz senin azabın kâfirlere ve inançsızlara ulaşır.

Kaynak: biriz.biz/namaz/kunutduasi1.htm

İsrailli Sivillerin Nefreti

İsrailli Terörist Sivillerin Filistinlilere Yaptığı Zulümler
İsrailli Terörist Sivillerin Filistinlilere Yaptığı Zulümler

Ariel Şaron’un yaptığı saldırılardan ve Lübnan ile İsrail arasında 2006 yılında gerçekleşen savaştan sonra Gazzenin bütün her tarafı 5-6 metrelik duvarlarla kapatıldı. Sınırı olan Mısırın yeni diktatörü Sisi ile birlikte bu giriş çıkışlar da kapandı. Ondan beri bilhassa Batı Şeria’da, “yerleşimci” ismi verilen işgalci aileler, yavaş yavaş Filistinlilerin yaşadıkları toprakları ile İsrail Filistin’i işgal ediyor. Sivil görünümlü Siyonist Teröristlerin Batı Şeriayı ve Filistin’i nasıl işgal ettiğini okumak istiyorsanız tıklayın. Okumaya devam et

Filistin, Suriye, İsrail ve Ahir Zaman

Malum, Filistin bombardıman altında. Daha doğrusu Filistin’den kalan, açık hava hapishanesinde yaşayan Müslüman kardeşlerimiz ramazanda oruçlu olarak kurban ediliyor. Peki biz ne yapıyoruz? Birleşmiş Milletlere başvuruyoruz. Ne kadar garip değil mi? 2 Milyara yakın Müslüman aleminin başvurabildiği tek merci, yine bu zulmü yapanların buluştuğu Hristiyan ve Siyonist ajandaların birleştiği Birleşmiş Milletler.

Bir hadis-i şerif sabahtan beri zihnimi kurcalıyor. Ahir zamanda müslümanların ölüm korkusu ve dünya sevgisi… Neticesinde kazandığını zannederken birer birer kaybedeceği; dini, nesli ve insanlık gururu. Suriye ve Mısır’ın refah kapısı sınırına 1 MİLYON Müslüman gitse ve “EY ŞEREFSİZ ESED, ŞEYTANYAHU BU KAHPELİĞİ DURDURMAZSANIZ BİZ SINIRDAN GEÇİP SAVAŞMAYA GELİYORUZ” dese, sizce sonucu ne olur?

Sizi bu düşüncelerle ve Peygamber efendimiz (sav) ‘in hadis-i şerifiyle başbaşa bırakıyorum:

Resulullah (sav) buyurdular ki:
“Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi, birbirlerini çağıracakları zaman yakındır.”
Orada bulunanlardan biri: “O gün sayıca azlığımızdan mı?” diye sordu:
“Hayır,” buyurdular. “Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çer-çöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!”
“Zaaf da nedir ey Allah’ın Resulü?” denildi.
“Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!” buyurdular.

Filistin Üzerine Şu Ana Kadar Yazılanlar

Dikkatimi çeken güzel bir siteyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Dunyabizim.com sitesi entellektüel yazılarla dolu, gündemin boş tartışmalarının dışında, fikir ve analiz paylaşan bir site. Malum, Filistin dediğimiz küçücük ada parçası yine çalkantılı, benim de dikkatimi bu sitede yayınlanan “Filistin üzerine kimler ne yazmış” yazısı dikkatimi çekti, sizinle paylaşmak istedim.

İsrail Filistin Sorunu – Barış olur mu?

Hem bu başlık, hem de bu yazı sayfalarca yazılması ve günlerce tartışılması gereken bir konu ama uzun yazıların okunmadığını farkettiğim için, kısaca fikrimi paylaşmak istedim. Bu konuda çok uzun ve derin araştırmalar yapmış birisi olarak, kısa ve öz olarak İsrail, vadedilen toprakları ele geçirene kadar, kuzu postuna girmiş kurt şeklinde sürüdeki bütün kuzuları avlayacaktır. Barışı sağlaması umulan Birleşmiş Milletler (BM) ve ABD bu konuda hiçbir zaman yaptırım sahibi olamaz nedeni de çok basit. “Barışı” temin etmesi gereken kişiler her zaman AIPAC (ABD İsrail-Yahudi lobisi) gibi, ABD’nin derinlerine yerleşmiş diğer siyonist oluşumlar gibi ekipler tarafından belirlenir, bu kişiler ara bulucu olarak atanır. Örneğin yakın zamanda ABD’ye dönen, aslen Avustralya vatandaşı olan Martin Indyk. 20 yıldır İsrail-Filistin barışını sağlamak adına ABD’yi temsil eden bu vatandaş (adı-soyadı farklı olasa da malum millete mensup vatandaş), bu görevden nihayet istifa ederek, Brookings Institution denilen tink tank kurumuna katıldı. Tabi, 20 yılda Filistin topraklarının adım adım, gıdım gıdım, işgal edilmesi ve yeni ele geçirilen her bölgede yeni yerleşim merkezleri adı altında, bildiğimiz işgalin gerçekleştirilmesine çok değerli katkılar da bulunduğu için teşekkür(!!) edilmesi gerekir.

Buyurun, 1946’dan 2011’e kadar İsrail’in “barış görüşmeleri” adı altında, her geçen gün işgal ettiği Filistinimizin masum ve hüzünlü halini siz de temaşa edin. Bu vesileyle hayırlı ramazanlar…

İsrailin Filistin topraklarını işgalinin resmi

Farklı Olmak

Toplumların ve modern dünyanın yöneldiği tek yön “aynılık”. Bizden istenilen, satır satır birbirimizin üstüne yığılmak ve kendimizi hep farklı hissettiğimizi düşünmemize ve istememize rağmen, birçok alışkanlıklarımızın ve yaptıklarımızın aynı olmasıyla sonuçlanan bir modernleşmeyi yaşıyoruz. İlginç tarafı ise, bunca ortak noktamıza rağmen birbirimize karşı yanlızız. Bize özelleştirildiği iddia edilen bütün sunumlar sahte bir duygudan başka birşey değil. Bizi bizden daha iyi tanıyabileceğini iddia eden ama kendisini dahi bilmeyen birkaç bilgisayar ahmağından ibaret teknoloji. Bizi bize özelleştirmeyi isteyen ve kendisini “seçilmiş güruh” olarak gören ademoğullarından bir kesim, dünyadaki sayıca azlığına rağmen 7 milyarlık dünyayı kapsayabilmenin ve yönlendirebilmenin arzusu ve hırsı içinde iken biz kendimizle ilgili bütün verileri ortalığa saçmakta birbirimizle yarışıyoruz. Bize ait olan bütün verileri toplayan, bunları kategorilere ayıran ve bu verilerin üzerinden bize tavsiyelerde bulunacak 21. yüzyılın yeni “robot”ları üzerinde çalışan, aldıkları her veriyi patentleyen ve adeta özel kutucaklara koyup ilanihaye silinmeyecek şekilde muhafaza eden bu kişileri nasıl oluyor da hiç göremiyoruz? Kölesi yapıldığımız modern kapitalist hayatın getirdiği acılar yetmemiş gibi, ortalığa saçtığımız ve şahsiyetimizi temsil eden bilgilerin kölesi de olmamız ne kadar acı.

Kimden mi bahsediyorum? Google’dan, Facebook’tan, Twitter’dan, internetten, cep telefonlarından, cep telefonlarındaki uygulamalardan ve dijital ortama bizimle ilgili aktarılan her türlü bilgiden bahsediyorum. Bu her türlü bilginin hiçbirisini silemeyecek oluşumuzdan. Bir dakika sonra öldüğümüz takdirde, üzerindeki sahte mülkiyet hakkımız (sadece kullanmaya yönelik) bulunan bu verilerin hepsini tamamen devrettiğimiz asıl sahiplerinden bahsediyorum. Bu verilerin hiçbir zaman silemeyişimiz bir yana, kaç kopyasının yapıldığını, kaç kez satıldığını, kaç analizde ve lab çalışmasında kullanıldığını dahi bilemiyoruz.

21. Yüzyılda kendisi olmak isteyen, özgür olmak isteyen ve sadece kendisiyle muhatap olmak isteyenlere, neleri yaparsam farklı olurum diyenlere cevabım:
-Facebook/Twitter/Pinterest/Instragram hesabınızın olmamasıyla
-Sizden istenen TV programlarını (Acunun ABD’den çalıntı yarışmaları, TV’deki tartışma programları, saçma sapan magazin programlarını) izlememek ile
-Futbol/Basketbol gibi sporların S’sini dahi yapmazken, taraftarlığıyla vakit kaybetmemekle
-Bütün gün internette gazete sitelerini okuyarak vakit geçirmemekle
-İnterneti bir amaç olarak değil araç olarak görüp, kullanıp bir kenara atarak gerçek hayatımızı yaşamakla
-İçinde onlarca kansorejen kimyasal madde ve hayvanlardan elde edilen hormon ihtiva eden parfüm, şampuan, jöle, ruj, saç boyası kullanmamakla

Bu liste daha çok uzayıp gider ama modernitenin üzerimize kurduğu baskının belki bir kısmını burada zikrederek hatırlatmak istedim. Daha bunun gibi birçok şeyi “YAPMAMAK” ile bunları yapan milyonlarca insandan farklı olabiliriz.
Bunların hepsini yaparken ve bize yüklenmek isteyen her türlü algıyı alırken ve bizden beklenen her türlü tepkiyi verirken, nasıl farklı olduğumuzu düşünebiliriz? Twitter profili olup, arka görüntüsü ve farklı bir mesaj veren kişi ile yine twitter profili olup farklı arka görüntüsü ve başka bir mesajı olan ikinci bir kişinin birbirinden ne farkı var? İkisi de bu bilgilerin muhafazası için Twitter’a %100 güveniyor ve ikisi de kendisi profilini ziyaret edenlerde farklı etkiler oluşturmayı bekliyor. Hepsi bu kadar.

Halkın Seçim Yapmasına Darbe

Devletsizleştirme projesinin ilk adımı, sosyal olarak birbirinden kopmuş, aile-komşuluk bağları asgariye inmiş toplumun, yavaş yavaş birbirlerinden kopartılmaları ve farklılaşmaları neticesinde hızla galeyana getirilebilme dinamiğinin ateşlenmesi ve bu olaylara dışarıdan bakan, tam manasıyla idrak edemeyen 40 yaş üstü yönetici zümrenin eski taktiklerle cevap vermesi zorlanırken, aradaki nesil farklılığının iyice başkalaşmasının sağlanması.

Okulunda öğretmenine hürmet göstermeyen bir öğrenci, çalıştığı yerde üstünün emirlerine ehemmiyet vermeyen bir çalışan ve ortak alanların yönetimi için seçeceği kişilere güvenmeyen bir toplum teşekkül etmesi. Dolayısıyla siyasetin ve seçim hakkına darbe yapılarak “kaş yapıyoruz derken gözü hatta yüzü parçlayan” bir hareketin teşekkül etmesi sağlanacaktır.

Neticesinde geçersiz kılınan seçimler, seçilmişin kabul edilmeyişi ve bölgesel isyanlar.
Bu bölgelerin yavaş yavaş birbirinden kopuşları, hali hazırda psikolojik olarak kopmuş (Doğu ve Güneydoğu – Kırım, İspanya v.s.) bölgelerin tamamen kendisini farklı görmeye başlamış ve Mısır+Ukrayna’nın birleşim kümesi bir toplumsal tezahür. Bütünden kopan, bir yandan da seçimle adam getirmek yerine darbeyle başına elinde silah olan ve tek iradesi olan ekipleri getiren, genç 40 yaş altı, deneyimsiz ama bir o kadar kibirli ve ben en iyisini bilirimci nesiller.

21. YY Milletleri Devletsizleştirme Yüzyılı

Eğer duymayanınız varsa rahmetli Aytunç Altındal’ı (Aytun Altındal) Youtube’dan bulup izlemenizi tavsiye ederek başlamak istiyorum. İçinden geçtiğimiz süreç ve anlam veremediğimiz birçok olayla ilgili göz açıcı, basiret ve feraset yüklü birçok beyanatını bulabilirsiniz.

Arap coğrafyasıyla başlayan ve sırasıyla Türkiye, Doğu Avrupa ve bilahere diğer ülkelere sıçrayacak bir” devletsizleştirme projesiyle” karşı karşıyayız. Devletleri yönetenlerin gizli sandıkları kirli ilişkiler, daha da kirli ekipler tarafından ifşa edilmek suretiyle çok ciddi bir düzensizlik, anarşi ve çatışmaların yaşanacağı bir sürece girdik. Bu süreç neticesinde, coğrafya dersinden bildiğimiz adeta yer kara parçalarının oynaması, sınır sandığımız yerlerin değişmesi, devlet sandığımız bölgelerin başka güçler tarafından yönetilmesi gibi bir süreçten bahsediyoruz. “Yeni Dünya düzeni” ismiyle de anılan bu süreç Aytunç Altındal’ın tespitine göre 1989 yılında başladı. Yine kendisinin anlatımıyla 36 yıllık sürecek bu süreçte, hepimiz bildiğimiz ve inandığımız herşeyin aslında öyle olmadığını görmek zorunda bırakılacağız. Bu şekilde olması neticesinde, çok ciddi bir güvensizlik-huzursuzluk ve savaş ortamı oluşacak. Bu 36 yıllık süreçleri, Aytunç Altındal’ın 1989 yıl tercihini dayanak alarak alttaki şekilde kendimce yorumluyorum:
1881 – 1917 süreci – Dünya çapında kafa karışıklığının başladığı süreç
1917 – 1953 süreci – acıların çekildiği süreç
1953 – 1989 süreci – sefa sürülerek bu süreçte yeni nesillerin geçmişi unutmasını sağlanması
1989 – 2025 süreci – Dünya çapında kafa karışıklığının başladığı süreç
2025 – 2061 süreci – acıların çekileceği, muhtemelen büyük savaşların olacağı dönem
2061 – 2097 süreci – tekrar bir keyif, neşenin temin edilip tarihin unutulacağı dönem

Bu yazıyı okuyan genç arkadaşlarımıza, şiddetle sahih tarih kitapları bulup okumalarını tavsiye ederim çünkü günümüzün bütün dertlerinin şifası tarihte mevcut. Şu an yaşananların hepsi tarihte onlarca kez yaşanmış ve aynı acılar çekilmiş, tarihten ders çıkartanlar bu fırtınalı ortamlardan hep sağ ve salim çıkmıştır.

İçinde bulunduğumuz süreçte, devletsizleştirme projesinin en büyük ayağı, “açık istihbarat” denilen, internete saçılmış bilgi ve verilerin, analiz-sentezden geçirilmesi, bu bilgilerin sistemin içine enjekte edilmiş kişilerden elde edilen diğer istihbaratlarla birleştirilmesi suretiyle, toplumları galeyana getirilecek şekilde ifşa edilmesinden geçiyor. Bunlar ifşa edildikçe, “ne kerizmişiz”,”ne salakmışız”,”aldanmışız” diyen yüzbinler sistemi düzeltme aklını göstermek yerine, içlerine yerleştirilen provakatörler vasıtasıyla anarşiye kayıyorlar. Akl-ı selim ile acaba biz neredeyiz, bu sistemi en başından nasıl tesis edebiliriz demek yerine, insanlar kendi elleriyle büyük bir buhranın ve karışıklığın içine itiliyor.

Bu blogda bundan önce dile getirdiğim gibi, bu sistemi yönlendirmeye çalışan ekiplerin nihai hedefi bu sefer Amerika imparatorluğunu yıkmak suretiyle yerine Büyük İsrail projesi olarak hayal ettikleri, ortadoğuda Hz. Davudun veya Hz. Süleyman’ın yönettiği tarzda bir imparatorluk hayal ediyorlar. Zamanın ve mekanın öneminin kalmadığı, istedikleri zaman çok büyük kütleleri yerinden taşıyabildikleri çok büyük bir güce sahip bir imparatorluk hayalini yaşayan bu zümre, Wallstreet’ten trilyonlarca doları 2001-2008 sürecinde, bütün dünyaya göstere göstere çaldıkları halde, karşılığında hiçbir cezaya tabi tutulmadılar. Dünyada çok büyük bir fesat peşinde koşan bu zümreyi Kuran-ı Kerim’de birçok kez anlatılırken şahit oluyoruz. Kuran-ı Kerim’de fesat çıkarmayla ilgili mevzuların çoğunun İsrail oğullarıyla ilgili bölümlerde geçmesi ise çok dikkat çekicidir. Kendileri birçok kez uyarılmalarına rağmen, son bir kez daha dünya çapında çok büyük bir fesat peşinde koşmaktadırlar.

Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler. (Bakara 11)

Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, “Asanı kayaya vur” demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış, her boy kendi su alacağı pınarı bilmişti. “Allah’ın rızkından yiyin, için. Yalnız, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın” demiştik. (Bakara 60)

Uyanıklar!

Uyanıklar!

Malcom X (rah)’e ait çok düşündürücü bir söz:
Bütün uyuyanları uyandırmak için bir uyanık yeter.

Müslümanlar uyuyor. Hatta bütün Dünya uyuyor. Ellerine verilmiş bir teknoloji çılgınlığı, twitter-facebook-iphone-android ve acaba bu akşam TV’de oynayacak dizide ne var, hafta sonu şu filme gidelim mi ile haftalar-aylar geçiyor. Parayı kontrol eden finans merkezleri hiç uyumuyor. Devamlı fitne-fesad çıkartmak için operasyon yapıyorlar. Venture Capitalist ismi altında oluşturulan paralı haçlılar (aslında ellerinde Davudun yıldızı var) bütün dünyaya sanal bir ruh giydirdi. Startup ve girişimcilik adı altında herkese altın tepside sunulan “milyarder” olabilme hayali ve herkesin bir Mark Zuckerberg olabilme durumu adeta fenonemenleştirerek, yüzbinlerce telefon uygulamarının, yüzbinlerce facebook oyunlarının ortaya çıkmasını sağladı. Bu sanal ruh, insanları topluluklar içinde yanlızlaştıran, inanılmaz bir bilgi akışının içinde cahilleştiren ve her yönden gelen datalarla insan muhakemesini işlevsiz hale getiren bir yapıya dönüştürdü. Artık kim hakiki, kim yalan, söylenenlerden hangisi doğru, hangisi yanlış ve en kötüsü ne yapmalıyızın cevabını bulmamız neredeyse imkansızlaştı. Her konunun savunucusu birçok taraf var. Bu birçok tarafın birçok taraflarla gizli menfaat ve çıkar ilişkileri var ve iş bu şekilde içinden çıkılamaz bir hal alıyor.

Dikkatimi çeken en hassas nokta. Birileri uyumuyor! Yahudi diyebileceğiniz, Siyonist diyebileceğiniz ama neticesinde bütün dünyayı yeni bir imparatorluk başlığı altında yönetmek isteyen, yeni kurulacak oluşumun merkezini Büyük İsrail ismini verdikleri Osmanlı coğrafyası merkezli topraklardan yapma hissiyatları hiç değişmiyor. Adeta 11 Eylül 2001 saldırısını bir başlama atışı gibi kullanarak, önce global finansal sistem içindeki trilyonlarca dolarlık parayı zimmetlerine geçiriyorlar. Akabinde Büyük İsrail projesiyle ilişkili olabilecek bütün ülkelerde birer birer fay hatlarını çatlatmaya ve orta-büyük ölçekli depremler oluşturmaya çalışıyorlar. Kurdukları fesad oyunu çok büyük ve içinden çıkılması çok zor gözüküyor. Yazımın başında bahsettiğim Malcom X’in (rah) sözüne geliyor. Şu anda uyuyan bütün milletleri uyandırmak için bir uyanık yeter. Ama bu uyanma safhası, 1. Dünya savaşında yaşandığı gibi çok kanlı bir operasyonla mı olacak yoksa gerçekten insanlık başına örülen bu çorabı erken bir noktada tespit edip, doğal bir reflekse bertaraf mı edecek?

İkinci ihtimalin olması çok zayıf gözüküyor. En iyisini Allah bilir ama resim çok iç karartıcı. Ailelerin dahi parçalandığı, toplumların bireyselleşme-bencilleşme ve sadece kendi isteği etrafında bir düzen kurma nefsaniyeti içinde böyle bir tâbi olma olayının gerçekleşmesi çok zor. “Ben aslında”, “ben söylemiştim”, “ben yaptım”,”bundan olduğu için” ile başlayan enaniyet cümlelerini herkes, bir diğerinin yüzüne veya gıyabında söylerken, şahsi üstünlüğünün baskınlığını ve kabul edilirliğini sağlamak adına karşısındakini ikna etmek için 2 katı daha fazla konuşmak zorunda kalması ve daha nice ruh-i enfeksiyonlar ve bunalımlar gösteriyorki, insanların bir hakikat etrafında ittifak etmesi gün geçtikçe zorlaşıyor. Çünkü herkesin içinde “ben” diye bir put ve putun etrafında “benim isteklerim” ve “benim hayallerim” şeklinde putcuklar tezahür ediyor.

Halbuki günlük koşuşturmanın dışına çıkılması halinde belki elimizden gelebilecek o kadar çok şey varki. Örneğin bir Kürt meselesi. Bu kadar büyük bir toplumsal mevzuyla ilgili en azından şöyle 5-10 milyonluk bir nüfusun Doğu şehirlerini seyahat edip olayları yerinde görmesi, arkadaş biz kardeşiz siz niye böyle yapıyorsunuz demesi gerekmez miydi? Örneğin Suriye meselesi. Halep-Latakya İstanbul’a uçak+karayolu ile 3-4 saat mesafede. Şu anda Türkiye’yi en derinden etkileyen bu mevzularda yüzlerce tweet atmanın, binlerce dakika internet sitelerini kurcalamanın ve haber okumanın halbuki kazandırdığı hiçbirşey yok.

Editörlerin, habercilerin, haber ajanslarının ve daha belki bilemediğimiz hangi güç katmanlarının kontrolünden geçip yayınlanan haberlerle bizim algımız kontrol edilirken, uyanıklar uyumuyor.

Amerikan Türkçesiyle Konuşulanları nasıl anlarsınız?

TV’lerde her akşam farklı bir tartışma ve analiz-sentez programı var. Her birinde sayısız uzman. İlgimi çeken ortak noktaları, hepsi de zuzaylı gibi bir dil ile konuşuyor. Az çok ne demek istediklerini hepimiz anlıyoruz ama bu tabirler nereden türedi diyorsanız işte kullandıkları tabirler ve ingilizceleri.

Not: Bu listeyi, çakma türkçe konuşan asilzadelerimizin dediklerini duydukça güncelleyeceğim.

At the end of the day – Günün sonunda
Bunu en çok finans ve ekonomiyle uğraşanlar söylüyor. Hasılı, netice olarak, son tahlilde gibi bir ifade kullanabilecekken “günün sonunda” demeyi tercih ediyorlar.

Big picture – Büyük Resim

Pull the plug – Fişi çekmek

Light at the end of the tunnel – Tünelin sonundaki ışık

Worst case scenario – En kötü senaryo
En kötü ihtimal

Best case sceneario – En iyi senaryo
En iyi ihtimal

Road map – Yol haritasi

Hard choices – Zor seçimler

Common ground – Aynı zemin
Hem fikir olduğunu belirtmek için kullanıyorlar.

Bring to table – Masaya getirmek
Bu konuyu masaya sen getirdin, gündeme sen getirdin.

In real world – Gerçek dünyada

css.php