İçeriğe atla

Osmanlı Devleti yaşamak için nasıl bir yerdi?

Devamlı fay hatları yerinden oynayan, türbülanslar içinden geçen çok cahil bir toplumuz. Hiç okumayan, devamlı kulaktan dolma bilgilerle ve el yordamıyla bişeyleri öğrenmeye çalışılan çoğu zaman aklına-fikrine tecavüz edilen bir nevi kordonu kesilmiş anne karnındaki bir bebek gibi çırpınıp duruyoruz. Kordonomuz, tarih ile olan bağımız. Bu bağ kesilmeden, Osmanlı’nın yıkılmasından 100 yıl öncesinde başlayan gerileme dönemi, toplamda 200 yıldır devam ediyor. Okumayan, araştırmayan ama devamlı yeni gündemlerle ve modernitenin önüne çıkardığı birçok problemle boğuşmak zorunda kalan bir toplumda ancak deprem olur, çatışma olur, huzursuzluk olur.

75 milyonluk büyük bir topluluğa, büyük bir milletin torunlarına “cahillik” yaftasını bir celsede yapıştırmaktan kendim adıma üzgünüm çünkü ben de bu toplumun bir ferdiyim ama youtube’da, forumlarda, gazete yazılarının altlarında ve internetin her köşesinde bu milletin çocukları devamlı kavga ediyor, küfrediyor, hakaret ediyor kesinlikle birbirini dinlemeye, hoşgörüye dahi tahammülünün olmaması maalesef insana bunu söyletiyor. Toplumun her kesiminde devamlı bir gerginlik, didişme, güvensizlik, hakaret, çelişki, buhran hali var.

Youtube’da tartıştığım bazı arkadaşların Osmanlıya sayıp dökmelerinin akabinde geçenlerde gelen bir emaili hatırladım. Ceddine, dedelerine, Osmanlıcaya, Osmanlı bayrağına, 700 yıl hayatta kalmış bir çınarın köklerine kibrit suyu döken bu arkadaşlara, İngiliz büyükelçisi Lady Montague’ın Osmanlı toplumunu anlatmak için kullandığı ifadeleri burada paylaşmak istedim.

Osmanlı Devleti’nin hem de yıkılışa adım adım yaklaşılan asırlarından olan 18. asrın başlarında İngiliz büyükelçisinin eşi Edirne’de ve İstanbul’da bulunan meşhur Lady Montague olsun, birtakım Batılı seyyahlar olsun, o dönemler İstanbul’unu ve toplumumuzu tanıtırken şunları yazmışlar tarihe:

Türkler, çok dindar ve merhametlidirler.
Birbirleriyle pek münakaşa etmezler.
Şehirde kimse silah taşımaz. Pek az kavga ederler.
Az yerler.
Her sahada intizamı çok severler.
Her türlü eşya makul fiyatlara satılır.
İnsan, paşadan küçük bir bakkala kadar bütün Türklerin aynı okulda yetişmiş, aynı asalet mertebesine sahip büyük senyörler olduklarını zanneder.
İstanbul halkı, yeryüzünün en medenî ve en dürüst halkıdır. Şehirde sokak kavgalarına, maksatsız dolaşan serserilere, bağırıp-çağıranlara, dedikoducu kadınlara, herhangi bir fuhuş belirtisine, yüz kızartacak bir harekete rastlamak mümkün değildir.
Kirlilik ve kirli giyinme görülmez; hiçbir tarafta haylaz ve dilenci güruhuna tesadüf edilmez; evlere kilit vurma bilinmez.
Her tarafta muhtelif içtimâî grupların birbirlerine karşılıklı saygı duydukları müşahede edilir.
Dalkavukluk bilmezler.
O kadar dürüst ve namusludurlar ki, başka türlü olunabileceğini düşünmediklerinden ve herkesi kendileri gibi sandıklarından aldatılırlar, ama hiçbir zaman aldatmazlar.
Türklerde yalancılık, cinayet ve hilekârlık yoktur.
Hayırseverlik akideleri, hayvanlara da şamildir. Camilerin saçakları altına kuşların sığınması için hususî yuvalar ve mezarların yanına kuşların su içmesi için küçük tekneler yapmak, Türk medeniyetine mahsus hususiyetlerdendir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.

css.php