İçeriğe atla

Gezi Parkında Düzenlenen İntifada Üzerine Analiz

intifada (intifa:da) Filistin halkının başkaldırısı. Zalim İsrail devletine karşı isyan ve başkaldırı.

Gezi Parkındaki İntifada (?!!): Zalim Türkiye Cumhuriyetine karşı bir başkaldırı.

Acaba gerçekten öyle mi? Gerçekten Zalim bir Türkiye’ye karşı yapılan meşru bir hak araması mı? Meşruiyetini alkol yasağından, çarpık kentsel yapılaşmadan, PKK’ya verildiği iddia edilen hayali imtiyazlardan, devletin parçalandığı iddialarından, sosyal hak arayışından, ranttan ve adam kayırmacılığından aldığını iddia eden bu çatışma ne kadar reel?

Gezi Parkı neticesinde gözünü ufka çevirmiş ve ileride neler yapacağını düşünen Türkiye birden bire önündeki at pisliğini görmüş ve ona da dürbünle bakmaya zorlanmıştır. Enerji ve zaman kaybetmenin yanında sosyal olarak ikiye, üçe, dörte ayrılmış. Facebook ve Twitterda birbirini takip etmeyi meziyet sayan kesimler, bütün mahremlerini sokağın ortasında sergilemiş ve toplum kamplaşmış durumda.

Bu olayın “haklı” iç dinamikleri olmasına rağmen benim dikkatimi çeken en önemli dış boyutu Suriye. Suriyede süren, Bosnadan bile çok daha kanlı bir savaşın birebir müdahilleri, Suriye-İran-Rusya-Irak-Lübnan alenen Türkiye’yi yönettiğini düşünen kadrolara bence çok ciddi bir mesaj vermiştir. Bu mesaj şudur: “sen bizim Moskovamızda, Tahranımızda, Beyrutumuzda, Bağdatımızda toplumsal hiçbir faaliyet gösteremezsin ama biz bütün olarak çalışarak sizin İstanbulunuzda hem de Taksiminde çok ciddi bir isyan ve galeyana sebep olabiliriz”.

20.YY yeni düzeninde kurgulanan her toplumsal olayın arkasında finansal kaygılar zinciri dönüyor. Bunun ne olduğunu toplumumuzun büyük çoğunluğunu oluşturan beyaz ve mavi yakalı nüfusun anlaması çok güç çünkü ticari menfaat, bir işten nemalanmak, bir diğerinin zayıflığından faydalanmak ve oradan güç elde etmek ne demek aylık mutad maaşlı yaşayan bir kesime izah etmek çok zor. Serbest piyasanın vahşiliğinden, para adına yapılan dostluklardan ve menfaat ilişkilerinden bahsedemezler. Birbirini tasviye etmeye çalışan güç gruplarının kendi içindeki mücadeleleri ve köşe kapmak için yaptıkları piyasa savaşlarını, evini geçindirmeye, çocuklarını yetiştirmeye çalışan bir nüfusa izah etmek çok zor.

Manidar olan; Suriye savaşının tarafları olan Doğu Cephesinin Türkiye’de yapmak istedikleri bu operasyonun tam bir iz düşümünün eş zamanlı olarak Batı Cephesi dediğimiz Avrupa ve ABD’deki Siyonist-Hristiyan koalisyonu tarafından da istenmiş olması. Düşmanımın düşmanı dostur şeklinde bir senaryonun içinde miyiz yoksa çok taraflı-çok menfaatli-çok güdümlü bir oyunun aslında hedef tahtasına konmuş devlet biz miyiz?

Koç Grubu, Boynerler, Doğan Medya (provakatörlüğü çok ustaca yaptı bu sefer!), Bilgi Üniversitesi, Koç Üniversitesi, yurt dışında yatırımcı kisvesi altında Newyork Times-Washington Times’a ilan verenler, Faiz lobisi, Fenerbahçe-Beşiktaş spor klüpleri, sanatçı diye önümüze konulan kişiler ve diğer menfaat gruplarının olaya Batı cephesini teşkil etmesi.
Rusya odaklı Komunist parti grupları, Cem Evleri – Caferi Şiileri ve Aleviler (el altından ama kesinlikle organize), Ulusal Kanal, Halk TV, Ulusalcı-Kemalist yapı Doğu cephesini teşkil ediyor.

Peki biz bu noktaya nasıl geldik veya getirildik? Bütün düşmanlarımız neden bir anda bir araya geldi? Şöyle bir hatırlayalım.

  • Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Filistin’e Haziran ayında resmi bir seyahat düzenleyecek ve oradan bütün ortadoğuya bir mesaj verecekti.
  • Suriye’deki savaşta önce Reyhanlıda bomba patlatılarak Türkiye’de alevi kısım galeyana getirildi. Ulusal Kanal, Halk TV yüzlerce insan öldü diye lanse etti.
  • Hizbullah ve İran resmi olarak savaşa katıldı. Kuseyr ele geçirildi, Haleb’i işgal etmeye yukarıya geliyorlar.
  • Şii Caferi Selahaddin Özgündüz, Alevi CHP’li Hüseyin Aygün, yazar adında geçinen İran mollalarının dizinden kalkmayan Kenan Çamurcu, anti kapitalist İhsan Eliaçık, BOP’un ve Fethullah Gülen camiasının en büyük düşmanı Haydar Baş şiilerin itikadlarını överek taarruza geçti.
  • Irak Devlet Başkanı Şii Maliki ve Kürt bölgesi başkanı Barzani ilk defa bir araya geldi.
  • İranda uzun süreden sonra seçimler oldu, ılımlı denilen yeni lider ve mahkemeye hesap veren bir Ahmedinejad görüntüsü çıktı
  • Avrupa Birliği ile ilgili gelişmelere gebe olan ilişkilerin bilhassa Alman Yeşiller partisinden gelen grubun Almanyada canlı yayınlara çıkarak, Türkiye devleti faşist-terörist bir devlet olarak lanse etmesiyle Almanyada çok ciddi bir Türkiye aleyhtarı reaksiyon gelişti

İçerde:

  • 28 Şubat davasındaki 75 sanıktan 37’si tahliye edildi. Tankları yürüttüğü ifade edilen komutan Erdal Ceylanoğlu ve Engin Alan tahliye edildi.
  • Türkiye tarihinde en düşük faiz seviyelerine düştü. Ev satışları ve iç piyasada faizden etkilenen bütün sektörler inanılmaz bir hareketlenme yaşıyordu.
  • Dolar bugün itibariyle yeni rekorlar deniyor, dolarla borçlanan birçok kurum da çok büyük zararlar var.
  • Borsada yapılan operasyonlarla 2 milyar doların üzerinde likit gitti.
  • Devletin zararı 200 milyon TL’nin üzerinde diye ifade ediliyor.

Bunların arasından en büyük zarar ülke içindeki psikolojik parçalanma. “Dost sandığımız kişiler bizden nefret ediyormuş algısı” bütün ilişkileri bitirme noktasına getirdi. Halbuki bu kadar kin duyacak ne vardı? Kemalist ideolojinin bir kesime verdiği “sen üstünsün çünkü sen türksün, senin asaletin kanından, Atatürkünden gelir, rakı içmeden, başını ONLAR gibi değil de köylü ninelerin gibi bağlamandan gelir” şeklinde giydirdiği karakter tam manasıyla bu olayda bir mütedeyyin kesim düşmanlığıyla neticelendi. Tencere tavaları parçalarcasına dövenler, Kabataşta başörtülü bir anneyi darp edip tecevüze yeltenenler, TEM’de arabalar geçerken teker teker içlerini kontrol edenler bunların tezahürü idi.

1908 Meşrutiyet isyanıyla 2013 Gezi Parkı isyanı arasında ilginç bir benzerlik söz konusu. 1908 yılında Türkiye’ye telgraf ve iletişimin kısalma durumu daha yeni gelmişti. Bu imkanları kullanarak çok hızlı hareket eden bir güruh sistemi egale etti. 7 yıllık Facebook, 4-5 yıllık Twitter Türkiye’de bir kesim tarafından o kadar domine edilmiş ve adeta savaş aracına dönüştürülmüşki, 1908’de telgrafı ve hızlı iletişim araçlarını kullanarak, azınlık oldukları halde sistemi ele geçirme darbesine kalkışanlarla 2013’te bu operasyonları yapanların aynı kesim olması çok düşündürücü. Ergenkonun bittiği, Balyozun kenara konduğu sanılırken sanırım herkesin hafızası iyice tazelenmiştir.

Gezi Parkında Düzenlenen İntifada Üzerine Analiz” üzerine bir yorum

  1. mete der ki:

    Dedi: “Git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza.
    Hem onlardan gücün yettiğini sesinle yerinden oynat, atlıların ve yayalarınla üzerlerine yaygara bas, ve mallarına evlâdlarına ortak ol ve onlarla va’dler ver, fakat Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne va’d eder?”
    isra 63 – 64

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.

css.php