İçeriğe atla

Ekonomi

Bankalar ve Güvenlik

2 yıl evvel Yapı Kredi Bankası ve Hırsızlık diye bir yazı yazmıştım. O zamanlar gerçekten müşterilerini mağdur eden ve sanal hırsızlıklara omuz silken bir bankayla karşı karşıyaydık. Bu yazının akabinde Sanal Banka Mağdurları diye bir yazı daha kalem alıp burada başka değerlerle ilgili bilgiler vermiştim. Bildiğim kadarıyla Yapı Kredinin içinde bir şebeke ilk yazdığım yazıyla ilgili tespit edildi ve mahkemeye çıkartıldı. Sonuçları ne oldu bilmiyorum ama bu işin peşinden koşan kimselerin olduğunu biliyorum.

Bugün internette başka neler var diye bakarken İlyas Teker‘in online bankacılık, internet bankacılığında güvenlik ve banka siteleriyle ilgili çok detaylı ve faydalı bir değerlendirme yazdığını gördüm. Sitelerin sms gönderip göndermedikleri, şifreyi sanal klavye üzerinden girme imkanı sunup sunmadığı v.s. gibi birçok yönden incelemiş ve bence çok güzel bir yazı ortaya koymuş.

Benim buna eklemek istediğim küçük bir not var. Türkiye’de BT sektöründe çalışırken, Amerika’nın güvenlik ve bankacılık konusunda çok ileri olduğunu düşünürdüm, bize devamlı akıllı anahtarlar (smart card) one time password generator dedikleri bir seferlik şifre üreten küçük cihazlar v.s. Amerikadaki güvenlik profesörleri tarafından önerilirdi. Amerikaya gelip gördümkü, burada bildiğiniz kullanıcı adı ve şifreden başka “ÜÇÜNCÜ” bir güvenlik önlemi bulunmuyor. Hangi banka sitelerinden mi bahsediyorum?
Washington Mutual: www.wamu.com
Bank of America: www.bankofamerica.com
American Express: www.americanexpress.com
House Hold Bank: www.householdbank.com

Bundan önce kullandığım ve adını burada sayabileceğim birçok bankayı bu listeye ekleyebilirim. Nihayetinde Amerikada 8500’ün üzerinde banka bulunuyor. Türkiyedeki güvenlik önlemleri bir güvenlikçi olarak bence çok güzel ama biraz paranoya noktasına taşınıyor gibi geliyor bana. Bunu demekle birlikte Amerikadaki bankalarındaki hesaplarınızın FDIC denilen devlet kurumu tarafından 100 bin dolara kadar sigortası bulunuyor, dolayısıyla paranız sanal hesabınızdan çalındığı durumda, hemen geri alma imkanınız bulunuyor, Türkiye’de maalesef bu bulunmuyor.

Hibrit Arabalar Hakkında Yanlış Bilinenler

Mutlucan Sönmez’in yorumu bu konuda bilgisi olmayanlara gerçekten çok faydalı olacak cinsten.

Türkiye seyahatlerimde bu konuyu dile getirdiğimde gördüğüm bir yanlış anlaşılmaya parmak basmak istiyorum… Hibrid arabalar çoğunun sandığı gibi garajda elektriğe takılıp şarj edilmiyor.

Olayı kısaca basitçe anlatırsak, araba benzin ile çalışırken motor arabanın pilini aynı anda şarj ediyor. Sanıldığının aksine, müthiş bir performans eksilmesi, benzinden elektriğe geçerken arabada titreme, vurma, kasılma gibi tepkiler kesinlikle yok. (Aşağıda vidyoyla birlikte hibrit motorlarının nasıl çalıştığını biraz daha izah edeceğim.) Defalarca çesitli markalarda kullandığım arabalarda sessiz çalışma haricinde pek bir şikayetim olmadi 🙂 Bu arada gerçekten elektirik ile çalışırken araba çok sessiz olduğundan dolayı, bir kaç kez kör insanların karıştığı kazaya sebep olduğu için, bu konuda çalışmalara başlandi. Hafif bir ses ile körler icin gerekli uyarının yapılabildiğine karar kıldılar…

Türkiye’de şu an çok gerekli olan tasarrufa neden öncelikle büyük kalemlerle başlanmadığı ayrı bir soru… Yani hibrid arabalara gelene kadar Türkiye’nin enerji politikalarında yapılabilecek başka köklü değişiklikler var ama konumuz hibrid arabalar olduğu için onlara değinmeyelim şimdilik. Şu an Amerika’da hibrid araba alanların vergi avantajı da mevcut. Sanıldığı gibi bu sadece küçük arabalar için düşünülmüş bir teknoloji degil. Klasik Amerikan zevkinin sembolü büyük araçlarda da (Türkiye’de jip diye bilinen, Amerika’da SUV Sport Utulity Vehicle olarak geçen) araçlarda da hibrid motor teknolojisi kullanılıyor. Amerikan SUV’lerinin amiral gemisi Chevrolet Tahoe, Yukon ve Ford’un birçok SUV modelinde vergi avantajları ile hibrid motor imkanı var.

Hibrid Motorların Çalışma Mantığı

Hibrid Motorlu araçlarda farklı devreler mevcut.
1- Araba çalıştırıldığı zaman
2- İvme kazanırken
3- Sabit hızlı sürüş
4- Yavaşlarken
5- Durma noktasına geldiği zaman

Bu devrelerde iki motor optimum şekilde kullanılarak benzinden tasarruf elde ediliyor. Burada temel amaç, elektrik motorunun yetersiz kalabileceği noktalarda benzin motorunu kullanmak.

1- Araba çalıştırıldığı zaman: Hibrid Motorlu arabalarda; araba normal sürme durumuna gelene kadar sanıldığı gibi sadece benzin motorunun kullanılmasının aksine benzin motoru ve hibrid motoru en optimum seviyede kullanılır. Rakamları daha belirgin yapmak için sayısal olarak %80 benzin motoru – %20 elektrik motoru kullanılıyor diyerek örnek verebiliriz. Burada unutulmaması gereken hibrid motoru ve benzin motoru devamlı paralel kullanılıyor dolayısıyla bu rakamlar devamlı değişiyor.

2- Arabanın ivme kazanması gerektiği noktalarda iki motorun gücünü yine en optimum şekilde kullanarak araç hızlandırılır. Burada yükün çoğunluğu yine benzin motorundadır.

3- Sabit hızlı sürüşte benzin motoru %20’lere hatta bazen %5 ‘lere kadar indirilir. Benzinden en büyük tasarruf bu noktada sağlanır.

4- Araba yavaşlamaya başladığı zaman benzin motorunun etkisi azaltılır ve gücün büyük çoğunluğu hibrid motordan alınmaya başlar. Benzin motorunun etkisi azaltılmasından ortaya çıkan “ısı enerjisi” arabada bulunan elektrik jenaretörü yardımı ile elektriğe dönüştürülür ve bu elektrik ile hibrid motorunun pilinin şarj edilmesi sağlanır.

5- Araba durma pozisyonuna geldiği zaman benzin motoru hiç kullanılmaz böylelikle duruyor olmaktan kaynaklanan enerji kaybı ve dışarıya bırakılacak zararlı gazların hiçbirisi verilmez ve egzoz kirliliği yaşanmamış olur.

Honda Civic Hibrid Aracın içinden çekilmiş bir vidyo (dijital ve analog hız göstergelerinin sol kısmına dikkat edin) belli bir noktada benzin sarfiyatı sıfırlanıyor, araç sadece pil ile gitmeye başlıyor

Honda Civic Hibrid Yorumlar

Kısa sözün özü; umarım trene yine ülke olarak en son binmeyiz. Ülkemizde adı bile geçmeyen, ama şu an dünyada onemli bir çağ olarak adlandırılan hibrid teknolojisini ülkemizin değerli muhendisleri ve AR-GE’cilerinin bir an önce kendi arabalarımıza adapte etmesi umudu ile…

Mutlucan Sönmez

Dip not: Youtube’u 1 vidyodan dolayı yasaklayıp Türkiyede yaşayan insanların neredeyse dünyayla bağlantısını kopartanları kınıyoruz.

Hibrid Arabalar

Bundan önceki Hibrid Arabalar ve Enerji Problemlerimiz başlıklı yazımda hibrid arabalardan ve Amerika’nın artan petrol fiyatlarına karşı başlattığı alternatif enerji arama atağını anlatmıştım. Yazımda bahsettiğim rakamlar havada kalmasın diye ŞU ANDA Amerika’da piyasaya araba üreticileri tarafından sürülmüş Hibrid araba modellerinin karşılaştırmalı listesini hazırlayıp yayınlıyorum. Burada dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum ve bu nokta çok önemli. Bu teknoloji MEVCUT ve üreticilerin elinde. Ama politik ve siyasi nedenlerden dolayı önce bizim adlarını çok iyi bildiğimiz, Toyota, Honda, Nissan, Kia, Ford v.s. markalar Hibrid arabalarını Türkiyede çıkartmak yerine bize motoru küçük ama benzine bağımlı araçlar satmakta çok ısrarlılar. Halbuki Türkiye’de kullanılan motor modellerinin üstüne bir de Hibrid motoru takılıp bir pil vasıtasıyla desteklendiği zaman Türkiye adına nasıl bir tasarruf sağlanır bir de siz düşünün. Aşağıda listesini verdiğim araçların neredeyse en düşüğü 1800 / 2000 motor arabalar. Türkiye’de 1200 motorlu arabalar olduğunu düşünürseniz arada belirtilen fark ne kadar açılır varın siz düşünün. Tabi bir de burada verdiğim fiyatlar var. Bu fiyatlar şu anda Amerikada 0 satış fiyatları. İkinci elden bile bahsetmiyoruz, 2008 model gıcır gıcır Toyota Prius’un market satış fiyatı $21,300 YTL karşılığı olsun 25,000 YTL. Bu rakama Türkiye’de sıfır araba aldığınızı hayal edebiliyor musunuz?

Marka Sarfiyat Teknoloji Fiyat Piyasada?
prius-94.jpg
Toyota Prius
19.5 km/litre Hibrid $21,300 Şimdi
civic-hybrid-94.jpg
Honda Civic Hibrid
17.85 km/litre Hibrid $22,600 Şimdi
nissan-alt-hyb-94.jpg
Nissan Altima Hibrid
14.45 km/litre Hibrid $25,100 Şimdi
camry-hyb-94.jpg
Toyota Camry Hibrid
14.03 km/litre Hibrid $25,500 Şimdi
yaris-b-94.jpg
Toyota Yaris
13.60 km/litre Küçük Araç (benzinli) $12,400 Şimdi
fit-94.jpg
Honda Fit
13.18 km/litre Küçük Araç (benzinli) $14,600 Şimdi
e320-94.jpg
Mercedes E320 Bluetec
13.18 km/litre Dizel $52,300 Şimdi
corolla-small.jpg
Toyota Corolla
12.75 km/litre Küçük Araç (benzinli) $14,200 Şimdi
xd-small.jpg
Scion xD
12.75 km/litre Küçük Araç (benzinli) $14,500 Şimdi
kia-rio-small.jpg
Kia Rio
12.32 km/litre Küçük Araç (benzinli) $10,900 Şimdi
focus-small.jpg
Ford Focus
12.32 km/litre Küçük Araç (benzinli) $14,700 Şimdi
chevy-malibu-hybrid-94.jpg
Chevrolet Malibu Hibrid
11.90 km/litre Stop-Start $22,800 Şimdi
versa-94.jpg
Nissan Versa
11.90 km/litre Küçük Araç (benzinli) $13,600 Şimdi
aura-gl-94.jpg
Saturn Aura Green Line
11.47 km/litre Stop-Start $22,100 Şimdi
sx4-small.jpg
Suzuki SX4
10.20 km/litre Küçük Araç (benzinli) $15,300 Şimdi
lexus-gs450h-94.jpg
Lexus GS 450h
9.77 km/litre Hibrid $54,900 Şimdi
chevrolet-impala-small.jpg
Chevrolet Impala E85
9.35 km/litre E85 Etanol $22,400 Şimdi
lexus-ls-600h-94.jpg
Lexus LS 600h L
8.92 km/litre Hibrid $104,000 Şimdi
chevy-malibu-hybrid-94.jpg
Chrysler Sebring E85
8.92 km/litre E85 Etanol $29,300 Şimdi
fcx-clarity-94.jpg
Honda FCX Clarity
n/a Hydrogen n/a Şimdi
vw-jetta-full.jpg
Volkswagen Jetta TDI
14.88 km/litre Diesel $21,900 2008
bmw-3series-small.jpg
BMW 3-Series Diesel
n/a Diesel $32,400 2008
accent-94.jpg
Hyundai Accent Hibrid
n/a Hibrid n/a 2009
subcompact-full.jpg
Honda Global Subcompact Hibrid
n/a n/a 2009
volt-94.jpg
Chevrolet Volt
n/a Plug-in Hibrid $30,000 2010
fit-09-94.jpg
Honda Fit Hibrid
n/a Hibrid n/a 2010
s400-hybrid-small.jpg
Mercedes S400 Hibrid
n/a Hibrid n/a 2010
hybrid-x-94.jpg
Toyota Hibrid X
n/a Hibrid n/a Konsept
saab-bio-94.jpg
Saab BioPower Hibrid
n/a E85 Ethanol n/a Konsept
hydrogen-7-small.jpg
BMW Hydrogen 7
n/a Hydrogen n/a Konsept
accord-94.jpg
Honda Accord Hibrid
n/a Hibrid n/a Üretimden Kaldırıldı
Marka Detayları
prius-94.jpg
Toyota Prius
En çok satan hibrid araba. Prius neredeyse Hibrid kelimesiyle eş değerde kullanılıyor.
civic-hybrid-94.jpg
Honda Civic Hibrid
Benzin tasarrufu, full-Hibrid sistemi, ve çok hoş tasarım.
nissan-alt-hyb-94.jpg
Nissan Altima Hibrid
Altima Hibrid, Toyota Hibridin Nissan daha çekici hale getirilmiş versiyonu gibi adeta.
camry-hyb-94.jpg
Toyota Camry Hibrid
Toyota Camry’nin Hibrid versiyonu 6 silindirli diğer Camry modellerine 4.2 km / litre fark atmış durumda.
yaris-b-94.jpg
Toyota Yaris
Toyota Yaris üç kişilik küçük araç ailesini oluşturan Honda Fit ve Nissan Versanın arasında en iyi benzin tasarrufu sağlayan araç..
fit-94.jpg
Honda Fit
Honda Fit zeki ama oyuncak araba görünümlü olmasına rağmen geniş istihap hacmi ve 5 kişilik yolcu kapasitiyle hoş bir araç.
e320-94.jpg
Mercedes E320 Bluetec
Mercedes E320 Bluetec lüx araç sınıfından hem kaliteli dizel dizaynı ile gücü ve tasarrufu sevenler için.
corolla-small.jpg
Toyota Corolla
Popüler, pratik ve yaygın bir model. Neredeyse hibrid araçların benzin tasarrufunu yakalayacak.
xd-small.jpg
Scion xD
Küçük ve ergnomik. xA ya çok yakın ama daha güçlü ve bombeli.
kia-rio-small.jpg
Kia Rio
Basit ve sade. Kia Rio ne yapabilirse onu vaat ediyor. Hesaplı ve verimli.
focus-small.jpg
Ford Focus
Rahat, kontrol edilebilir, verimli ve hesaplı.
chevy-malibu-hybrid-94.jpg
Chevrolet Malibu Hibrid
Stil, performans vebüyük değişikliklerle aile boyu sedan sevenlerin seçimi. Tabi bir de Hibrid.
versa-94.jpg
Nissan Versa
İki türü var, spor 5 kapılı hatchback ve 4 kapılı sedan. Nissan Versa şu anda en güçlü ve geniş araç.
aura-gl-94.jpg
Saturn Aura Green Line
Saturn bu modeliyle Hibrid modellere yaklaşmayı hedefliyor.
sx4-small.jpg
Suzuki SX4
En uygun aile boyu araba modeli.
lexus-gs450h-94.jpg
Lexus GS 450h
Yarış arabası gibi ivme kazanan, lüks ve tam olmasa da benzin tasarruflu.
chevrolet-impala-small.jpg
Chevrolet Impala E85
lexus-ls-600h-94.jpg
Lexus LS 600h L
chevy-malibu-hybrid-94.jpg
Chrysler Sebring E85
fcx-clarity-94.jpg
Honda FCX Clarity
vw-jetta-full.jpg
Volkswagen Jetta TDI
Volkswagen Jetta 2.0-litrelik dizel motoru ile 140 beygir gücüne ulaşıyor.
bmw-3series-small.jpg
BMW 3-Series Diesel
BMW 3 serisi 3.0-litrelik turbo sürümü
accent-94.jpg
Hyundai Accent Hibrid
subcompact-full.jpg
Honda Global Subcompact Hibrid
volt-94.jpg
Chevrolet Volt
fit-09-94.jpg
Honda Fit Hibrid
s400-hybrid-small.jpg
Mercedes S400 Hibrid
hybrid-x-94.jpg
Toyota Hibrid X
saab-bio-94.jpg
Saab BioPower Hibrid
hydrogen-7-small.jpg
BMW Hydrogen 7
accord-94.jpg
Honda Accord Hibrid
Honda Accord Hibrid tasarrufa nazaran çekiş gücüne önem veren bir modeli. Honda’nın testleri başarısız oldu ve model 2007’de piyasadan kaldırıldı..

Hibrit Arabalar ve Enerji Problemlerimiz

Hibrid Arabalar konusu şu anda Türkiye’den bakıldığı zaman uzak bir teknoloji gibi değerlendirilebilir. Aslında burda traji-komik bir durum var ve bu yazı da bunu sizlerle paylaşmak amacıyla yazılıyor. Malunuz Amerika bir dar boğazdan geçiyor, petrolün varili dünya çapında rekor fiyatlara çıktı v.s. v.s. Peki rekor fiyat dedikleri fiyat ne kadar?

Şu anda Dallasta en düşük kalite (sanırım 87 oktan) benzinin galonu (1 galon = 3.78541178 litre) $3.80 civarında satılıyor. Aradaki küsürleri atsanız ne yapıyor, 1 litre benzin 1$. Bugünün kuruyla YTL dönüşümünü yaparsak, 1 litre benzin 1.15 YTL. Ve bu fiyatlar şu anda Amerikalılar için astronomik rakamlar ve deli gibi alternatif birşeyler bulmanın peşine düştüler. Benzinin fiyatı bu raddelere gelmeden önce $3.15 civarındaydı ve o zaman da hayıflanıyorlardı.

Peki şu anda değerlendirdikleri alternatifler neler:

  1. Off shore drilling dedikleri ülke dışında Amerika Birleşik Devletleri adına petrol çıkartılması
  2. Alternatif enerjilerin araştırmasına büyük paralar harcamaya başladılar, Güneş enerjisi ve Rüzgar enerjisi öncelikli olmak üzere. Teksas Rüzgar enerjisi konusunda müthiş çalışıyor, bildiğim kadarıyla Teksasın güneyinde resmen bir koca şehir sadece rüzgar enerjisi için ayrılmış durumda.
  3. Nükleer santral konusunda hükümeti çok sıkıştırıyorlar, onlarla ilgili destek verilmesi için baskı yapıp Fransa’nın enerjisinin %80’ini nükleerden almasını örnek göstererek biz niye yapmıyoruz diye lobiler oluşturuyorlar.
  4. Hali hazırda piyasada satılan benzinin %20’ye kadarlık kısmı Etanol denilen bir yakıt ile sağlanıyor. Etanol de MISIR dan elde ediliyor, bildiğimiz mısır, nişasta ve şeker. Bu konuda da Brezilya’nın 1980’lerde yaptığı büyük devrimi örnek gösteriyorlar. Brezilya petrole bağımsızlığını ilan etmiş yegane ülkelerden birisi.

Bunlar enerji kaynaklarını arttırmak adına yaptıkları çalışmalar. Bir de benzin tüketiminden tasarruf sağlamak için yaptıkları çalışmalar var. Bunlardan iki tane çok büyük çalışma var ve ikisi de araba üreticilerini yakından ilgilendiriyor.

  1. Benzinle çalışan mevcut arabaların yakıt tasarrufunu maksimuma çıkartmak. Honda Civic 2008 modeli şu anda bir depo benzinle (yaklaşık 55 litre) ile 400 mil (650 km.) gidiyor. Yani 60 YTL ile 650 km. den bahsediyoruz.
  2. İkinci baskı konusu da Hibrid Arabalar. Toyota’nın Primus modeli şu anda yok satıyor ve millet listelere isimlerini yazdırıyorlar. Honda Civic Hibrid modeli bir depo benzinle (yine 55 litre) yaklaşık 750 mil (1200 km.) gidiyor. Primus’un daha iyi olduğunu belirtiyorlar.

Amerikada piyasaya sürülen araçların benzin tasarruflarını öğrenmek istiyorsanız http://www.fueleconomy.gov/ bu siteden daha geniş araştırma yapabilirsiniz. Bu site Amerikan hükümeti tarafından halkı enerji konusunda bilgilendirmek için hazırlanmış bağımsız bir site.

Şimdi gelelim ayşe kadın fasülyesinin zararlarına. Türkiye’de satılan benzin fiyatı Amerika’nın neredeyse 3 katı daha fazla. Araçların benzin sarfiyatı buna oranla yine 2-3 katı civarında. Peki Türkiye neden Hibrid arabalara veya Etanolle çalışan motorlara yönelmiyor? Her zamanki gibi bu işin arkasında da bir menfaat ordusu yatıyor. Honda, Toyota, Hyundai, Kia gibi uzak doğu firmaları Amerika piyasasına girmek için yapmadık şaklabanlık bırakmıyor. Bunlardan Kia ve Hyundai inanılmaz fiyatlara satılıyor. Hyundai’nin 2008 model 0 aracı burada 0 faizle 36 ay vadeden 12 bin dolara satılıyor. Türkiye’de böyle bir aracı 12 bin dolara alabileceğinizi HAYAL bile edebiliyor musunuz? Peki ne oluyor aradakiler? Siz tahmin edin; hırsızların, katlarda yatlarda, Parislerde Dubailerde tatil yapan veliahtların ceplerine gidiyor bakınız Cem Uzan.

Hibrid arabalardan bahsettim ama fiyatlarını belirtmedim. Dilerseniz www.honda.com veya www.toyota.com sitelerini ziyaret edip, bulunduğunuz yer seçeneğini Amerika olarak belirtip fiyatları sizde görebilirsiniz. Şu anda 2008 Honda Civic Hibrid modelinin fiyatı 27 bin dolar civarında. 30 Milyara bir depo benzinle 1100 kilometre giden bir arabanız olsun istemez misiniz? Hibrid dediğimiz bu araçlar öyle şekli şemali kaymış arabalar da değil kesinlikle. Aşağıda resmine bakıp böyle bir arabanız olup olmamasını ister miydiniz kendiniz değerlendirin. Bunun için ne yapılabilir? Ancak bu yazıyı başka arkadaşlarınıza gönderebilirsiniz veya kendiniz araştırma yapıp Türkiye’de Petrol ve enerji bağımlılığı adına yapılan rezaletleri paylaşıp kamuoyunun bilinçlenmesini sağlayabilirsiniz.

FED reeskont oranını düşürüyor. Peki bu ekonomiyi nasıl etkiliyor ?

Amerika’da sürekli ekonomik sorunlar çıkıyor ve piyasalar karışıyor. Gözler hemen FED ‘e çevriliyor. Herkes FED ‘ten piyasalara müdahale bekliyor. Merkez bankalarının piyasaya müdahale etmede en etkili iki silahı açık piyasa işlemi ve reeskont faiz oranıdır. Merkez bankalarını amacı piyasalardaki dengeyi sağlamaktır. Piyasalarda aşırı bir tepki sonucun oluşacak dengesizlikleri gidermekle yükümlüdürler. Örneğin Türkiye Merkez Bankası’nın sitesine girdiğinizde en tepede Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir. ? yazısını görürsünüz.

Açıklamaya çalışacağım bu konu elbette ekonomi içersinde ya da ekonomi öğrencisi olanlar için gereksiz bir yazı gibi görülebilir. Fakat bu yazıyı yazmamdaki amaç ekonomi içersinde olmayan ve bu işleyişi bilmeyenlere açıklamaktır.

Reeskont nedir?
Repo’yu açıklamakla başlayalım. Repo; sabit getirili bir menkul kıymetin daha önceden anlaşma sağlanmış şartlarda, belir bir süre sonra geri alma taahhüdünde bulunarak bankaya devredilmesidir. Bunun için banka sizden değeri üzerinden iskonto almaktadır. Buna repo oranı ya da iskonto oranı denmektedir. Reeskont ise; ikinci kez iskonto anlamına gelmektedir. Bankalar da ellerindeki bu menkul kıymetleri MB’sında belli bir süre geri almak şartıyla devretmektedir. Merkez bankası da bu menkul kıymetten kendi iskontosunu almaktadır. İşte merkez bankasının almış olduğu bu ikinci iskonto oranına reeskont oranı denir.

Peki, reeskontun günlük hayatımıza ne gibi bir etkisi var?
Gelin bunu güncel hayattan bir örnekle açıklayalım… Çevrenizdeki mağazalara bir bakın. Çoğunda hatta hemen hemen hepsinde vadeli ya da peşin fiyatına taksitle satış imkânı vardır. Cebinizde paranız olmasa da gidip alış veriş yapabilirsiniz. Peki, mağaza sahipleri bunu sizi sevdikleri için mi yapıyor dersiniz? Tabi ki hayır. Çarklar şöyle dönmektedir.. Siz gittiniz ve 4500 YTL değerinde alış veriş yaptınız. Mağazacı ödeyeceğiniz tarihe göre üzerine vade koyarak size bir senet imzalattı. Diyelim ki 4500 YTL’lik bir tutar için 3 aylık bir vade süresinde 5000 YTL’lik bir senet imzalattı size. Siz malları alıp gideceksiniz ve 3 ay sonra 5000 YTL ödeyeceksiniz. Peki mağazacı ne yapacak? Malları sattı ama elinde sadece bir senet kaldı. Mağazacı bankaya gidecek ve 3 ay vadeli repo yapmak istediğini söyleyecek. Banka o anki reeskont faizlerine bakarak bir repo oranı söyleyecek mağazacıya. Örneğin diyelim ki repo oranını %25 olarak belirledi banka ve mağazacının elindeki 5000 YTL için 3 ay vadeli olarak 4700 YTL ödemeyi teklif etti. Mağazacı da senedi teslim ederek 4700 YTL’lik tutarı aldı ve mağazasına geri döndü. Peki, banka ne yapacak şimdi? Bankadan 4700 YTL’lik bir çıkış oldu ve elinde 3 ay sonra tahsil edebileceği bir senet var. Banka da bu sefer mağazacının yaptığını yapacak. Merkez bankasına gidecek ve senedi ikinci kez iskontoya tabi tutacak. Merkez bankasının reeskont oranı diyelim ki %17 olsun. 5000 YTL’lik senet için 3 ay vadeli olarak bankaya 4800 YTL verecek. Banka bu tutarı alarak kasasına koyacak. Sizin imzaladığınız senet merkez bankasının kasasında vadesini beklemeye başlayacak.

3 ay sonraya gelelim. Banka, merkez bankasına 5000 YTL ödeyerek reeskonta tabi tuttuğu senedi geri alacak ve mağazacıyı bekleyecek. Mağazacı geldiğinde o da bankaya 5000 YTL ödeyerek senedini geri alacak. Mağazacı da müşterisini beklemeye koyulacak. Siz de gidip vaat ettiğiniz 5000 YTL’ yi ödeyerek senedinizi alacaksınız.

Şimdi gelelim kar durumlarına…

Bugünlerde yaşananlar yeni bir ekonomik buhranın habercisi mi?

Konjonktürel dalgalanma reel gayri safi milli hasılanın belirli bir trendi izleyerek yukarı aşağı dalgalanmasıdır. Her bir yukarı ve aşağı hareketin toplamına konjonktür dönemi denir. Yukarı doğru hareket genişleme diğer bir ismiyle boom dönemidir. Reel GSMH ‘nın arttığı yani ülkede üretimin arttığı, ülkenin büyüdüğü bir dönemdir. Daha sonra bir durgunlun dönemi izlenir. Durgunluk bir ülkede üretimin azalması ya da durması, ekonomi piyasalarının yatay bir trend üzerinde seyir izlemesi anlamına gelmektedir. Bu durgunluk için biçilen süre 6 ay ya da 1 yıl gibi bir süredir. Aksi takdirde resesyon diğer bir isimle daralma dönemi başlar. Resesyon dönemi ülkede üretimin azalması, ülkenin büyüme yerine küçülmesi anlamına gelir. Resesyon döneminde ülkenin reel GSMH ‘sı azalmaktadır.

Bu grafik herhangi bir ülkenin durumunu göstermemekte olup sadece örnek için çizilmiştir. Grafikte görmüş olduğunuz siyah çizgi reel GSMH’nın dalgalanmasını, kırmızı çizgi ise izlediği trendi göstermektedir.

Konjonktür dönemi bir genişleme ve bir daralma dönemi içermektedir. Genişleme döneminde piyasada likitide bolluğu vardır. Ülkede üretim artmaktadır ve ülke büyümektedir. Bundan birkaç yıl öncesinden başlayarak günümüze kadar bir genişleme dönemi içersideydik. Piyasada likitide boldu ve insanlar paralarını değerlendirecek pozisyon arıyordu. Üretimler sürekli artmaktaydı çünkü likitide bolluğu olduğu için piyasada mallara olan talep çoktu. Talep arttığı için ve tam istihdam seviyesinde bulunmadığımızdan ötürü arzı da bu oranda arttırabiliyorduk. Arzın artması da GSMH’yı arttırmaktaydı. Global ekonomide bir ülkenin büyümesi demek diğer ülkelerinde büyümesine katkı sağlaması demektir. Çünkü yapacağınız ihracat başka ülkelerin ithalat yapma isteğine göre şekillenmektedir. Küçülen bir ülke ithalat yapmak istemeyecektir ve bu da sizin ihracat yapamayacağınız anlamına gelir. Sizin büyümenizi de etkiler. Fakat tersi bir durumda yani başka bir ülkenin büyümesi ve ithal malına olan talebi sizin ihracatınızı arttırıp gelir sağlayacaktır. Siz de bu sayede büyümekte hızlanacaksınızdır. İşte birkaç yıla kadar hep böyle bir durum izlendi. Herkes büyüyordu ve büyümeler başka ülkelerin büyümesini de sağlıyordu. Global piyasada likitide boldu. Yatırım yapmak için para sıkıntısı yoktu ve istediğiniz bankadan kolaylıkla kredi alabiliyordunuz. Bankalar kredi vermek için birbirleriyle yarışıyordu.
Okumaya devam et

Mortgage krizinin etkisi katlanarak artıyor…

Bundan yedi ay önce yani 2007’nin ağustos ayında Amerika’da bir kriz patlak vermişti. Müsaadenizle bir hatırlayalım ne olmuştu da kriz çıkmıştı. Bankalar tarafından bundan birkaç yıl önce mortgage kredileri verilmekteydi ve bu kredilerin büyük kısmı değişken faizli kredi yani subprime mortgage kredisiydi. Daha sonra bankalarda bu alacaklarını teminat göstererek bir fon oluşturup satmaktaydı. Bir yatırım aracının faizi yüksek ise riski de yüksek demektir. Türkiye’de Varlığa Dayalı Menkul Kıymetâ€? olarak bilinen bir yatırım aracına benzeyen Hedge Fonâ€?lar şeklinde bankalar ellerindeki bu alacak senetlerini satmaktaydılar. Yatırım şirketleri de getirisinin yüksek olması nedeniyle bu fonlardan satın aldı. Az önce belirttiğimiz yüksek risk meydana geldi. Ne oldu? Bankaların alacaklarını teminat göstererek sattıkları bu senetler geri ödenmedi kredi alan kişiler tarafından. Böyle bir durumda hedge fonlar tamamen güvensiz konuma geldi ve fiyatları düştü. Yatırım şirketlerindeki fonlar yatırdıkları anaparayı karşılayamaz duruma geldi. Bankalar alacaklarını temin edemedikleri için likitide sıkıntısına girdiler. Yatırım şirketlerinin ellerindeki fonların değeri de çok fazla düştüğü için onlar da büyük zararlara uğradılar. Tüm bu olumsuz gelişmeler borsaya yansıdı. Borsada büyük düşüşler meydana geldi. Amerika’daki bu durum tüm ülke borsalarını korkuttu ve büyük miktarda satışlar meydana geldi.

Bu durum evet çok kötüydü ama o zaman kimse bilmiyordu boyutunu. Çünkü herkes kendi kayıplarıyla uğraşmaktaydı ve kimse başkasının durumuna bakamıyordu. Ortalık duruldu ve krizin maliyeti açıklanmaya başladı yavaş yavaş. Bu dalgalanmanın dünyaya maliyeti 100 milyar $’ı geçti. Rakam oldukça ürkütücüydü. Fakat her şey bitmiş miydi? Maalesef hayır, bu durum sadece başlangıçtı. Çünkü piyasalardaki likitide sorunu çözülmüş değildi. FED henüz müdahalede bulunmamıştı ve bir durum analizi yapmaktaydı. İkinci bir şok dalga Amerika dışındaki ülkelerden geldi. Avrupa ve Asya borsaları büyük düşüş yaşadı. Piyasalar ikinci bir kez dibi gördü. Büyük baskıların da sayesinde FED piyasalara müdahale ederek reeskont faiz oranında 50 puanlık bir indirime gitti. Bu hasta bir insanın hastalığını geçiren asıl ilaç değil de sadece ağrılarını kesebilecek bir tür ağrı kesiciydi. Bu iki günlük dalgalanmanın İMKB ‘ye maliyeti 49.881 puandan 44.730 puana toplamda %10’luk bir düşüş oldu. FED ‘in müdahalesinden sonra %4,13 ‘lük bir artış meydana geldi. Dalgalanmanın şiddeti artık azalmıştı. Piyasalar toparlanmaya başladı o günden sonra.

Ve gelelim bugünümüze…
Okumaya devam et

Sıcak para artık aşırı sıcak olmaya başladı

Çok soğuk bir kış günündesiniz. Artık titremekten yorulmuş bir haldesiniz. Isınmanız gerekiyor muhakkak. Ama nasıl? Sürekli hareket ederek ısınabilirsiniz mesela. Sürekli hareket etmek vücut ısınızı arttıracak ve üşümenizi engelleyecektir. Sürekli hareket ettikçe de ısınmaya devam edeceksiniz. Hatta belki terleyeceksiniz bile. Isınmanın bir yolu daha var. Kalorifer sistemi kurarsınız binanıza. Bunun için bir kazan alırsınız. Yakma işleri için de bir görevli tutarsınız. Maaşını da yüksek vermektesinizdir. O sizin için bu kazanı yakar ve size de hareket etme zahmetini göstermeden, sıcaklığın keyfini çıkarmak kalır. Görevli işini gayet iyi yapmaktadır. Sürekli sizi sıcak tutmak için kazana yakacak atmaktadır. Fakat bazı zamanlar kazana o kadar yakacak atmaktadır ki artık evinizde sıcaktan bunalmış bir hal alırsınız. Camları açıp içeriyi serinletirsiniz. Ama hiç görevliyi uyarmak aklınıza gelmez. Bir bakarsınız görevli sizden habersiz bir gün çekmiş gitmiş, işi bırakmıştır. Siz tabi eviniz sıcak olduğunu sanıp üstünüze ince giymişsinizdir. Bir sabah yatağınızdan kalktığınızda birden soğukluk bedeninize işler. Hasta olursunuz aniden, artık ısınmak için hareket etmeye bile takatiniz kalmamıştır. Görevli ortalarda yoktur ve sizi buz gibi bir evinizle baş başa bırakmıştır. Artık hastasınız, hareket edip ısınamazsınız bile…

Yukarıda anlattıklarım size ne ifade ediyor? Ortada çok soğuk bir kış günü varmış, birisi ısınmak için hareket etmek yerine kalorifer sistemi kurmuş ve buna bir de görevli tutmuş. Bu görevli ansızın işi bırakıp gitmiş. Türkiye’nin halinin de böyle olduğunun farkında mısınız peki?

Ülkemiz birçok krizler geçirdi. Krizlere karşı politikalar uyguladık. Şu an ekonomimizde her şey tos pembe gibi görünüyor. Türk Lirası dolar karşısında sürekli bir değer kazanmakta. Peki bu kurlar nasıl bu kadar düşük oluyor? Demek ki Türkiye ekonomisi çok iyi bir durumda ki dolar karşısında sürekli bir değer kazancımız oluyor. Öyle olduğunu mu sanıyorsunuz. Gelin ilk paragraftaki hikâyemizi Türkiye’ye uyarlayalım.
Okumaya devam et

Tasarruflarımız yavaş yavaş yabancıların kontrolüne geçiyor

Bir ülkenin enflasyonunun ayarlanması, para politikasının uygulanması ve denetlenmesi Merkez Bankasının görevidir. Merkez Bankası bu politikasını bankalarla birlikte yürütmektedir. Bankalar; tasarruf sahipleri ile kredi almak, yatırım yapmak isteyen girişimciler arasında aracılık yapan kuruluşlardır. Bankalar olmasaydı bizim tasarruflarımız yastığımızın altında kalır ve girişimcilere ulaşamazdı. Girişimciler finansman sağlayamadıkları için herhangi bir yatırımda bulunamazlardı. Bir ülkede yeni bir yatırımın olmaması demek o ülkenin büyüyememesi demektir aynı zamanda. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğu zaman bankaların bir ülke ekonomisi için ne denli önemli oldukları gayet iyi anlaşılmaktadır.

Fakat günümüzde tamamı Türk sermayeli banka neredeyse bulunmamaktadır. Yabancı sermayeli bankaların oranı %70’lere varmaktadır. Bir ülke için ne denli önemli olan bankaların yabancılar tarafından kontrol edilmesi, satın alınması demek o ülke için ciddi tehlike demektir. Bankalar piyasalara tasarrufçulardan aldığı paraları pompalamadıkları zaman ne olur? Ülkede üretim yavaşlar hatta durma noktasına gelir.

Avrupa Birliği ülkelerinde; Almanya’da yabancı sermaye payı yüzde 5, İtalya’da yüzde 8, İspanya’da yüzde 10, Hollanda’da yüzde 11, Danimarka’da yüzde 17, Avusturya, Fransa ve Yunanistan’da yüzde 19′ dur. Avrupa Birliğine üye ülkelerde bankalardaki yabancı payları bu seviyelerdeyken bizde %50lerde bir seviyelerdedir. IMF’nin işbirliği yaptığı diğer ülkelerde de yabancı payları %40 gibi seviyelerden %100 seviyelerine ulaşmaktadır.Peki bizim yabancı ülkelerde payımız var mı? Ne yazık ki şubemiz bile yok.

Okumaya devam et

Merkez Bankasının Faiz Politikası

Merkez bankasının ve hükümetin faiz politikasının yanlış olduğunu birkaç kez dile getirmeye çalıştım. Türkiye’nin sıcak para afyonuyla bayıltılan ev sahibi gibi olduğu, bu baygınlığı esnasında evden devamlı değerli eşyaların (özelleştirme) satıldığını ifade etmeye çalıştım. Merkez bankası faizi indirdi ama %0,50 indirdi. %1 bile değil. Faizleri birden indirip sıcak parayı ülkeden kaçırmak istemiyorlar ama bu faizlerle alınan sıcak para da gerçekten ateş gibi çok hızlı çevirip işini bitirip geri iade edilmediği müddetçe her tarafımızı yakıp tüketiyor. Merkez bankasının faiz indirimiyle ilgili piyasadan gelen sesler şu şekilde:

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı:

Merkez Bankası’nın faiz indirimini yetersiz bulurken, “Merkez Bankası, yüksek faiz politikası ve sıcak para ile Türkiye’yi sarhoş etmeye, afyonlamaya devam ediyor. Merkez Bankası akıl tutulması içinde” diyerek tepkisini gösterdi. Satıcı, “Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ve Para Politikası Kurulu üyeleri bu indirimle, sıcak para ve faiz piyasalarına selam verip onlara bu politikaya sürdüreceğinin mesajını iletti. Onlara ‘gel gel’ yapıyor” dedi.

İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri Başkanı Süleyman Orakçıoğlu

Kararı, “Merkez Bankası, ‘faize devam, sıcak paraya selam’ mesajı verdi” sözleriyle değerlendirdi. Orakçıoğlu, şöyle devam etti: “Merkez Bankası ya enflasyonla ilgili koyduğu hedefe inanmıyor ya da şu anda hükümetin ekonomide sağladığı başarı ve mali istikrarına inanmıyor. Ya enflasyon hedefi ya faiz yanlış; ikisinden biri yanlış. Merkez Bankası’nın bu kadar temkinli olmasını para piyasalarındaki temsilciler bile anlayabilmiş değil. Tarihi fırsatı kaçırdık. Zaten faiz indirimi için geç kalınmıştı ama dün telafi edilebilirdi. O fırsat da kaçtı.”

Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir

“Ekonomiyi nasıl bir çıkmaza sürüklediğinin farkında olmayan Kurul, bu kararıyla hatalı para politikasında ısrar ederken kendi değerlendirmeleriyle de çelişkiye düşmüştür. Bir yandan enflasyon hedefinin altına inme riskinden söz edeceksiniz, diğer yandan da yüksek faiz politikasında ısrar edeceksiniz. Bunu iktisadi mantıkla açıklamak güçtür. Bu karar sayesinde Merkez Bankası’nın miyopluğu tescil edilmiştir.”

Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün,

“Açıkçası Merkez Bankasının 0,50 puandan daha fazla bir faiz indirimine gitmesini bekliyorduk. Ancak indirimin bu noktada kalması ekonomik görünüm açısından bir algı yanılgısı içerisinde olabileceğimizi, yani her şeyin sanıldığı kadar yolunda gitmiyor olabileceğini akıllara getiriyor. Ben bundan, Merkez Bankası’nın daha fazla faiz indirmek için hükümetin, ekonomide daha sağlam adımlar atması ve faiz indirimini kolaylaştıracak makro ekonomik ortamı hazırlamasını beklediğini anlıyorum.”

Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Başkanı Tamer Taşkın

Yapılan indirimi yeterli bulmadıklarını belirten Taşkın, “Merkez Bankası’na da saygı duyuyoruz. Ellerini zorlayan bugün için tezkere, terör gibi konular var. Onların faiz indirimini engelliyor. Bu indirim yeterli değil. Ama biz şunu arzu ediyoruz. Gerilimli günlerde bu faiz indirimi denk geldi. Ama belli sürelerle ortadaki gerginliklerin netleşmesi, kalkması, ileriyi daha net görebildiğimiz zaman indirimde süreklilik bekliyoruz. Bir kere şoku başaramadık bari devamı gelsin. Enflasyonu nasıl düşürüyorsak, diğer kriterlerde nasıl dünya standartlarına getiriyorsak, faizlerde de yılbaşına kadar sürekli indirimler yaparak, dünya standartlarına getirmeliyiz” diye konuştu.

İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş

“Olumlu ama geç kalmış bir karar. Aylardır, yıllardır söylüyoruz. Sesimiz Merkez Bankası’na yeni ulaştı. Bu indirimi üretim ve ihracatla kalkınması gereken bir Türkiye için üreten bütün kesimlere verilmiş bir selam olarak değerlendiriyoruz. Dileğimiz, Merkez Bankası’nın üretimi görüp, selam vermeye devam etmesidir. İndirimler mutlaka devam etmeli.Gerçi beklediğimiz daha büyük oranlı bir indirimdi.”

Gaziantep Sanayi Odası (GSO) Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Koçer

“Merkez Bankası, bankacılık sektörü de dahil olmak üzere sanayici ve ihracatçılarla birlikte toplumun tüm kesimlerinden gelen talebi maalesef yine görememiştir. Herkesin beklentisi zaten indirimin mutlaka yapılması gerektiği yönündeydi. Ancak, yüzde 0,50’lik bir indirim iş dünyası için beklenen oran olmamıştır. Türk insanı yüksek faizle, düşük enflasyonla ve 6 yıl öncekinin döviz kuruyla kaderine terk edilmiştir, sahipsiz bırakılmıştır. Kura karışmam, faizi indirmem diyen Merkez Bankası’nın kimin Merkez Bankası olduğunu doğrusu çok merak ediyoruz.”

Konya Ticaret Odası Başkanı Hüseyin Üzülmez

Beklentilerin faizlerin 3 puan indirilmesi yönünde olduğunu ifade eden Üzülmez, “Merkez Bankasının biraz daha cesaretli olması gerekiyor. Merkez Bankası bu konuda çok ihtiyatlı hareket gediyor. Umarım bu indirim bir başlangıç olur ve faizler makul seviyelere çekilir. Faizlerin normalde enflasyonun 2-3 puan üzerinde olması gerekiyor. Ancak bizde halen çok yüksek. Biraz daha cesaret gerekiyor.” dedi.

Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu Başkanı Hazim Sesli

“Faiz kararı, başta ihracatçılar olmak üzere tüm sanayicilerin beklentilerinden uzak kaldı. İndirimin, piyasalara pek bir yansıması olmayacağını düşünüyoruz. Enflasyon ve faiz arasındaki marj çok açılmıştır. Bu açığın nasıl kapatılacağını sabırsızlıkla beklemekteyiz. Halen dünyanın sıcak paraya en fazla faiz veren ülkesi olan Türkiye, ekonomiyi sırtında taşıyan tüm sektörleri düşük kur ve yüksek faiz açmazından kurtarabilir. Geç kalınmış değil. Merkez Bankasının kademeli faiz indirimine paralel bir şekilde girdi maliyetlerimizde de azaltılma yapılmalıdır.”

Paranızı yastık altında tutmayın bankaya yatırın…

Günümüzde herkes para biriktirmek ister. 100 liramız varsa bunun 90 lirasını harcar, kalan 10 lirasını saklayıp kötü gün için biriktiririz. Peki o biriktirdiğimiz paralarımızı nerede tutarız? Evimizin en gizli yerinde, dolabın içinde ya da evimize aldığımız bir kasanın içinde değil mi? Peki buralarda saklanan paraların ekonomimiz için katkısı nedir? Gizli kapaklı yerlerde biriktirilen bu paraların enflasyonu arttırdığını biliyor musunuz peki?

Paramızı ekonomik ifadeyle yastık altında tutarsak şu sorunlarla karşılaşırız; işsiz vatandaşlar işsiz kalmaya devam eder, enflasyon artar, ülkemiz büyüme anlamında yerinde sayar, paranız durduğu yerde değerini kaybeder ve daha birçok olumsuzluk meydana gelir.

Şu senaryoyu kafanızda canlandırın. Paramızı bankaya yatırmadık ve evimizde kasamızın içine koyduk. Bankalar mevcut nakit paralarını girişimcilere kredi olarak dağıtmaktadır. Bir süre sonra piyasada para miktarını az olması nedeniyle kredi talepleri geri çevrilmeye başlanır. Çünkü dağıtabilecekleri nakit artık sınırlıdır. Kimse parasını bankalara yatırmıyor ve bu da bankalarda nakit sıkıntısına neden oluyor. Bankalar karlarını buna rağmen yüksek tutmak için bu sefer kredi faizlerini arttırma yolunu izlemektedir. Nakit sıkıntısı var ve girişimciler kredi talep ediyor. Girişimci kredi talebinde bulunuyor ve banka girişimciye nakit sıkıntısının olduğunu %3 faizle değil de %5 faizle kredi vermeyi teklif ediyor. Girişimci de faizi yüksek buluyor. Uygun kredi bulamadığı için de yatırım projesinden vazgeçiyor. Sonuç olarak ne oldu? Tasarrufumuzu bankaya değil de kasamıza koyduk. Piyasada nakit sıkıntısı meydana geldi. Girişimciler yatırım yapmak için kredi bulamadı ve projesinden vazgeçti. Projesinden vazgeçmiş bize ne..â€? diyebilirsiniz. Ama bu projenin iptal olması istihdamdaki büyümenin önünü tıkamış oldu. Yeni iş imkânları doğabilirdi ama nakit sıkıntısı yüzünden bu gerçekleşmedi. İşsiz olan vatandaşlarımız işsiz kalmaya, ülkemiz de büyüme konusunda yerinde saymaya devam etti.

Tersini düşünürsek ne olacaktı? Tasarrufumuzu bankaya yatırdık. Bankalarda nakit sıkıntısı yok. Hatta fazla miktarda nakdin bulunması nedeniyle faiz oranları aşağı çekildi. Girişimci istediği krediyi gayet rahat bir şekilde buldu ve yeni bir istihdam hacmi yarattı. İşsiz kalan bir çok insan bu iş yerinde iş buldu. Evine sıcak yemek götürmeye başladılar. Ülkemiz daha çok üretim gerçekleştirmeye başladı. Üretilen malların ihtiyacımızdan fazlası yurt dışına ihraç edildi ve ülkemize döviz girdisi oldu.. ve bunun gibi bir birini izleyen güzel şeyler zinciri…

Paramızı evlerimizde, kasalarımızda, piyasa haricinde bir yerlerde saklamamız enflasyonu arttırıcı etki yapar. O da şu şekilde geçekleşir. Merkez Bankası piyasadaki nakit paranın hesabını kuruşu kuruşuna bilmektedir. Bu miktarın dengesini tutturmakla yükümlüdür Merkez Bankası. Bu dengenin tutturulması da istikrara yol açar ve enflasyonla mücadele çok daha kolay olur. Fakat nakit paralar piyasada sürekli bir döngü halinde değilse, sabit bir şekilde bir yerlerde öylece tutulursa kimse karlı çıkmaz hatta piyasalarda duraklama olur. Çünkü ortada bir nakit sıkıntısı bulunmaktadır. Merkez Bankası da bu durgunluğu gidermek, likitideyi arttırmak için emisyon yolunu izler. Yani para basarak piyasalara nakit para sağlar ve hareketlilik getirir. Peki piyasalar hareketli iyi güzel ama yastık altında bulunan paralar bir süre sonra piyasalara geri döndüğünde ne olacak? İşte o zaman nakit paranın bolluğu yaşanacak ve bu da enflasyonu arttıracak.

İşin özeti şu.. Tasarruflarımızı yastık altında değil de bankalara yatırırsak bu paralar girişimcilere kredi olarak dağıtılacaktır. Girişimciler de bu paralarla yeni yatırımlar gerçekleştirip yeni istihdam yaratacaktır. Bu da ülkemizin büyümesine yol açacaktır. Kafanıza ilk takılan şey sanırım batan bankalardır. Ama ülkemizde TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) denen bir kurumun olduğunu da unutmayın. Yani bir bankanın paranızı karşılayamaz duruma gelmesi halinde bu kurum paranızı geri ödemekle yükümlüdür. Siz farketmeseniz de yatırdığınız her paranın bir kısmı bu kuruma sigorta primi olarak ödenmektedir.

Merkez Bankasını zahmete sokmayalım değil mi şimdi para bastırarak. En iyisi biz tasarruflarımızı bankalara yatıralım ve hem biz kazanalım, hem bankalar kazansın, hem girişimciler kazansın, hem de ülkemiz kazansın ve kalkınsın. Böyle olmasını kim istemez ki. İstemeyen mi var yoksa?

Girişimci aranıyor…

Mehmet arkadaşımın yazmış olduğu yazıya cevaben…

Mehmet arkadaşım üretimin olmadığından yakınmış yazısında, bu konuda tabi ki çok haklı. Ülkemizde yeteri kadar üretim yapılmamaktadır. Bunu da zaten dış ticaret açığından anlayabiliyoruz. Nedir bu dış ticaret açığı? Dış ticaret açığı, bir ülkenin yapmış olduğu ithalat miktarının yani dış ülkelerden almış olduğu malların, yapmış olduğu ihracat miktarından yani dış ülkelere satmış olduğu malların miktarından fazla olmasıdır. Bunun tersi duruma ise dış ticaret fazlası denilmektedir.

Üretim, doğada ücretsiz olarak bulunan herhangi bir şeyin herhangi bir şekilde işlenip iktisadi bir mal haline getirilmesine denir. Üretimin meydana gelmesi için bir takım etkenlerin birleşmesi gerekiyor. Bunlar; doğal kaynaklar, sermaye, işgücü, makine ve teçhizattır. Tabi ki de en önemli unsur girişimcidir.

Şimdi ülkemizde bu etkenlerden hangilerinin olup olmadığını kendimizce bir düşünelim.
Doğal Kaynak
Ülkemiz yer altı ve yer üstü zenginliği açısından oldukça zengindir. Hemen hemen her türlü üretimin yapılmasına olanak sağlayacak topraklarımız ve madenlerimiz mevcuttur.
Sermaye
Bankaların çarşaf çarşaf reklam yapıp, gelin kredinizi bizden alınâ€? sözlerine bakarak sanırım sermaye oluşturmanın hiç de zor olmadığını söyleyebiliriz.
İşgücü
Ülkemizde milyonlarca işsiz bulurken işgücünün bu etkenler arasında en kolay bulunanı diyebiliriz.
Makine ve teçhizat
Her türlü üretimi gerçekleştirmek için yeterli seviyede sanayi gelişmişliğimiz ve teknolojimiz ülke sınırlarımız içersinde mevcut.Eğer daha yüksek bir teknoloji istersek de ithal ederek bu isteğimizi gerçekleştirebiliriz.

Ve gelelim girişimcimize…
İşte ülkemizin en büyük sıkıntısı burada patlak veriyor. Yukarıdaki maddeleri nasıl bulacağımızı özet olarak anlattık. Ama girişimciyi nereden bulabiliriz gibi bir soruya vereceğimiz cevap yok. Çünkü girişimci; sizsiniz ya da biziz. Diğer tüm etkenleri bir araya getirip bir üretim mekanizması oluşturan, kar etme amacıyla yola çıkan, bu yolda zarar etme riskini göze alan kişilere girişimci denir. Ülkemizdeki en kıt üretim etkeni girişimcidir.

Bir şarkı vardı eskilerde bilir misiniz? İktisat derslerimizde bu sözü kullanırız arada sırada. Sözler şöyleydi;
-Bakkal amca, bakkal amca
-Ne var?
-Unun var mı?
-Var var
-Şekerin var mı?
-Var var
-Ne duruyorsun?
-Ne yapayım?
-Helva yapsana, helva yapsana…
Şarkı sözleri bunlardı. İşte bu noktada şu sıkıntımız var. Helva yapmak yani üretimi gerçekleştirmek için her şeyimiz var ama helva yapan yok. Helva yapacak birini bulamadıktan sonra un ve şeker o halleriyle kalır. Ama bir girişimci bu etkenleri bir araya getirip mal ortaya koyarsa üretim yapmış olur.

Girişimci az önce belirttiğimiz gibi, kar etme amacıyla yola çıkıp, bu yolda zarar etme riskini göze almış kişilere denir. Kar etme olasılığımız, zarar etme riskimizden yüksek ise o piyasada girişimci sayısı artar. Bankaların vadeli mevduat faiz oranlarının, yatırımların kar oranından düşük olması da girişimci sayısında artışa neden olur. Ülkemizin Merkez Bankası yıllık %18’lik bir faiz oranı vermektedir. Bu diğer ülkelere oranla çok çok yüksek bir faiz oranı sayılmaktadır. Merkez Bankasının faiz oranını bu kadar yüksek tutmasının nedenine kısaca değinmek gerekirse; döviz kurlarını düşük tutup, Türk lirasının değerini yükseltmek olarak cevaplayabiliriz. Girişimciler paralarını üretime yatırmak yerine, faize yatırarak riske girmeden para kazanmayı seçmektedirler. Riske girerek üretime geçmek için yatırım yapıp belki çok daha fazla bir getiri sağlayabilirler ama bu yatırımda ciddi bir zarar olması söz konusudur.

Ülkemizde güvensizlik büyük bir rol oynamaktadır. Bu güvensizlik özellikle Türk yatırımcılarda mevcuttur. Ülkemizde neden yabancı yatırımcı çoktur? Çünkü yabancı yatırımcılar ülkemizde Türk yatırımcıların göremediği bazı noktaları daha iyi görmektedirler ve riske girmekten kaçınmamaktadırlar. Türk yatırımcı bir yatırım yapmak istediği zaman piyasalara bakar, piyasalar dalgalı bir seyir izliyorsa İstikrarı beklemek en iyisiâ€? der. Fakat piyasalar istikrar kazandığı zaman ise Biraz daha beklemekte fayda var. Ne olacağı belli olmaz bu istikrarınâ€? derler. Yani her iki türlü de bir ürkeklik söz konusudur. Hâlbuki girişimci olmak için en öncelikli kural riski göze almaktır. Ülkemizde bu riski göze alıp yatırıma geçen girişimci sayısı çok azdır. Kaldı ki bu kadar işsiz varken işgücü yoğun bir politika izleyerek maliyetleri düşük tutmak mümkündür. Özellikle devletimiz de girişimcileri teşvik için özel tekliflerde bulunmaktadır. Örneğin girişimci olduğunuzu kanıtlayıp projenizi öne sürdüğünüz zaman devlet size uygun bir arsa tahsis ederek, o arsadan da uzun yıllar karşılık almamaktadır.Vergilerden de belli oranlarda muaf tutmaktadır. İşte bu noktada korkan Türk yatırımcıların yerini riski göze alan yabancı yatırımcılar almaktadır.

Devlete düşen görev, girişimcileri teşvik etmeye devam etmek. Girişimcilere düşen görev ise, riski göze alıp üretim faaliyetine geçmek. Devletimiz artık o kadar kolaylık sağlamaktadır ki girişimcilere. Yeter ki kafanızda bir iş projesi olsun ve uygun kurumlara Ben girişimciyim ve şu şu projemi hayata geçirmek istiyorumâ€? diyin. Geri kalan her adımda devlet sizin elinizden tutacaktır.

Elektronik Fon Transfer Sistemi ( EFT )

Piyaslarla yada genel politikalarla alakası olmayan fakat günümüzde hemen hemen herkesin kullandığı bir sistemin nasıl işlediğini anlatmak istedim bu yazımda.

Sadece bankaya eft talimatı verip gidiyorsunuz… Peki siz gittikten sonra neler oluyor? Hiç düşündünüz mü?

Öncelikle bankalara gittiğimizde en sık yaptığımız işlemlerin başında gelen para transfer türlerini kısa bir tanımlamak istiyorum.Üç tür para transferi yolunu izliyoruz.Bunlar; virman, havale ve eft.Bunları kısa bir açıkladıktan sonra en karmaşık işlemleri olan eft sistemini anlatmaya çalışacağım.Öncelikle anlamanızı kolaylaştırmak için örnek kişiler,bankalar ve şubelerini isimlendirelim.

A kişisi; X bankasının 1. şubesinde hesap sahibi
B kişisi: X bankasının 1. şubesinde hesap sahibi
C kişisi: X bankasının 2. şubesinde hesap sahibi
D kişisi: Y bankasının 1. şubesinde hesap sahibi

Aynı banka içersinde ve hatta aynı şube nezdinde iki hesap arasındaki para transferi virman işlemidir.Yani A kişisinin B kişisine para transferi virmandır.Her ikisi de X bankası müşterisi ve her ikisinin de hesapları 1. şubede bulunmaktadır.Bu işlem virmandır.

Aynı banka içersinde fakat farklı şubeler nezdineki iki hesap arasındaki para transferi havale işlemidir.Yani A kişisinin C kişisine para transferi havaledir.Her ikisi de X bankasının müşterisi.Fakat A kişisinin hesabı 1. şubede buna karşılık C kişisinin hesabı 2. şubesinde bulunmaktadır.Aynı bankanın farklı şubeleri arasında olan bu transfer havale işlemidir.

Farklı iki banka arasındaki para transferi eft işlemidir.A, B yada C kişisinden D kişisine para transferi eftdir.Çünkü A, B yada C kişisi X bankası müşterisi fakat D kişisi Y bankası müşterisidir.Bir bankanın hesaplarından başka bir bankanın hesaplarına giden para transferi söz konusudur.

Buraya kadar olan şeyler basit bir şekilde açıklamalarıydı sadece.Ön bilgi olması açısından kısa bir değinmek istedim.Asıl anlatacağım eft sisteminin işleyişidir.EFT sistemi nasıl işler, eft merkezi nedir, eft merkezi kimin kontrolündedir, kim denetler, çalışma saatleri nelerdir gibi sorulara yanıt arayacağız.

Elektronik Fon Transfer sistemi YTL ödemelerinin bankalar arasında elektronik ortamda, gerçek zamanlı olarak aktarılmasını sağlayan bir sistemdir.Uluslararası literatürde TIC-RTGS (Turkish Interbank Clearing – Settlement System ) adı ile anılmaktadır.

EFT sisteminin sahibi Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasıdır.Denetimi TCMB’na bağlı Muhasebe Genel Müdürlüğü bünyesindeki Elektronik Ödemeler Müdürlüğü’nce yapılır.EFT sisteminin katılımcıları Bankalar Kanunu uyarınca Türkiye’de faaliyette bulunan bankalar ve özel finans kurumlarıdır.

EFT sistemi normal iş günlerinde 08:00’de açılır.Kapanış saatleri tam iş günlerinde 17:30, yarım iş günlerinde 13:00’dır.

EFT sisteminde yatırım ve işlem giderlerinin karşılanması için sistemden geçen her mesajdan belirli bir ücret alınmaktadır.2002 yılı itibarı ile rakam vermek gerekirse en az 70.000 TL, en çok 6.750.000 TL’dir.

EFT Sistemi bileşenleri; EFT merkez sistemi, katılımcı aktarıcı bilgisayarı ve anabilgisayarları, TCMB sistemi ve özel iletişim ağıdır.Sistemin işleyişini kısaca bir özetleyeyim ve daha sonra bu bileşenlerin tek tek ayrıntılarına girelim.

Bankaya şubenize gittiniz.EFT işlemi yapmak istediğinizi söylediniz.Karşı tarafın bankasını, şubesini ve hesap numarasını bildirdiniz.Bir süre beklediğinizde banka memuru işleminizin yapıldığını söyledi ve siz de çıktınız şubenizden.Alıcıyı aradınız ” EFT’yi gerçekleştirdim.Hesaplarını kontrol et. ” derseniz hataya düşmüş olursunuz.Çünkü eft işlemi bu kadar kısa sürede gerçekleşmez.Virman yada havale işlemi gibi anında karşı tarafta gözükmez bu para.

Peki nasıl olur bu işleyiş?
Banka şubelerinde hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum cam hazneler içersinde dünyanın en değerli varlığıymış gibi korunan bir bilgisayar var.Dünyanın değil ama bankanın en değerli bilgisayarı diyebiliriz o bilgisayara.O bilgisayar Ankara’da bulunan merkez sisteme bağlı Ankara ve İstanbul’da bulunan iletişim ağına bağlıdır.Bu bilgisayara yüklenecek her türlü program TCMB sorumluluğundadır.Yine her türlü program güncellemesi TCMB görevlisi tarafından gerçekleştirilmektedir.O bilgisayarın çalışmaması demek o şubenin eft işlemi gerçekleştirememesi demektir.
Siz eft talimatınızı verdiniz ve banka görevlisi de talimatı hazırladı.Siz gittiğiniz sırada o talimat şubedeki eft merkezine bağlı bilgisayar aracılığı ile eğer sistemlerinde var ise anabilgisayara yok ise direk olarak eft merkezine gönderildi.Eft merkezi sizin bu mesajınızı aldı.İşlem sırasına koydu.İşlemler geliş sırasına göre yapılmaktadır.Her bankanın eft merkezinde ve TCMB nezdinde iki hesabı bulunmaktadır.Sıra sizin işleminize geldi.Uygun değil ise hesabınız işleminiz kuyruğa bırakılır, uygun ise işleme alınır.Transfer edilmek istenen tutar kadar gönderen olan X bankasının hesabından düşülür ve alıcı olan Y bankasının hesabındaki miktar arttırılır.Bu işlem alıcı olan Y bankasının bilgisayarlarına mesaj olarak iletilir.Alıcı kişide bankasının şubesine gittiği zaman eft geleceğini söylemesiyle birlikte banka görevlisi eft hesaplarını kontrol eder.Eft merkezinden gelen hesap artışını gördüğü takdirde alıcıya parasını öder.Gün sonunda eft merkezinden katılımcılara ve TCMB ‘sına rapor sunulur.Adem TAŞDAN

Yazımda kaynak olarak TCMB’nın 2002 yılındaki eft sistemi tanıtım yazısından yararlandım.

Carry Trade

Carry Trade; düşük faiz getiren bir para biriminden borçlanıp, bu parayı yüksek faiz getiren başka bir para birimine yatırmaktır. Örnek verelim; 1 Milyon Japon Yeni borç alırsınız ve bu parayla Amerikan Hazine Bonosu satın alırsınız. Japon bonosu %0,5 faiz veriyor buna karşılık Amerika bonosu %5 faiz veriyor. Kârınız %4,5.Hele bir de Amerika bonosundan daha yüksek faiz veren ülkelerin bonolarını aldığınızı düşünürseniz ki özellikle Türkiye’de bono faizleri %18’lerde bir seviyede, o zaman kârınız gerçekten çok yüksek bir seviyeye ulaşabilmektedir.

Carry trade piyasalarda genelde yen üzerinden yapılmaktadır. Çünkü faizlerin bilindiği üzere çok düşük olması, Japon Merkez Bankası’nın içinde bulunduğu deflasyondan çıkamaması ve faiz artışı için henüz bir belirti göstermemesi carry trade piyasalarda borçlanmanın yen’den yana olmasını sağlıyor. Fakat Japon Merkez Bankası’ndan gelebilecek herhangi bir faiz artırımı ciddi para akımlarına neden olabilir. Bu yüzden tüm dünya Japon piyasalarına gözlerini dikmiş ve o piyasadaki en ufak hareketleri izlemektedir.

Carry trade yöntemi aslına bakarsanız büyük riskleri de beraberinde getirmektedir. Takip edilmesi gereken iki önemli nokta bulunmakta. Birincisi borçlanılan ülkedeki faizler, ikincisi ise yatırım yapılan ülkedeki faizler.Borç alınan ülkedeki faiz artırımı yatırımcıyı büyük zararlara sokabilir.Borç aldığınız zamandaki faizden daha yüksek bir faizle geri ödemek zorunda kalırsınız. Carry trade piyasasında yüz milyar dolarların döndüğünü de hesaba katarsak, piyasalarda büyük risk dönmekte olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türkiye yüksek faiz veren ülkelerin başında gelmekte. Bu da carry trade stratejisini benimseyen yatırımcıların en çok rağbet gösterdiği ülkeler konumuna taşıyor Türkiye’yi. Carry trade yönteminin bir ülke ekonomisi için yararı çok ama bu yararına karşılık riski de bir o kadar fazla.Bu yöntemle hazine bonosu satın alınan ülkeye büyük miktarda sıcak para girişi söz konusu olmaktadır. Gelen bu sıcak para ülke ekonomisine katkı sağlayıp, cari açığın dengelenmesine yarar sağlamaktadır. Fakat borç alınan ülkedeki bir faiz artışı ya da yatırım yapılan ülkedeki faiz düşüşü paranın geri çekilmesine neden olur.Bu da yatırım yapılan ülkeden büyük miktarda sıcak paranın çıkması demektir.Büyük miktarda paranın çıkışı da tüm hesapları, dengeleri alt üst edecektir.Bu o ülkenin para biriminin çöküşüne sebep olur.

Türkiye’de carry trade ile gelen sıcak para ekonominin düzelmesinde gizli kahraman rolü üstlenmekte. İstikrarın sağlamasında, ekonominin büyümesinde, ülkenin gelişmesinde önemli katkıları bulunmakta. Fakat bu yolla Türkiye’nin kaynaklarının dışarı gitmesinin önüne geçilmesi gerekmekte. Merkez Bankasının ileride bu riski azaltacak ciddi adımlar atması gerekiyor.

Adem Taşdan 😉

Subprime Mortgage ve Kriz..

Neden Mortgage almamalısınız?

Dünya ekonomisi Amerika’dan gelen dalgalanmalarla sarsılıp duruyor bugünlerde. Peki nedir bu dalgalanmalar ve bu dalgalanmaların özünde ne var. Karadenizin meşhur dalgalarını bile geride bıraktı bu dalgalanmalar. Karadenizin dalgaları sadece kıyı etkiliyor ama malesef Amerika gibi büyük bir gücün yarattığı dalgalar tüm dünyayı etkiliyor.

“Mortgage” diyerek söze gireyim efendim. Nedir bu mortage?
Mortgage sistemi; Amerika’da yıllardır uygulanmasına karşın 21.02.2007 tarihli TBMM oturumunda yasallaşan, kira öder gibi konut kredisi ödenerek ev sahibi olunan bir sistemdir.

ABD’de mortgage kredilerinin toplamı 10 trilyon dolar civarındadır. Bu 10 trilyonun yaklaşık 3,5 – 4 trilyon doları değişken faizli kredidir. Prime Mortgage ve Subprime Mortgage kredileri olarak ikiye ayrılıyor.

Nedir bunlar?
Prime Mortgage kredisi; kredi geçmişi temiz, daha önceki kredi alımlarında ödeme zorluğu çekmemiş ve daha önce sorun yaratmamış kişilere verilen kredidir.
Subprime Mortgage; kredi geçmişi temiz olmayan,daha önceki kredilerinde ödeme zorluğu çekmiş yada ödememe riski olan kişilere normalden daha yüksek faizle verilen kredilerdir.

Bu subprime mortgage kredileri 2000’li yıllarda faizlerin düşük olduğu bir dönemde, likitidenin de çok olması nedeniyle Amerikan bankaları tarafından tabiri caizse her önünge gelene verildi. Bankalar bu alacaklarını teminat göstererek tahvil çıkartıp iskonto ile satışa sundular. Bu fonların faizleri diğer enstrumanlardan daha yüksek. Hedge fon dediğimiz riski de getirisi de yüksek olan bu fonlar yatırımcılar tarafından satın alındı.

Peki sorun ne?
Sorun şu… 2000’li yıllarda verilen kredilerin vade süreleri yaklaştı fakat riskli kredi alıcıları gerekli geri ödemeyi yapamadılar. Bu yüzden mortgage ile aldıkları evi satışa çıkardılar. Bu sayede mortgage ödemeleri evden çıktıkları için duracaktı ve sattıkları evden elde ettikleri para ile de krediyi kapatacaklardı. Bunlar gibi birçok kredi alıcısı aynı yolu izleyince yani mevcut evlerini satışa çıkardıkları için ev satışları arttı. Paniğe kapılan mortgage kredi alıcılarının büyük çoğunluğu evlerini satmaya başladılar. Bu arzdaki artış fiyatlarda düşüşe neden oldu. Ev fiyatları çok düştü. Düşük fiyattan satılan evlerden elde edilen gelir kredileri kapatmaya yetmedi. Bankalarda bir likitide sorunu yarattı bu.

Peki bankalar ne yapmıştı?
Bankalar bu alacaklarını teminat gösterip fon satışında bulunmuşlardı. Bu hedge fonları alan yatırımcılar ellerindeki fonları çıkartmaya başladılar. Piyasada müthiş bir satış akımı oluştu bu sayede. Arzın artması tabiki yine piyasada değerlerini kaybetmelerine neden oldu. Amerikanın mortgage piyasasında şu an büyük bir likitide sorunu var. Bearn Stears firması bu hedge fonlar yüzünden tam 3 milyar $ kaybettiler.

Bu panik tüm piyasaları etkiledi. Dow Jones endekslerinin düşüşüne sebep oldu. Dünyaca ünlü markaların hisselerinin bu borsada satılıyor. Amerikadaki bu panik ve kriz havası tüm dünya ekonomilerini tetikledi. Borsa endekslerinde hızlı düşüşlere sebep oldu.

Peki Türkiye’de neler oldu?
Uluslararası yatırım şirketleri şu anki durum itibarı ile risk taşıyan ülkeler olduğunu ve içlerinde Türkiye’nin de olduğunu belirtti. Seçim sonrasında 55.000 sınırını geçen IMKB endeksi bugün itibarı ile %4,34’lük bir düşüşle 47.714 seviyesine geriledi. Yabancı payında bir düşüş görüldü. Yabancı yatırımcıların piyasadaki düşüşlerden etkilenip dolarlarını çekmesi sonucu piyasalardaki dolar likitidesinde düşüşe neden oldu ve bu da dolarda yükseliş olmasını sağladı.

Ne bekleniyor?
Amerikada mortgage krizi duruldu gibi görünüyor. Fakat henüz bitmiş değil. Okuduğum analistcilere göre ikinci bir dalga bekleniyor. Bu dalga karşısında IMKB 45.500’leri test edebileceği bekleniyor. IMKB yorumcularının genel olarak ” alma ” şeklindeki tavsiyelerini sanırım ciddiye almak gerek. Yabancı paylarında düşüşün devam edeceğini ve %70’lerin altına düşebileceği söyleniyor. Doların yükselişe geçebileceği fakat Türkiye’deki doların yüksek likitidesi sayesinde 1.40 seviyesini aşmayacağını dile getiriyorlar.

Adem Taşdan 😉

css.php