İçeriğe atla

Türkiye ekonomisi,felaket kapımızda

Gazetelerde ve medyada olur olmaz o kadar çok şey için felaket senaryosu yapıldı ki, artık ‘felaket’ kelimesinin ifade ettiği gerçek mana ve üstümüzde oluşturması gereken etki yerini bulmuyor. Manasını algılayabiliriz, algılayamayız durum ayrı ama Türkiye için ekonomik bir felaket kapıda. Bunu 1 yıldır söyleyip duruyorum, kendimi de felaket tellalı gibi hissetmeye başladım ama insan gördüğünü başkalarının da gördüğünü görünce dayanamıyor ve söylemeye başlıyor. Nedir beni böyle felaket felaket diye yazdıran. Olayın tek açıklaması, Ü R E T M İ Y O R U Z. Yapılmışı var onu alalım, olmuşu var onu alalım. Bütün bir millet bu zihniyette olursa, herşey tüketime endekselenirse, enflasyon bi düşse hemen bişeyler alsak hesabına girerse, felaket kapıda değildir de nerededir Allah aşkına? Vatan gazetesi Yiğit Bulut bugünkü köşesinde duygularıma çok güzel tercüman olmuş. Türkiyedeyken tvlerde devamlı İstinye’de açılan devasa alışveriş merkezinden bahsediliyordu. Eeee? Bütün dünya markaları ordaymış, başka hiçbiryerde bulamayacağınız dünya markaları geliyormuş. Yahu arkadaş, dünya markaları dedin malı uzaylılar mı üretiyor? Dünya’nın öbür tarafındaki senin gibi 2 eli 2 ayağı olan başka bir insanoğlu üretiyor. Onun ürettiğini satın alarak ne yapıyorsun, ‘arkadaş sağol teşekkür ederim, al sana şu kadar para ben de daha çok para var’ diyorsun. Çünkü o adam senin ürettiklerini satın almıyor. Devamlı sen ondan satın alıyorsun. Yiğit Bulut da bu noktayı çok güzel değerlendirmiş. Bakınız:

Sevgili dostlar, bir ülkede; dev alışveriş merkezlerinin açılması, düşen kurla birlikte ucuzlayan ithal markaların sokak başlarına kadar satış ağlarını genişletmeleri, o ülkenin halkının “ben ne üretiyorum” kısmını sorgulamadan “düşen kurun da kendine kattığı ekstra alım gücü” ile “tüketim çılgınlığına kapılması ve bunu bir de dünyanın en yüksek faizi ile yabancı kaynaklardan, onların Türkiye’deki bankalarından borçlanarak” yapması: o ülkenin “uçuruma doğru” sürüklenmesidir…

Ne güzel değil mi? Bir ülkeye para sokarak finansal pozisyon açıyorsunuz, soktuğunuz para ile kuru aşağı basarak açtığınız pozisyonun karına düşen kur farkını ekliyorsunuz; düşen kur ile sattığınız malın miktarını artırıyorsunuz ve o ülke, bazı akıllılar “100 milyar dolar ihracat yaptık” diye şov yaparken; her 1 dolarlık ihracata karşı 1,2 dolarlık ara malı ve 1,5 dolarlık toplam ithalat yapar hale geliyor… Bunun adı da “ekonomik mucize” oluyor…

Kimse kusura bakmasın ama daha önce defalarca anlatmaya çalıştığım gibi yine bu “sahte” düzene ve bu “sahtekarlığa” sessiz kalamayacağım. Sürüye katılıp, elimde “pembe boyayla” size yalan söyleyemeyeceğim. Ülke “sıcak para destekli” bir alım ile “bütün ekonomik refleks noktalarını” kaybettiği gibi “yabancı para”, soğuk suya atılıp yavaş yavaş “alışarak ölen” kurbağa etkisiyle; ülkeyi, “aşırı karlar elde ettiği bir ortamda” felakete sürüklüyor, içini boşaltıyor. Bunun adı mucize falan değil, bunun adı “çaresizlik”, “acizlik”…

Şu anda üretmeyen Türkiye, para tacirlerinin sunduğu geçici hayallerle derin derin uyutulup elinde avucunda ne varsa sömürülüyor. 3-4 yıl evvel televizyonlarda hep IMF bizi sömürüyor, şöyle yapıyor böyle yapıyor diye yaygaralar kopuyordu. Şu anda Türkiye’de dönen dolaplar, IMF’in yaptığının en az 4-5 katı. Japon ev hanımları gelip milyoner olup çıkıyorlar, var mı böyle vaha gibi bir ülke?

Çözümsüzlük çare değil, ne yapabiliriz? Bir bilgisayar mühendisi olarak, internette büyük bir imkan görüyorum. Koca koca fabrikalar, tesisler kurmadan milyonlarca dolar türkiye’ye para girişi sağlayabiliriz. Nasıl? Şu yazılara bir göz atınız:

IT Devrimi ve Biz -1
IT Devrimi ve Biz -2
Freelancerlik
Para kazanmak isteyen programcılara

Bunların yanında İNGİLİZCE websiteleri açarak Google Adsense gibi reklam hizmeti sunan firmalara reklam hizmeti sunmak ve bununla milyar dolara yakın Türkiye’ye para girişi sağlanması.

Türkiye ekonomisi,felaket kapımızda” üzerine 3 yorum

  1. Mehmet Buyukozer der ki:

    Ademcim yine körler sağırlar olcak gibi ama ben de senin yazını iki gün gecikmeli de olsa zevkle okudum. teşekkürler

  2. Adem Taşdan der ki:

    Çok güzel bir noktaya değindin mehmetcim. Teşekkür ederim bu noktaya değindiğin için. Bu konuda söylenecek o kadar çok şey var ki yazmaya kalksam yorumdan ziyade başlı başına bir yazı olur düşüncesiyle buraya değil de ayrı bir yazı olarak yazdım.

  3. Mehmet Buyukozer der ki:

    Mutlucan Sönmez beye bu konuyu hatırlattığı ve yazmama vesile olduğu için hususi teşekkür etmeyi borç bilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.

css.php