İçeriğe atla

Oyun

Prince of Persia

Herkese Merhaba,

“Isigin Oglu”nun benden habersiz araklayip siteye “yardimci misafir yazar” etiketiyle koydugu yazilarimi saymazsak, ilk defa bir yazi yaziyorum bu siteden sizlere. Son zamanlarda oynadigim ve dun gece bitirdigim Prince of Persia 2008’den bahsedecegim. Ben bi oyun elestirmeni degilim, burda size oyunun bastan sona bulmacalarinin cozumlerini de verecek degilim. Amacim sadece oyunla ilgili dusuncelerimi belirtmek ve size de kisa bilgiler vermek.

Herkesin bildigi uzere Prince of Persia (Pirins ovf Pörja diye okunuyo ama siz Prens off Persiya diyebilirsiniz:)) 1989’da Konami tarafindan oyun dunyasina kazandirilmis, mavi-beyaz ekranda, tirtikli grafikleriyle, oraya buraya atlayip ziplayan, kotu adamlari gordugunde pixel maduru kilicini cikartip dovusen bir kahramandi bu prens (yani yasimiz da ortaya cikiyo bu arada ama:)). Ben bir sene sonrasi 286’da kacak kacak oynuyodum bu oyunu. Tabiki buyuk bir bombaydi ve yillarca da oynandi (hala oynayan arkadaslarim var). Daha sonra ’94 yilinda serinin ikinci oyunu “The Shadow of The Flame” daha renklendi, sekillendi, guzellesti fakat ilkinin basarisinin yanindan bile gecemedi. Oyuna daha cok dovus agirligini koyarken, bulmacalar arka plana itildi gibi oldu. Artik ne olduysa oldu ama sonuc ortada. Yalniz bu oyun serisinin en onemli ozelligi olunse bile bastan basladigi icin zamani iyi kullanmak. Bi de tabiki amac prensesi kurtarmak:) Oyunun ikincisinin cikmasinin cok uzun surmesi belki oynayanlarin cok buyuk sevkle geri donmesini engelledi. Fakat 3.oyun “Prince of Persia 3D” yine 5 sene aradan sonra ’99 yilinda Red Orb sirketi tarafindan yapildi ve Microsoft’un bir firmasi tarafindan dagitildi. O yili hatirliyorum da; universitede hazirliktaydim, dayimin oglu yeni aldigimiz 8mb S3 Savage 3D ekran kartini deneyelim diye efsane oyunun 3 boyutlu versiyonunu almisti. Heyecanla o oynamaya basladi ben de izlemeye (ben oyunlari biri oynarken izlemesini cok severim bu arada, piskopat miyim ben ya:)) Fakat hayal kirikligina ugramistik, bekledigimiz kadar iyi cikmamisti oyun. Ben cok fazla izlemedigimi hatirliyorum ama dayimin oglu bitirmis miydi onu hatirlamiyorum. Ve yil 2003, hic kimsenin beklemedigi birsey oldu ve Ubisoft Prince of Persia’yi satin aldi, “Sands of Time” alt basligiyla gercekten oynamasi cok zevkli 3 boyutlu bir oyunla karsimiza cikti. O zamanlar sabahlara kadar oynadigimiz bir oyun oluverdi. 12mb’lik normal ekran kartima baglanan ve sadece oyunlarda devreye giren Voodoo 2 ekran kartim son zamanlarini yasiyordu, en dusuk cozunurlukte oyunu 3 kisi bitirdik. Efsane geri donmustu, hem de yeni teknolojik grafik ve akrobatik hareketlerle. Daha sonra cok azini oynayabildigim “Warrior Within” ve “The Two Thrones” oyunlari da ayni yolu takip etmis, basariyi devam ettirmislerdi. Sonradan, zaten bastan 3leme (trilogy) olarak tasarlandigini ogrendigimiz bu 3 oyun aslinda seriye cok bi yenilik getirmedi. Yine de kucuk degisiklikler bile farkli oyun zevki yasatmaya yetti (mesela Warrior Within’de dusmanin kilicini calma olayi, The Two Thrones’da ise sol asagida cikan gorus acisi ozelligi guzeldi).

Ve yil bu yil, hatta gecen hafta:) Prince of Persia 2008 kurdum ve oynamaya basladim. Aslinda oyunun isminde 2008 diye bi yil falan yok. Fakat ilk cikan oyunla isimleri ayni oldugu icin bunu nette iki oyunu ayirmak icin kullanmislar, benim de hosuma gitti. Oyun tam anlamiyla cok tatli olmus. Gerek oynanabilirligi, gerek modellemeleri, gerekse prensesin hikayeye kattigi zenginlik Prince of Persia efsanesine yarisir guzellikte. Oyuna esegimizi ararken basliyoruz:) Ama oyle siradan bi esek degil, sirti tasiyabildigi kadar altin ile dolu. Prensimiz “Avaramu” seklinde sagda solda dolasip, mezar soygunculugu yaptigi icin hic prens havasi yok. O sirada ustumuze dunyalar guzeli bi hatun atliyo (amanin bu ne oluyosunuz:) agzimizi kapatip sus isareti yapiyo. Saray koruyuculari prensesi bulamayip da geri donunce prenses de kacmaya basliyo. Iste biz de oyuna tam burda dahil olup prensesi takip etmekle oyuna ogrenme modunda (tutorial) basliyoruz. Nasil atlanir, ziplanir, hoplanir onu gosteriyo. Son olarak da bize prenses kilicla nasil kurtarilir ogrettikten sonra bakiyoruz ki prensesin babasi (ki oranin krali olan abi) bi halt yiyo ve hayat agacini kesiyo. Ordan sonra da gercek maceramiz basliyo zaten. Oyun gercekten hos olmus fakat oynadikca ayni donme dolap icinde donup durdugunuzu hissetmeye basliyorsunuz. Gidip biseyler yapip sonra geri donuyoruz, Tapinak (Temple)’a gelip aktivasyon yapiyoruz. Sonra yine git, yine gel.. don dolas. Yine de hikayesine laf soylemek istemiyorum. Cok surprizler cikiyo oyunu oynadikca, hikayede ogrendiginiz yeni ve ilginc seyler sizi oyuna bagli tutuyo. Sakin sonunda oyunun yapimcilarinin yazdigi yerde (credits) oyunu birakmayin cok sey kaybedersiniz:) Tabiki oyunun sonunu soyleyip zevkini kacirmayacagim ama asagiya kendim oynarken cektigim ekran goruntlerini koyuyorum. Basta da soyledigim gibi bu oyunun ana hatlarini anlatan tanitici bir yazidir, teknik ve oynanabilirlik detaylarina girmedim. O tip bilgiler icin trgamer tarzi sitelerden incelemeler okuyabilirsiniz. Baska yazilarda gorusmek uzere..

Resim 1
Resim 2

Left4Dead Online Oyun

left4deadHerhalde tahmin etmişsinizdir, bir süredir yazamiyordum çünkü meşguldüm. Şimdi biraz rahatladım ve bu zamanlarda çok ünlü bi oyundan bahsedeyim dedim. Şirketteki arkadaşlar oynuyordu, steampowered diye bi oyun sitesi. Üye oluyorsun, istemci programı (client) indiriyorsun, sunucuya (server) bağlanıp oyununla oynuyorsun. World of Warcraft oynayanlar iyi bilir bu tip 3. parti yazılımları, hatta oyunda eklenti (add-on) gibi gözüküp extra özellikler de ekler (muhtemelen online oyun oynayan herkes bilir, flash oyunlarından bahsetmiyorum tabi ) Left4Dead da öyle bir program, ama aynı zamanda oyunu da parayla alıp indirebiliyosun. Hoş, oyunu indirmek sorun değil, torrent’te bin bir versiyonu var. Sorun olan seri numarası (serial number ya da product key) dedikleri şifre. O siteden satin alırsan sorun yok, direk oynayabiliyorsun. Başka yerden satın almışsan da şifreyi giriyorsun, onlar bakıyorlar orjinal mi oyun diye, öyleyse yine oynuyorsun. Ben tabi kopya kullandığım için dün gece arkadaşlarla oynamaya çalıştık, bir tek ben bağlanamadım
Neyse Left4Dead oynundan bahsetmek icin bu yazıyı yazdim aslında, çünkü tam bir ticari ders. Başlangıçta oyuna baktım, hikaye olarak tam bir Resident Evil kopyasi. Yaşayan Ölüler (Infected Undead) ortada dolaşıyor, sen de öldürmeye çalışıyorsun. İşte arada daha yetenekli ve zorlu canavarlar var, orta zorlukta olanlar arada sırada karşına çıkıyor, bazıları da parton (boss), bölümde 1 kere filan görüyorsun. Kafadan vurunca hemen ölüyorlar, yoksa bayağı bi kurşun harcaman gerekiyor. Yani gördüğünüz gibi konu olarak tamamen playstation’da oynadığımız efsane oyun Resident Evil’in çakması. Fakat Left4Dead’i 1. sırada görünce inanamadım, dedim ya nedir bu, o kadar süper oyunlar arasından nasıl sıyrılmış bu oyun. Neyse indirdim oynadım, grafikleri de öyle ahım şahım değil. Zaten 4 tane de bölüm var küfür eder gibi. Peki nerde bu işin ticari zekası?
1) Tamamen online oynanması için tasarlanmiş ve bunun için online satiş stratejisi geliştirilmiş.
2) Gelişmiş AI (yapay zeka) sayesinde her seferinde farklı yerlerde farklı sayıda ve çeşitte undead çıkıyor karşınıza (silahların ve ilk yardım çantalarının olduğu yerler belli) ve rastgele üzerinize akın yapmaya başlayan “yasayan ölüler” grubunu farklı yerlerde karşılamak zorunda kalıyorsunuz. Eğer yüksekteyseniz avantajınız var, ya da dar bir koridorun dibinde arkanızı duvara vermişseniz taramalıyla hepsini kolaylıkla tarıyorsunuz. Bazen de birden çevrenizi sarip 10 saniyede işinizi bitiriyolar.
3) Sesler çok etkileyici, sizin oyunun atmosferine anında sokuyo.
Left4Dead yapımcılarına gerçekten helal olsun. Hem Counter Strike’ın yapımcısı Valve şirketine, hem de oyunun dağıtıcıları Electronic Arts (Retail) ve Steam (Online) şirketlerine. İşte bu kadar basit ve taklit bi oyundan, böyle güzel paralar kazanılır (bu arada oyunun fiyatı $50). Business açısından tebrik ediyorum..

css.php