İçeriğe atla

Amerika’dan iPhone Getirtmek isteyenlere kötü sürpriz

Mac yeni modeli iPhone 3G 11 Temmuz itibariyle Amerikada piyasa sürdü. Türkiye’den bu telefonlara sahip olmak isteyen arkadaşlar, öğrencilerin dönüş vakti olan yaz zamanı da fırsat bilerek $199 dan Türkiye’ye getirtme hayallerini kurmaya başladı. 🙂 Ama AT&T kötü bir sürpriz yaptı. iPhone ilk piyasaya sürüldüğü zaman satış hakkını satın alan AT&T, iPhone’un Mac – Apple mağazalarında $400 satışa sürülmesine mani olmamıştı ve büyük bir hüsrana uğradı. Beklediği gelirin ancak %40 geri dönüşünüyle birlikte, iPhone için özel hazırladığı planların satışını gerçekleştiremedi. Bunun üzerine iPhone 2 olarak değerlendirilen iPhone 3G için Mac mağazalarından dahi olsa, AT&T hat aktivasyonu yapılmadan satılmasına izin vermedi.

İlle de iPhone 3G almak istiyorum diyorsanız ne yapabilirsiniz?

AT&T hattı olan bir arkadaşınız varsa onlardan family plan (aile planı) a geçmesini isteyebilirsiniz. Family Plan’e geçip hattınıza bir telefon daha ekletme imkanınız var. Tabi masrafıyla birlikte 🙂 matematiğini yapalım.

-iPhone 3G 8GB ‘ın cihazı: $199
-iPhone aldığınız için AT&T aylık $10 24 ay ekstra ödemenizi şart koşuyor: $240
-Family Plan’ a geçtiğiniz için aylık $10 24 ay anlaşma yapıyorsunuz: $240

Toplam: $679

Family Plan ‘ı erken iptal ettirmenin $175 gibi bir cezası var. Oradan sanırım 50-60 dolar para tasarruf etmek mümkün olabilir. Yani zihni sinirlik yapıp iPhone 3G 8gb. olanı $620 dolara getirmek mümkün olabilir ama Amerikada arkadaşınızın sizi gerçekten çok sevmesi lazım yoksa uğraşılmaz bunca şeyle 🙂

Bu arada AT&T iPhone satışlarından çok memnun. Bloomberg’e yaptıkları açıklamada Amerika çapındaki 2000 mağazasında iPhone 3G ler bitirdiklerini söylüyorlar. Hafta sonu pazar günü Dallastaki Apple mağazası önünde bile yaklaşık 40-50 kişilik bir sıra vardı. İlk gün piyasaya sürüldüğü zaman geceden mağaza önünde sıraya geçenler bile olmuş. Telefon ve teknolojiyi çok seviyorsanız yalnız değilsiniz yani 🙂

Türkiyeye Para Kazandırmak İstiyor musunuz?

Evet dikkatinizi çekerim “nasıl kolay para kazanırsınız” şeklinde bir soru değil bu. Türkiye’ye para kazandırmak istiyor musunuz? Cevabınız “evet” ise internette sade vatandaş olarak gezinirken yapabileceğiniz çok basit birşeyle neler kazandırabileceğinizden bahsetmek istiyorum.

Konumuz Google’ın türkçe ve diğer dünya dillerinde web sayfalarında sunma imkanı sağladığı reklam hizmeti. Google web sitesi sahiplerine birkaç çeşit para kazanma imkanı sunuyor:

1- Bundan önce muhakkak yazıların üstünde, sağında solunda çıkan yazılı veya görsel Google reklamlarını görmüşsünüzdür. Bu reklamlara şartlı olarak tıklamak Google’ın websitesi sahipleriyle sanal olarak yaptığı anlaşmaya aykırı ayrıca bu reklamlar ustalıkla seçildiği için Türkiye’den bir işadamının para harcıyor olma ihtimali çok yüksek. Dolayısıyla yapacağınız tıklamalar Google’ın cebine para olarak geri dönecektir.

2- İkinci seçenek Firefox ve Google’ın diğer araçlarının kullanıcılar tarafından yaygınlaşması için “Firefox daha güvenli hadi indirsene” gibi reklam seçenekleri. Bu reklamlara gönül rahatlığıyla tıklayıp eğer bilgisayarınızda Firefox yoksa yükleyebilir başka Google araçlarını o reklamlara tıklayarak indirebilirsiniz. Başarıyla indirilip kullanılan herbir Firefox başına neredeyse $1 gibi bir ücret Google Amerika tarafından Türkiyedeki web sitesi sahiplerine ödeniyor.

3- Son ve en önemlisi, Google websitesi sahiplerine arama seçeneği sunarak bir nevi kendi reklamını yapmayı hedefliyor ve “Google Tarafından Desteklenmektedir” gibi görebileceğiniz arama kısımlarından yaptığınız her arama ve tıkladığınız her sonuç için site sahiplerinin para kazanmasına yardımcı oluyorsunuz.

Bunları sizleri şartlandırmak, hadi hep birlikte Google’ın sunduğu bu imkanları kötüye kullanalım amacıyla yazmıyorum. Bunları yazmamın nedeni, örneğin sisteminize Firefox kuracağınız zaman bir arkadaşınızın websayfasında gördüğünüz reklama tıklayarak indirmeniz için yazıyorum. Eğer bir sitede Google Arama seçeneği sunuluyorsa onu tercih etmeniz açısından bahsediyorum. Bu reklamlarda Türkiye’den kimsenin cebinden para çıkmaz iken tıkladığınız zaman o sitenin sahibine yani belki komşunuza, arkadaşınıza Amerikadan para gelmesini sağlıyorsunuz. Ne yaparak? Sadece tıklayarak. Gözünüze çok küçük gelebilir ama bu şekilde ayda $1000’ın üstünde para kazanan websitesi sahipleri var ve iyiki kazanıyorlar. Oturduğumuz yerden Türkiye ekonomisine küçük de olsa bir katkımız oluyor.

MSN ile iletişim kurup şifrenizi geri almak için

MSN şifresini unutanlar veya şifresini çaldıran arkadaşlar devamlı benimle irtibat kuruyorlar. Benim böyle bir olay başıma gelmediği için sitede yazdığım yazılardan başka bişey söyleyemeyeceğimi ifade ediyorum ama yine de yeterli olmuyor. Bu şekilde benimle irtibat kuran ve ingilizce yazışmalarına yardımcı olduğum Erkut Kavas kardeşim bu konuyla ilgili bir yorum yazdı. Kendisi bana bahsettiği emaili 2-3 gün gibi bir süre içinde geri alıp beni o adresinden msn listesine ekledi. Onun için aynı durumda olan arkadaşlara onun yorumunu ve takip ettiği sayfayı incelemelerini tavsiye ederim.

175
erkut kavas derki:
Ekim 1st, 2007 at 7:49 pm e

arkadaşlar boşuna eski msn inizi hackleyecek birisini armayın! Bu işi yasal yollardan halledebilirsiniz.Tıpkı benim gibi;). Benim de msnim çalınmıştı. Fakat ben gerekli formu doldurup microsoft a yolladım, onlarda bana msne girdiğim ip adresleri gibi çeşit çeşit soru sordular. Bende bunları cavapladım. Ve adresimi geri aldım… Gerekli formu buradan doldurabilirsiniz… https://support.live.com/eform.aspx?productKey=wlid&ct=eformts

Gazetelerde Okuyup da Göremediğiniz Haberler

Sahtekar Hürriyete bir cevap da benden yazısında gazeteler ve medya ile ilgili yeni bir site hazırlığında olduğumu belirtmiştim. Gündemin iyice ısıtılmasıyla birlikte bu konuları rahatlıkla tartışabileceğim bir site açmamın çok gerekli olduğuna karar verdim onun için “Gazetelerde Okuyup da Göremediğiniz Haberler” şeklinde bir sloganla www.gazetelerde.net sitemi açtım. Bundan sonra gazetelerle, medya ile ve Türkiyedeki güç odaklarıyla ilgili düşünce ve yazılarımı bu sitede yayınlayacağım. Sonofnights.comda da siyaset ve politika haricinde kalan konularda değerlendirmeye devam edeceğim. Kamuoyuna duyurulur 🙂

Skytürk Ergenekon Yayınları ve Nihat Genç

Malum Türkiye yine farklı gündemlerle karışmış durumda. Gözaltılar başlar başlamaz Skytürk’den haberleri takip etmeye başladım. Yayınları bütün gün itibariyle Cumhuriyet gazetesi yazarları, Bugün gazetesi yazarları ve AKP aleyhinde kimi bulabilirlerse çıkarttırıp konuşturdular. Bütün gün aynı haber döndürülüp döndürülüp oynatıldı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünde bulunan muhabirlerinden göz altında bulunan zanlılarla ilgili soru sorulduğu zaman olayı ta başından alarak, bildiğiniz gibi Ankarada alınan şöyle yapılan böyle yapılan diye aynı görüntüler, aynı sözler, aynı cümleler yüzlerce kez tekrar edildi. Aydınların görüşleri, toplumun düşünceleri diye çıkarttıkları adamların hepsi Cumhuriyet gazetesinden gece gündüz dine diyanete söven adamlar. Askeri bir müdahele yapılacaksa arkasından yuvarlana yuvarlana gidecek adamlara söz verip “Türkiyenin sonu geldi, bu yapılanlar kabul edilemez v.s.” dedirtiyorlar.

Öncelikle, bu yapılanlar kabul edilebilir, neden mi?

1- Türkiye bir hukuk devleti, gukuk devleti değildir. Şimdi feveran eden bu tipler Refah Partisi kapatılırken kenardan “oh oh canıma değsin” çektiler. O zaman hukuk vardı değil mi? Başörtüsü yasaklanırken, “oh oh böyle başınızı açtırırız sizi gidi ninjalar” diye dalga geçtiler. O zaman hukuk vardı değil mi? Şimdi değneğin ucu kendilerine dokununca ağlamaya başladılar. Şeriatın kestiği parmak acımaz deyip kolunu kopardıklarınızın yerine biraz da kendinizi koyun bakalım.

Bunu bir rövanş olarak değerlendirenlere söylenecek çok şey var ama şu çok açık. Sen %47 almış bir hükümeti sırf kendi menfaatlerinize ters düşüyor diye alıp atamazsın. Eğer bu hükümeti kazıyıp atma planların varsa senin de karınca yuvası gibi kazdığın delikler ortaya çıkartılır, yaptıkların birbir ortaya dökülür.

Üniversitelerde okuyanlar da çok iyi biliyor bundan önce 28 Şubat zamanlarını hatırlayanlarda çok iyi biliyor. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) laikçi diye adlandırılan 28 Şubatın devamı askerlerin arka bahçesine döndü. 28 Şubatta görevde bulunan askerler emekli olduktan sonra var güçleriyle 28 Şubatta başlattıkları darbe hareketlerini desteklemeye devam ediyorlar. Ergenekon, Cumhuriyet Gazetesi, emekli generallar ve iş adamları bu işin sadece bir parçası.

2- Türkiye ilk defa askeri darbe yapmayı hedefleyen bir grubu SİVİL mahkemeler ve SİVİL kurumlarla değerlendiriyor. Bunun çok büyük birşey olduğunu bildikleri halde sırf AKP’nin kapatılmasını herşeyden çok istedikleri için aradaki bağlantıya odaklanıp iki tarafı kavga ettirmeye çalışıyorlar.

3- AKP toplumu ikiye böldü, herkesi ayırdılar diye feveran ediyorlar. Toplumu ayıran tek zihniyet sizin özgürlüklere darbeci, bizden olmayan Arabistana gitsin zihniyetinizdir. Buradan defalarca yazdım bu ülke sizin mülkünüz değil, defedecek de siz değilsiniz.

Bir de dengesiz Nihat Genç olayı var. Dün akşam Skytürk’deki konuşmasını dinledim. Gazeteciler, yazarlar olarak itidali sağlamalıyız, toplumu yatıştırmalıyız diye başladığı konuşmasında yine gürledi çıldırdı. Artık nereye nasıl saldıracağını bilemeyen tavrıyla yorum yapmaktan çok televizyondan provakasyon yapıyor. Bundan önce duygulandığım konuşmalarını sitede zikretmiştim ve yayınlamıştım. Ama dünkü konuşmasında “bok kuyuları” gibi bir üslupla konuşması beni çok rahatsız etti. Ergenekon davasıyla Bosnayı, Çeçenistanı, Irakta olanları bağdaştıran bu vatandaşın artık yazarlığı ve yorumları ile ilgili gerçekten kontrolü kaybettiğini düşünüyorum. Mevlanadan çıkan AKP’nin Türkiyeyi sattığını söyleyen, anne sevgisinden kelebeklerden kaz dağlarından sosyalist – faşizm karşıtı, Amerikan düşmanı üslübuyla bağıra bağıra bok çukurları diyen bu adamın dilinin beyninden çok çalıştığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Skytürk’ün yayınlarının AKP ve Yargı aleyhinde provasyonda zirveye çıktığı ve Nihat Genç’in çıldırıp bok kuyuları diye konuşma yaptığı anları vidyodan izleyebilirsiniz.

Nihat Genç ve B.K kuyularında boğulacaklardır

Milli Takıma Teşekkürler!

Türkiye neredeyse yedeklerle denebilecek bir kadroyla çıktığı halde çok güzel mücadele etti. Belki finale gelebileceğimizi düşünmediğimiz için ilk maçlarda sarı kartlar havada uçuştu, bu maçı favori 11’imizle çıkıp çok daha güzel bir maç ortaya koymamız güzel olurdu. Bize yaşattıkları heyecan ve gururdan dolayı milli takıma teşekkür ediyoruz. Türkiyede olanlar bunun çok farkında olmayabilir ama yurtdışında olunca herkesin Türkiye ile ilgili konuşuyor olması, size sorular sorup tebrik etmesi insanı gerçekten çok mutlu ediyor. Bunu yaşattıkları için de teşekkür ediyoruz.

Maçın son 30 dakikasını İsviçreden yayın yapan kanalının elektrik sorunlarında dolayı amerikada izleyemedik. Türkiye’de sanırım bu kesinti olmamış ama dünyanın kalanında izlenemedi. Onun için son golü ve kalan anları göremedik tekrardan izleriz artık.

Sahtekar Hürriyete bir cevap da benden

Doğan grubunu iki yanında köpek bulunan eski yunan tanrılarına benzetiyorum. İki tane köpeği var, bir tanesinin adı Hürriyet diğerinin adı Milliyet. Sahipleri birşeyden işkillendiği zaman ikisi birden kıyasıya havlamaya başlıyorlar. Gün içinde 10larca örnekle karşılaşıyoruz onun için sadece onların yaptıklarını bahsedeceğim ayrı bir site hazırlığı içerisindeyim onu da sizinle paylaşmış olayım. Son örneği ise Fethullah Gülen’in Türkiyeye dönme mevzusu. Mahkeme sürecinde türlü türlü ahlaksızlıklar ve aşağılıklarla hem Fethullah Gülen’in şahsında hem de grubunun aleyhinde iftiralar ve yalanlar uydurdular. Hiçbirini mesneti olmadığı halde çamur at izi kalsın diye yaptıkları bitmemiş gibi bi de “Türkiyeye Humeyni gibi geri dönecek” diye insanları galeyana getirmeye çalıştılar. Halen Hürriyetin ana sayfasında bulunan ve bu yaptıklarının en so örneği olan aşağıdaki başlık ne demek istediğimi açıklıyor: 1 Ay içinde Terket

Bu arlanmazlar Amerika’da yaşayan birilerini bulamadıkları için değil bulmak istemedikleri için işin hakikatini araştırmıyorlar. Amerikada yaşadığım için size işin arka yüzünü kısaca bahsediyim. Burada herhangi bir vizeniz dolduğu zaman yenileme için bir çok imkanınız bulunuyor. Neler mi?

-Fethullah Gülen hocaefendi bulunduğu eyalette veya ilde en basitinden bir camide imam olarak istihdam edilmek kaydıyla H1B rahatlıkla alabilir. Bir sonraki aşaması yeşil kart başvurusu yapılır ve bu zamana kadar kaldığı süre göz önünde bulundurulursa şu anda VATANDAŞLIK başvurusu yapma hakkı bile bulunuyor. Türkiye’den belki milyonlarcasının bayıla bayıla kabul edeceği bir seçeneğe başvurmayan bir kişi var karşınızda.

-Fethullah Gülen hocaefendi ingilizce konusunda mütehassıs değil bunu göz önünde bulundurarak çok rahatlık İngilizce dil öğrenmek isteyen birisi olarak vizesini öğrenci vizesiyle değiştirebilir.

-Herhangi bir vize sona erdiği zaman immigration lawyer diye adlandırılan göçmen avukatları aracılığıyla turist vizesiyle değiştirebilir. Turist vizeleri 6 aydan 10 yıla kadar verilebiliyor, bir müddet sonra ülkeden ayrılıp geri gelmesi gerekir ama “1 AY İÇİNDE TERKET” gibi insanları demorilize eden ahlaksızca bir başlığa cevap olarak halen bir seçenektir.

Taraf Gazetesinin Elindeki Belge

Taraf Gazetesinin yayınladığı 11 sayfalık belgenin bahsedildiği bu vidyoyu burada yayınlamak istedim. Aradaki bağlantı ne kadar yakındır bilemiyorum ama bu haber çıktıktan sonra biraz daha kulak kabartır oldum ve Süper FM’de Milli Takımı desteklemek için çalınan marşda “hepimiz askeriz” kısmının geçmesi ve bunu şarkı boyunca tekrar tekrar söylenmesi dikkatimi çekti. Paylaşmak istedim 🙂

Link Değişimi Düzenlemesi

Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi Google’ın tokatlamalarından ötürü, radikal bazı kararlar almak durumunda kaldım. Link değişimi yaptığım,

-sonofnights.com ile benzerlik taşımayan,
-PR değerleri son güncellemelerden sonra çok düşen
-uzun süredir güncellenmeyen

siteleri kaldırdım. Yaklaşık 15 tane ayrı site olduğu için ve irtibat bilgileri ben de bulunmadığı için lütfen kusura bakmayın ve sitenizde dilediğiniz düzenlemeleri yapın. Linkini kaldırdığım arkadaşlara teker teker haber veremediğim için tekrar özür dilerim.

Teşekkürler

Google’a bir şeyhler oluyor

Türkiyedeki webmasterlerin birçoğu şu aralar google’ın gelmişi ve geçmişi (10 yıllık) ile ilgili pek hoş olmayan laflar sarfetmek durumunda kalıyor. Bunun yanında bi de çok sevinçli sitesine google kuşu konan site sahipleri var onlar da bunun keyfini çıkarıyorlar. Ne mi oldu? Google ilk 10’da çıkan birçok siteyi al aşağı edip onları başkalarıyla değiştirdi. Günlük 5-6 bin ziyaretçi alan site sahipleri 26-27 mayısta gözlerini bir açtılarki günlük ziyaretçi sayısı 1-2 binlere gerilemiş. Herkes birbirine ‘biz ne yaptık da google bize bunu yaptı’ sorusunu soruyor. Bunlardan sonofnights.com’da nasibini aldı. Google bilhassa önemli anahtar kelimelerde büyük kesintiler yaptı. Bu durumu ilk tespit ettiğim zaman Google tarafından yasaklanmış olabileceğimi düşünerek kendilerine başvuru da bulundum ama sonradan başka arkadaşlarla konuşunca bu durumdan etkilenen çok kişi olduğunu, bilhassa google.com.tr bazlı aramalarda büyük depremler olduğunu öğrenmiş oldum.

Aslında Google’ın bunu yapacağını tahmin etmek çok uzak değildi. Şubat ayından itibaren bir manada İnternet Kanunları gibi sundukları, Webmaster Guidelines’larını baştan aşağıya değiştirip Mayıs 25’e kadar Google Adsenseten para kazanmak isteyen site sahiplerine zaman verdiklerini ve bunu dikte edeceklerini duyurdular. Tabi burada demokrasiye bir zarar gelmiyor, bizimle çalışmak istiyorsanız bizim kurallarımız bu şekilde diyorlar. Sundukları bu listede ana maddeler benim okuduğum kadarıyla şunlardı:

  • başka siteleriyle link değişimi
  • link satışı, para karşılığında başkaları için yazılar yazmak
  • gizli link yayınlamak yoluyla arama motorlarını kandırmaya çalışmak

şeklinde daha uzayıp giden, SEO dediğimiz arama motoru optimizasyoncularının çoğunlukla başvurdukları bütün kaynakları kurutmaya yönelik bir çalışma başlattılar. Geçtiğimiz haftalarda Las Vegasta arama motorlarıyla ilgili seminerler düzenlendi ve bunlardan bir tanesine Matt Cutts efendi de katıldı ve kendi sitesinde de bahsettiği bir röportaj verdi. Bu röportajda kendisine Google’da yenilik olarak sizi heyecanlandıracak neler var bize söyleyebileceğiniz diye sorulduğunda:

  • Google’ın uluslararası aramalarla ilgili yapacağı güncellemeler ve spam filterelemeleri
  • link satan, link değişimi yapan sitelere yasaklamalar ve kısıtlamalar getirecekleri

bilhassa Google’ın yasaklı listesine aldıkları:

  • Links intended to manipulate PageRank (PageRank arttırmaya yönelik linkler)
  • Links to web spammers or bad neighborhoods on the web (Diğer siteleri ve spamcilere yönelik linkler)
  • Excessive reciprocal links or excessive link exchanging (“Link to me and I’ll link to you.”) (Aşırı miktarda link değişimi yapmak, bana link ver ben de sana link veriyim)

Tabi Google bu kararı almadan önce afedersiniz baya tırmaladı. Biz arama motoru marketini nasıl yönlendirebiliriz? Nasıl büyük değişiklikler yapmadan kendi elimizle yarattığımız bu deve ayak uydurabiliriz? Baktılar Pagerank algoritması yerine yeni bir fikir ortaya koyamıyorlar ve Pagerank algoritması da sitelerin birbirine link vermesi tabanına dayanıyor. Uzun bir müddet bekledikten sonra, kendi elleriyle oluşturdukları link değişimi ve link satışı marketlerini kurutmak için harekete geçtiler. Şu anda blogunda firmalar için yazı yayınlıyanlar, link satışı yapanlar, link değişimi yapanlara büyük bir darbe indirdiler. Bunu henüz ingilizce siteler için yapmadılar şu anda görebildiğim kadarıyla yaptıkları bu değişiklik bilhassa Google Türkiye ile birebir ilgili.

Çözüm ne olabilir derseniz. Şu aşamada çözüm çözümsüzlük olarak gözüküyor çünkü ortaya koydukları ve açıkladıkları resmi birşeyler yok. Google zaten şu ana kadar adam gibi çıkıp ben buyum şuyum demedi, hep Matt Cutts gibi ortaya koydukları birkaç figüranları aracılığıyla dünyaya mesajlar göndermeye çalıştı ve aynı şekilde devam ediyor. Matt Cutts’a röportajda bu konuyla ilgili sorulan soruya verdiği cevap şu şekilde:

  • kaliteli ve size özgü içerikler
  • birilerine gerçekten çok link vermek istiyorsanız nofollow kullanın
  • link alışverişi, link değişimi yaparken Google’ın koyduğu kanunları ve sonuçlarını göz önünde bulundurarak hareket edin

Bakalım ileriki günlerde Google’ın gelişen piyasaya reaksiyonu nasıl olacak.

Güney Afrikadan Laik İRTİCACILARA Cevaplar

Güney Afrikadan gazeteci-yazar bir arkadaşımla Türkiye’deki laik gericilerin baskı yapıp çıkarttırmaya, yasaklamaya ve dışlamaya çalıştığı başörtüsü mevzusunu konuşuyordum. Kendisinin hem Güney Afrika ile ilgili hem de Dünya genelinde kabul gören mantık silsilesini anlattığı cevabını içine hiçbirşey eklemeden buraya ekliyorum. İRAN’a küfreden laiklerin; mollaların başörtüsüzlüğe müsade etmemesini, kendilerinin başörtüsünü yasaklayarak yaptıkları işe denk düştüğünü anlayaBİLMEleri için DUYURULUR! Anlayacaklarına ihtimal bile vermiyorum ama denize bi taş da ben atıyım…

Neden başörtüsünün yasaklanmasını bu kadar sinirlendiğini anlayabiliyorum, senin durumunda olsam ben de aynı şekilde olurdum. Herkesin istediği gibi dinini yaşamasına müsade edilmeli. Eğer müslüman bir bayan başörtüsü takmak istiyorsa, buna karışılmamalı. Eğer anneleri yada anneanneleri gibi birşeyler takmak istiyorlarsa ona da müsade edilmeli. Birileri üzerinde baskı ve zorunluluk olmadığı müddetçe buna karışılmalı. Burada, Güney Afrikada, satanizm bile bir kişinin dini olarak değerlendiriliyor ve saygı duyuluyor. Sanırım, gerçek din özgürlüğünün olduğu sayılı ülkelerden birisiyiz. HİÇBİRŞEY HİÇBİRYERDE yasak veya zorunlu değil. Eğer kişiler üniversiteye başörtüsüyle girmek isterse veya bir keşiş gibi giyinip girmek isterse, bu onun problemi ama buna müsade edilir ve hiçbirkimse hiçbirşey söz söylemez. Bundan dolayı insanların din üzerinden kavga etmelerine, başka insanlara istedikleri hükümleri biçmelerinden hoşlanmıyorum. Ama sana şunu açıkca söyleyebilirim, eğer müslüman olsaydım ve başörtüsü takmama birisi yasak getirseydi, ÖLÜME KADAR bu hakkımı kullanmak için mücadele ederdim. Bu belki sadece ben olduğum için, birileri inançlarımı yaşamama müsade etmediği zaman çok öfkeleniyorum.

I can understand why you’re pissed off. I would be too if i were in your shoes. You know, they should allow anyone to practise their religion in whatever way they please. If muslim women wants to wear head scarf, they should allow it
If they want to wear it like their mothers or grandmothers do, let them. As long as they don’t force it onto others.
Here, in south africa, even satanism is considered a person’s religion and are respected. I think we are one of the few countries who truly have freedom of religion. Nothing is forbidded or forced anywhere, If you go to college dressed with head scarf or as a monk or whatever, that’s your problem, you are allowed to and no one will breath a word about it
And that’s the way i like it I don’t really see the point in fighting over religion or forcing it upon people But i can tell you one thing for sure If i was a muslim, and i wanted to wear a head scarf and someone forbids me to wear it, i will fight till death for my right to wear it But that’s just me. I get very angry when people are not allowed to practise their beliefs.

O.V.

Google Android

Google arama motoru pazarından sonra telekomünikasyon dünyasına el atmak istediğini bundan aylar önce ATT ile girdiği mücadele ile ortaya koymuştu. Son zamanlarda piyasaya açık açık sinyaller vermese de mobil üzerine çalışmalar yapacaklarını son zamanlarda yaptıkları şirket alımlarından sonra beklememek garip olurdu. Bu garipliğe bir son vermeye karar vermiş olacaklarki son süratle mobil dünyasında ortaya koymak istedikleri yapıyı şekillendirmeye başladılar. Üzerinde çalıştıkları ürünün adı Google Android. Mobil telefonlar için açık kaynak kodlu bir platform. Temelde linux çekirdeği çalışıyor olacak ve bunun üzerine çok güçlü bir ortam geliştirmeyi düşünüyorlar. Bundan aylar evvel SDK (software development kit) yayınladılar. İçinde intel çipi olacağı şu anda MAC uygulamalarının çalıştırılması yada arada direk bir bağlantı kurulması ön görülmüyor. Geçtiğimiz gün (3 Haziran) Google Android takımı adına Jason Chen’in verdiği cevaplara bakılırsa hazırladıkları platform, JVM (Java Virtual Machine) olmaktan öte bir işletim sistemi dizaynı gibi gözüküyor. Şu anda uygulama geliştiricilere daha yakın durup onların hazırladıkları bu platforma atlamaları için çalışmalar yapıyorlar. Bunu sağlamak için Google Android Challenge şeklinde bir yarışma düzenliyorlar. Telefonun demosundan görüldüğü kadarıyla iPhone’un çok daha kuvvetli işlemcilerle iyi dizayn edilmiş Googlecas gibi gözüküyor.

Google’ın bu teknolojiyi geliştirmekten amacının, internet sörfünün mobil telefonlara kaydığı bu günlerde öncülüğü yitirmemek ve geleceği gördükleri bu alanda platform sağlayıcı olarak reklam networklerinden elde ettikleri gücü burada da devam ettirebilmek olarak ifade ediliyor.


Google Android üstünde Skype

Google’ın bu platformu geliştirmesinin arkasında yatanlar

Sitenizin bant genişliğini koruyun

Bant genişliği çok ziyaretçi alan ve limitli hosting planlarında tutulan sitelerin korkulu rüyası. Limitlere ulaştığınız zaman sitenizin kapalı kalması üstüne üstük bi de ekstra bant genişliği için para ödemeniz gerçekten çok can sıkıcı. Eğer siteniz Apache üzerinde tutuluyorsa bunun için .htaccess’i kullanarak alabileceğiniz önlemler bulunuyor. Altta benim sonofnights.com için kullandığım kodu görebilirsiniz. Siteden resimler indilirken, internet explorer, firefox v.b. bütün internet tarayıcıları, Referer bilgisini göndermek durumundular. Örneğin polis.com/mehmet.htm sayfasında 5 tane resim gösteriliyor. Internet explorer ve diğer bütün standart internet tarayıcıları, o resimleri indirirken:
Referer: http://www.polis.com/mehmet.htm

şeklinde bilgiyi gönderir. Dolayısıyla o resimlerden bir tanesi, hirsiz.com/memo.htm şeklinde bir dosyadan talep edilirse, onun bilgisi:

Referer: http://www.hirsiz.com/memo.htm

Bu farklılığı .htaccess dosyasına ekleyeceğiniz alttakine benzer bir kuralla yakalayıp reddetme imkanınız var. Aşağıdaki kural ile bu farklılık gif, jpg, js, ve css dosyaları için tespit edilir ve ‘bu dosya serverda bulunamadı’ şeklinde bir mesajla reddedilir.

RewriteEngine on
RewriteCond %{HTTP_REFERER} !^$
RewriteCond %{HTTP_REFERER} !^http://(www\.)?sonofnights.com/.*$ [NC]
RewriteRule \.(gif|jpg|js|css)$ – [F]

Gmail Filesystem (Gmail FS) ve yapabilecekleriniz

Gmail ilk çıktığında herkes birbirine abi ne olur bi davetiye şeklindeydi sonra hayatımızın bir parçası haline geldi. İşin doğrusu benim çok uzun süre hayatımın bir parçası haline gelmedi taki son 1 aya kadar. Gmail adresimden bir sürü dosya alışverişinde bulunmaya başladığım için gtalk ve email adresini daha fazla kullanmak durumunda kaldım. Ajax yapısından dolayı kullandığım bilgisayarda %100 CPU ile beni delirtmekte müthiş iş başarıyor olsa da bundan birkaç yıl önce tespit ettiğim bir güzelliğiyle beni büyülemeyi becerdi.

Bugünün konusu Gmail Filesystem. Gmail Filesystem, gmail adresinizdeki emailleri farklı bir arayüz aracılığıyla bilgisayarınızda ek bir sanal sürücü gibi kullanmanızı sağlayan bir program. Bir cümleyle ifade etmek zor bu yazılımı ama başka bir deyişle, gmail adresinizi bilgisayarınıza takılı bir harddisk kullanmanızı sağlıyor. Bu çok orijinal fikir Richard Jones‘a ait. Richard Jones’un yazdığı versiyonu Linux tabanlı sistemlere yönelik. Onun hazırladığı versiyonunda Gmail adresiniz sisteminize /gmailfs/ şeklinde bağlanmış olarak geliyor. Cp, ls, df, rm komutlara arayüz Pyton tabanlı arayüz hazırlanmış böylelikle bu komutlar çalıştırıldığı zaman direk gmail adresinizden bilgiler alınıyor ve size sonuçları sunuluyor. Alttaki ekran görüntüsüne tıklarsanız daha çok mana ifade edecektir.

Checking Gmail from browser launched from GmailFS

Windows versiyonu da aynı mantıkla çalışıyor. Onu da bu adresten indirebilirsiniz. http://www.viksoe.dk/code/gmail.htm Aşağı da ekran görüntüsünü görebilirsiniz.

gmail-fs.gif

Bu yazılımdan bahsettikten sonra gelelim neler yapabileceğinize. Gmail’in sağladığı arayüz üzerine yazılmış Gmail Filesystem aslında Tag mantığıyla çalışıyor. Yani emaillerinizi kategorize ediyor ve Konu kısmında geçen belirleyiciye göre (örn: GMAILFS: /dosyalar/) dosyaları dizinlere ayırıyor. Benim uyguladığım yöntem biraz karışık gelebilir ama işlerinizi kolaylaştırabileceğini düşünüyorum. Bahsettim senaryo, Ahmet isimli birisinden 10 tane email gelmiş ve bunların içindeki dosyalara direk erişebilmek istiyorsunuz. Bunun için yapabileceğiniz birşey, Outlook gibi bir email arayüzünden IMAP veya POP3 ile emaillerinize ulaşmanız. Outlook için, bahsi geçen emaili çift tıklayıp kendi penceresinde açtığınız zaman emailin konu kısmını değiştirebiliyorsunuz. Emailin içindeki dosyanın adı, onemli.pdf olsun örneğin. O emailin konusunu,

GMAILFS: /ahmet/onemli.pdf

şeklinde değiştirdiğiniz vakit, aynı dosya Gmail Drive’ınızda Gmail Drive:\ahmet\ şeklinde gözükmeye başlayacak. Böylelikle eklentilerine direk ulaşmak istediğiniz emailleri düzeltmeniz mümkün oluyor.

HTTP 301 Redirect

Websiteniz varsa veya SEO ile Linux / Unix / Windows platformlarında Apache server üzerinde uğraştıysanız .htaccess ve 301 kavramlarını duymuş olmanız çok muhtemel ama ben yine de bunların neler olduğunu kısaca değineceğim ve yapmanızı sağlayacak kodları altta vereceğim.

.htaccess dosyası nedir?

.htaccess dosyası webserverınızın erişimine açtığınız bütün dizinlere koyabileceğiniz bir text dosyasıdır. Örneğin linux serverınızda:

/var/www/docs/.htaccess
c:/program files/apache/httpdocs/

gibi ana dizinler ve bu dizinler altında bulunabilecek bütün dizinlere yerleştirebileceğiniz bir dosyadır. Bu dosyanın amacı, içine yerleştireceğiniz birkaç satırlık komutlarla Apache ve PHP konfigürasyonunda, o dizine spesifik düzenlemeler ve değişiklikler yapabilmenize müsade etmesidir.

301 Redirect Moved Permanently

Bu komut HTTP RFC lerinde tanımlanmış başlıklardan (header) bir tanesidir. Bu başlığı herhangi bir browsera veya arama motoru botuna gönderdiğiniz zaman, bu yazılımlar o sayfayı artık orada bulamayacağına yeni verilen adreste araması gerektiğini öğrenecektir.

Örneğin PHP kodu olarak değerlendirirsek, alttaki kodu sonofnights.com/index.php dosyasının içine yerleştirsem, sonofnights.com yazan ziyaretçi ve robotlar otomatik olarak turkiye.com’a yönlendirelecekti.

301 Redirect komutunun bu işlevinin haricinde bir kullanılış sebebi de var. Siteleri ziyaret eden botlar 301 301 Moved Permanently mesajını kendilerine bir nevi emir olarak kabul ederler ve yönlendirildikleri sitenin bu sitenin yeni adresi olduğunu anlarlar. Bir manada bir adresten diğerine evinizi taşınmanız gibi değerlendirebilirsiniz.

<?
Header( “HTTP/1.1 301 Moved Permanently” );
Header( “Location: http://www.turkiye.com” );
?>

IIS ile 301 Yönlendirme

İnternet Servis yöneticisinde yönlendirme yapmak istediğiniz dosya ve düzüne sağ tıklayıp özellikler kısmına gelin
“a redirection to a URL” butonuna basın
Nereye yönlendireleceğini seçin
Check “The exact url entered above” and the “A permanent redirection for this resource”
Click on ‘Apply’

.htaccess de 301 Yönlendirme

Dosya başına
Redirect permanent /eskidosya.html http://www.adres.com/yenidosya.html
Redirect permanent /eskidizin/eskidosya.html http://www.adres.com/yenidizin/yenidosya.html

Dizinlere
Redirect permanent /eskidizin http://www.adres.com/yenidizin

ColdFusionda 301 ile Yönlendirme
<.cfheader statuscode=”301″ statustext=”Moved permanently”>
<.cfheader name=”Location” value=”http://www.turkiye.com”>

PHPde 301 ile Yönlendirme
<?
Header( “HTTP/1.1 301 Moved Permanently” );
Header( “Location: http://www.turkiye.com” );
?>

ASP de 301 ile Yönlendirme
<%@ Language=VBScript %>
<%
Response.Status=”301 Moved Permanently”
Response.AddHeader “Location”,”http://www.turkiye.com”
%>

ASP .NET de 301 ile Yönlendirme
<script runat=”server”>
private void Page_Load(object sender, System.EventArgs e)
{
Response.Status = “301 Moved Permanently”;
Response.AddHeader(“Location”,”http://www.turkiye.com”);
}
</script>

JSP (Java) de 301 ile Yönlendirme
<%
response.setStatus(301);
response.setHeader( “Location”, “http://www.turkiye.com” );
response.setHeader( “Connection”, “close” );
%>

CGI PERL de 301 ile Yönlendirme
$q = new CGI;
print $q->redirect(http://www.turkiye.com);

Ruby on Rails de 301 ile Yönlendirme
def old_action
headers[“Status”] = “301 Moved Permanently”
redirect_to “http://www.turkiye.com”
end

Kenan Doğulu – Ara Beni Lütfen

Malum pazar, boş boş oturmak olmuyor film izliyim dedim. Diskimdeki filmlerden bakarken “Right at your Door” filmini izlemeye başladım. Filmin başlangıcında garip bir durum yok, taki 5. dk ya kadar. Oyuncuların isimlerini yazmaya başladığı kısımda çok tanıdık bir melodi çalmaya başladı. Melodiyi tanıdım ama ismini çıkartmadım biraz daha geçince baktım bu Kenan Doğulu’nun Ara Beni Lütfen şarkısının başlangıcındaki melodi. İnternetten arattığım kadarıyla eğer film yapımcıları şarkıyı izin ile kullandıysa bununla ilgili hiçbir kayıt yok, aynı şey Kenan Doğulu için de geçerli. Ben de buradan birilerinin birilerinden alıp kullandığı bu melodiyi yayınlamaya karar verdim.

Server değişikliği

Siteyi bir müddettir takip ediyorsanız, ilk önce devamlı sorunlar yaşanıyordu. Onun için başka bir servera taşımak durumunda kaldım, bu seferde yeni server sahipleri sağolsunlar sistem kaynaklarını çok kullanıyor diye haber vermeden kapattılar. Şu anda 1 ay içindeki üçüncü taşımayı yaparak yeni bir servera taşınıyoruz. DNS ayarları güncellenene kadar site iki serverda da aktif olacak ve eski serverdaki yorumları aktarmak mümkün olmayacak. Onun için yazdığınız yorumların eski serverda kalmış olma ihtimaline karşın ayrı bir dosyaya kaydedebilirseniz çok iyi olur. Server değişikliği bu gece başlayacak.

FED reeskont oranını düşürüyor. Peki bu ekonomiyi nasıl etkiliyor ?

Amerika’da sürekli ekonomik sorunlar çıkıyor ve piyasalar karışıyor. Gözler hemen FED ‘e çevriliyor. Herkes FED ‘ten piyasalara müdahale bekliyor. Merkez bankalarının piyasaya müdahale etmede en etkili iki silahı açık piyasa işlemi ve reeskont faiz oranıdır. Merkez bankalarını amacı piyasalardaki dengeyi sağlamaktır. Piyasalarda aşırı bir tepki sonucun oluşacak dengesizlikleri gidermekle yükümlüdürler. Örneğin Türkiye Merkez Bankası’nın sitesine girdiğinizde en tepede Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir. ? yazısını görürsünüz.

Açıklamaya çalışacağım bu konu elbette ekonomi içersinde ya da ekonomi öğrencisi olanlar için gereksiz bir yazı gibi görülebilir. Fakat bu yazıyı yazmamdaki amaç ekonomi içersinde olmayan ve bu işleyişi bilmeyenlere açıklamaktır.

Reeskont nedir?
Repo’yu açıklamakla başlayalım. Repo; sabit getirili bir menkul kıymetin daha önceden anlaşma sağlanmış şartlarda, belir bir süre sonra geri alma taahhüdünde bulunarak bankaya devredilmesidir. Bunun için banka sizden değeri üzerinden iskonto almaktadır. Buna repo oranı ya da iskonto oranı denmektedir. Reeskont ise; ikinci kez iskonto anlamına gelmektedir. Bankalar da ellerindeki bu menkul kıymetleri MB’sında belli bir süre geri almak şartıyla devretmektedir. Merkez bankası da bu menkul kıymetten kendi iskontosunu almaktadır. İşte merkez bankasının almış olduğu bu ikinci iskonto oranına reeskont oranı denir.

Peki, reeskontun günlük hayatımıza ne gibi bir etkisi var?
Gelin bunu güncel hayattan bir örnekle açıklayalım… Çevrenizdeki mağazalara bir bakın. Çoğunda hatta hemen hemen hepsinde vadeli ya da peşin fiyatına taksitle satış imkânı vardır. Cebinizde paranız olmasa da gidip alış veriş yapabilirsiniz. Peki, mağaza sahipleri bunu sizi sevdikleri için mi yapıyor dersiniz? Tabi ki hayır. Çarklar şöyle dönmektedir.. Siz gittiniz ve 4500 YTL değerinde alış veriş yaptınız. Mağazacı ödeyeceğiniz tarihe göre üzerine vade koyarak size bir senet imzalattı. Diyelim ki 4500 YTL’lik bir tutar için 3 aylık bir vade süresinde 5000 YTL’lik bir senet imzalattı size. Siz malları alıp gideceksiniz ve 3 ay sonra 5000 YTL ödeyeceksiniz. Peki mağazacı ne yapacak? Malları sattı ama elinde sadece bir senet kaldı. Mağazacı bankaya gidecek ve 3 ay vadeli repo yapmak istediğini söyleyecek. Banka o anki reeskont faizlerine bakarak bir repo oranı söyleyecek mağazacıya. Örneğin diyelim ki repo oranını %25 olarak belirledi banka ve mağazacının elindeki 5000 YTL için 3 ay vadeli olarak 4700 YTL ödemeyi teklif etti. Mağazacı da senedi teslim ederek 4700 YTL’lik tutarı aldı ve mağazasına geri döndü. Peki, banka ne yapacak şimdi? Bankadan 4700 YTL’lik bir çıkış oldu ve elinde 3 ay sonra tahsil edebileceği bir senet var. Banka da bu sefer mağazacının yaptığını yapacak. Merkez bankasına gidecek ve senedi ikinci kez iskontoya tabi tutacak. Merkez bankasının reeskont oranı diyelim ki %17 olsun. 5000 YTL’lik senet için 3 ay vadeli olarak bankaya 4800 YTL verecek. Banka bu tutarı alarak kasasına koyacak. Sizin imzaladığınız senet merkez bankasının kasasında vadesini beklemeye başlayacak.

3 ay sonraya gelelim. Banka, merkez bankasına 5000 YTL ödeyerek reeskonta tabi tuttuğu senedi geri alacak ve mağazacıyı bekleyecek. Mağazacı geldiğinde o da bankaya 5000 YTL ödeyerek senedini geri alacak. Mağazacı da müşterisini beklemeye koyulacak. Siz de gidip vaat ettiğiniz 5000 YTL’ yi ödeyerek senedinizi alacaksınız.

Şimdi gelelim kar durumlarına…

404 Not Found Server Hatası

Son günlerde sitede beklenmeyen bir ziyaretçi patlaması yaşanıyor. Günlük ziyaretçi sayısı 4000’in üstünde seyrettiği için yorum yazarken, hatta bazen bir sayfadan diğerine geçerken serverdan 404 hatası alınabiliyor. Normalde “404 Not Found” hatası HTTP (hyper terminal text protocol) tanımlarına göre Serverda bulunmayan dosyalar için kullanılıyor. Bu sitedeki durumda mysql database’deki yüksek trafikten dolayı server cevap dönemiyor ve 404 hatası veriyor. Bu hatayla karşılaşırsanız sayfayı yenilemeyi (refresh) deneyin, ben de aynısını yapıyorum 🙂

Bugünlerde yaşananlar yeni bir ekonomik buhranın habercisi mi?

Konjonktürel dalgalanma reel gayri safi milli hasılanın belirli bir trendi izleyerek yukarı aşağı dalgalanmasıdır. Her bir yukarı ve aşağı hareketin toplamına konjonktür dönemi denir. Yukarı doğru hareket genişleme diğer bir ismiyle boom dönemidir. Reel GSMH ‘nın arttığı yani ülkede üretimin arttığı, ülkenin büyüdüğü bir dönemdir. Daha sonra bir durgunlun dönemi izlenir. Durgunluk bir ülkede üretimin azalması ya da durması, ekonomi piyasalarının yatay bir trend üzerinde seyir izlemesi anlamına gelmektedir. Bu durgunluk için biçilen süre 6 ay ya da 1 yıl gibi bir süredir. Aksi takdirde resesyon diğer bir isimle daralma dönemi başlar. Resesyon dönemi ülkede üretimin azalması, ülkenin büyüme yerine küçülmesi anlamına gelir. Resesyon döneminde ülkenin reel GSMH ‘sı azalmaktadır.

Bu grafik herhangi bir ülkenin durumunu göstermemekte olup sadece örnek için çizilmiştir. Grafikte görmüş olduğunuz siyah çizgi reel GSMH’nın dalgalanmasını, kırmızı çizgi ise izlediği trendi göstermektedir.

Konjonktür dönemi bir genişleme ve bir daralma dönemi içermektedir. Genişleme döneminde piyasada likitide bolluğu vardır. Ülkede üretim artmaktadır ve ülke büyümektedir. Bundan birkaç yıl öncesinden başlayarak günümüze kadar bir genişleme dönemi içersideydik. Piyasada likitide boldu ve insanlar paralarını değerlendirecek pozisyon arıyordu. Üretimler sürekli artmaktaydı çünkü likitide bolluğu olduğu için piyasada mallara olan talep çoktu. Talep arttığı için ve tam istihdam seviyesinde bulunmadığımızdan ötürü arzı da bu oranda arttırabiliyorduk. Arzın artması da GSMH’yı arttırmaktaydı. Global ekonomide bir ülkenin büyümesi demek diğer ülkelerinde büyümesine katkı sağlaması demektir. Çünkü yapacağınız ihracat başka ülkelerin ithalat yapma isteğine göre şekillenmektedir. Küçülen bir ülke ithalat yapmak istemeyecektir ve bu da sizin ihracat yapamayacağınız anlamına gelir. Sizin büyümenizi de etkiler. Fakat tersi bir durumda yani başka bir ülkenin büyümesi ve ithal malına olan talebi sizin ihracatınızı arttırıp gelir sağlayacaktır. Siz de bu sayede büyümekte hızlanacaksınızdır. İşte birkaç yıla kadar hep böyle bir durum izlendi. Herkes büyüyordu ve büyümeler başka ülkelerin büyümesini de sağlıyordu. Global piyasada likitide boldu. Yatırım yapmak için para sıkıntısı yoktu ve istediğiniz bankadan kolaylıkla kredi alabiliyordunuz. Bankalar kredi vermek için birbirleriyle yarışıyordu.
Okumaya devam et

Mortgage krizinin etkisi katlanarak artıyor…

Bundan yedi ay önce yani 2007’nin ağustos ayında Amerika’da bir kriz patlak vermişti. Müsaadenizle bir hatırlayalım ne olmuştu da kriz çıkmıştı. Bankalar tarafından bundan birkaç yıl önce mortgage kredileri verilmekteydi ve bu kredilerin büyük kısmı değişken faizli kredi yani subprime mortgage kredisiydi. Daha sonra bankalarda bu alacaklarını teminat göstererek bir fon oluşturup satmaktaydı. Bir yatırım aracının faizi yüksek ise riski de yüksek demektir. Türkiye’de Varlığa Dayalı Menkul Kıymetâ€? olarak bilinen bir yatırım aracına benzeyen Hedge Fonâ€?lar şeklinde bankalar ellerindeki bu alacak senetlerini satmaktaydılar. Yatırım şirketleri de getirisinin yüksek olması nedeniyle bu fonlardan satın aldı. Az önce belirttiğimiz yüksek risk meydana geldi. Ne oldu? Bankaların alacaklarını teminat göstererek sattıkları bu senetler geri ödenmedi kredi alan kişiler tarafından. Böyle bir durumda hedge fonlar tamamen güvensiz konuma geldi ve fiyatları düştü. Yatırım şirketlerindeki fonlar yatırdıkları anaparayı karşılayamaz duruma geldi. Bankalar alacaklarını temin edemedikleri için likitide sıkıntısına girdiler. Yatırım şirketlerinin ellerindeki fonların değeri de çok fazla düştüğü için onlar da büyük zararlara uğradılar. Tüm bu olumsuz gelişmeler borsaya yansıdı. Borsada büyük düşüşler meydana geldi. Amerika’daki bu durum tüm ülke borsalarını korkuttu ve büyük miktarda satışlar meydana geldi.

Bu durum evet çok kötüydü ama o zaman kimse bilmiyordu boyutunu. Çünkü herkes kendi kayıplarıyla uğraşmaktaydı ve kimse başkasının durumuna bakamıyordu. Ortalık duruldu ve krizin maliyeti açıklanmaya başladı yavaş yavaş. Bu dalgalanmanın dünyaya maliyeti 100 milyar $’ı geçti. Rakam oldukça ürkütücüydü. Fakat her şey bitmiş miydi? Maalesef hayır, bu durum sadece başlangıçtı. Çünkü piyasalardaki likitide sorunu çözülmüş değildi. FED henüz müdahalede bulunmamıştı ve bir durum analizi yapmaktaydı. İkinci bir şok dalga Amerika dışındaki ülkelerden geldi. Avrupa ve Asya borsaları büyük düşüş yaşadı. Piyasalar ikinci bir kez dibi gördü. Büyük baskıların da sayesinde FED piyasalara müdahale ederek reeskont faiz oranında 50 puanlık bir indirime gitti. Bu hasta bir insanın hastalığını geçiren asıl ilaç değil de sadece ağrılarını kesebilecek bir tür ağrı kesiciydi. Bu iki günlük dalgalanmanın İMKB ‘ye maliyeti 49.881 puandan 44.730 puana toplamda %10’luk bir düşüş oldu. FED ‘in müdahalesinden sonra %4,13 ‘lük bir artış meydana geldi. Dalgalanmanın şiddeti artık azalmıştı. Piyasalar toparlanmaya başladı o günden sonra.

Ve gelelim bugünümüze…
Okumaya devam et

Tepeden İnmeciler ve Zinde Kuvvetler

Youtube’da bulduğum bu vidyo size de birşeyler çağrıştıyor mu? Bundan önceki yazımda Türkiye’deki kurumların periyodik takvimlerinin beni şaşırttığını yazmıştım. İnanmadıysanız vidyoyu izlemenizi rica ediyorum.

Vidyonun can alıcı kısımlarını altta not ettim.

İşte her dönemin vazgeçilmez aktörleri sivil cuntacılar yine sahnedeydiler. 27 Mayısı kışkırtanlar, idam için baskı yapanlar arasında da profesörler, gazeteciler yok muydu? Şimdi bu grubun yeni kahramanı ….. ….. (o sefer Talat Aydemir olur şimdi başka birşey) Albay bu ilgiyi farkedince bir İstanbul çıkartması yaptı ve Babıaliyi ziyaret etti. Gazeteler bir anda isyancı albay için övgü dolu yazılarla dolmaya başladı. “Ordunun politikadaki rolü”

Gözlerinde Mustafa Kemal’in ışıltılarını gördüm. (Erdoğan Teziç’in vidyosunu hatırlıyor musunuz ???)

Gözlerdeki bu ışıltılar Türk solunda bir gruba da ilham veriyordu. Özellikle YÖN dergisinde toplanan bir kısım aydınlar arasında Aydemir’e karşı sempati giderek artıyordu. Başını Doğan Avcıoğlu’nun çektiği bu aydınlar, Ordu, üniversite, bürokrasi” içindeki bazı dinamik unsurların topluma yön vermesinden yanaydılar. Bu unsarlara zinde kuvvetler denmesi o yıllarda moda oldu. Bu zinde kuvvetlere güvenen aydınlara ise Tepeden İnmeciler deniyordu. Topluma bazı reformları yukarıdan müdaheleyle benimsetmeyi amaçlayan bu hareket, aradığı soluğu Talat Aydemirde bulmuştu. Harbiye tepeden inmecilerle zinde kuvvetlerin yollarının kesiştiği bir tapınağa dönüştü.

Abdurrahman Yalçınkaya’nın Anti-Demokratik Ataması

Ahmet Necdet Sezer’in yaptığı anti-demokratik atamalardan birisinin en bariz örneği olan Abdurrahman Yalçınkaya‘nın o makama nasıl geldiğini araştırıyordum. www.arastiralim.com sitesinde Abdurrahman Yalçınkaya‘nın atamasıyla ilgili yazılan yazıyı altta alıntılıyorum. Ahmet Necdet Sezer’in geleceğe yönelik bıraktığı en büyük tohumlardan birisi olan Abdurrahman Yalçınkaya‘nın göreve gelir gelmez işlere giriştiği ve birkaç aylık çalışmadan sonra 162 sayfalık iddianameyi hazırladığı gayet ortada. Abdurrahman Yalçınkaya‘nın kelebek olup uçmaya başladığı ve Ahmet Necdet Sezer gibilerinin bombasını toplumun içine bırakmaya hazırlandığını acı bir şekilde izliyoruz. Hedefleri ne olursa olsun, bu seferki lokma o kadar kolay yutulur olmayacak, artık karşılarında dünya konjoktörünü bilen, toplum içindeki dengelerle nasıl oynadıklarını çok açık gören bir gençlik ve toplum bulunuyor.

EN ANTİDEMOKRAT CUMHURBAŞKANI
Sezer, cumhurbaşkanının görev ve yetkisi dahilinde olan atamalarda da antidemokratik tutumuyla dikkat çekti. Sezer, teamüllere aykırı olarak tercihini sürekli en çok oyu alan aday yerine 2. hatta 3. sıradaki adayları tercih etti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı atamalarında daha önceki seçimlerde en yüksek oyu alan Vural Savaş’ın yerine Sabih Kanadoğlu’nu, yine en çok oyu alan Ergül Güryel yerine de Nuri Ok’u başsavcı atamıştı. Sezer, başsavcı vekili seçiminde de en yüksek oyu Uğur İbrahimhakkıoğlu almasına rağmen, Abdurrahman Yalçınkaya’yı bu göreve getirmişti. Sezer, son olarak da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamına, en yakın rakibine 51 oy fark atarak 146 oy alan Ersan Ülker yerine 95 oy alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili Abdurrahman Yalçınkaya’yı atadı. Nuri Ok, 21 Mayıs 2007′de görevden ayrılacak ve yerine Yalçınkaya başsavcılık makamına gelecek. Sezer, rektör atamalarında da antidemokratlığını gösterdi. En çok oyu alan Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan yerine daha az oy alan Prof. Dr. Kadri Yamaç’ı atadı.

Gerçek Aritmetik

Anayasa Mahkemesinin 11 üyesi, 70 milyonluk Türkiye’de oy verebilecek durumda olan 35 milyonun 16.5 milyon oyunu almış bir partiyi kapatmaya kalkıyor. Cumhuriyetçiyiz diye sokaklarda yırtınanlar, halkın kendi kendine seçip yönetilme hakkını elinden almak için yapılan bu harekete birşey demezler. Ama burada bir gerçek ortaya çıkıyor. SEÇKİNLER, KONT, DON v.s. ünvanıyla anılabilecek seçiçi bir zümre topu topu 40 yıllık geçmişi olan bir kuruluş vasıtasıyla ülkenin kaderiyle oynama yetkisini kendisinde buluyor. Bir de dönüp bakıyorsunuz, şu anki anayasa 11’inin tohumları Ahmet Necdet Sezer tarafından atılmış. İsimlere bakıyorsunuz Ahmet, Haşim, Abdurrahman yapılanlara bakıyorsunuz aklınız almıyor. Amerika ve dolayısıyla dünya ekonomisinin en çalkantılı olduğu bir zamanda, tarihlerle intikam almaya çalışırcasına bu işlerin içine giriyorlar. Malumunuz bundan önce başka bir kapatma davası 14 Mart 2003 tarihinde de gündeme getirilmişti. Aynısı 14 Mart 2008 tarihinde gündeme getiriliyor.

Türkiye’deki kurumların periyodik takvimleri beni şaşırtıyor. Asker her 10 yılda bir darbe yapmış. Neden? Her 10 yılda bir çarkıfeleği döndürüyorlar, birgün ite eti ertesi gün ata otu veriyorlar. Bundan 10 yıl önce 28 şubat yaşatıp siyasi hükümeti yerinden atıyorlar. 10 yıl sonra MİT – JEKOM tartışmaları arasında, bu işlerin arkasında insanların gizli çekimleri youtube’a aktarılıyor. Ondan sonra bir bakıyorsunuz tekrar kapatma davası. Afrikaya gülüp geçeriz ama Türkiye’de çevirilen pandominoların Afrikadan kalır tarafı yok. Devamlı hasımlaşma, birbirini kırdırma, gerileme politikası.

Siyasi parti kapatmalar toplumun bir kısımında infiale sebep olurken, bir kısımda “oh oh canıma değsin” kıvamında bir rahatlama oluşturuyor ama birbirine komşu bu iki grubun arasındaki husumet ve boşluk iyice açılıyor. Laikliğin manasından bi haber olan bu kısım, amerikaya gelip üniversitelere başörtüsüyle giren, kendilerine ayrılan üniversite koridorlarında namaz kılan müslümanları gördükleri zaman dahi dudak büküp “bak şu gericilere” diyorlar. Amerikalı laiklik kavramını içine sindirmiş ama bunların içindeki laiklik değil, islam düşmanlığı olduğu için Amerikada dahi olsa halen nefretlerini muhafaza ediyorlar. Ondan sonra televizyona çıkıp, “Türkiye İran olmayacak” diye nara atıyorlar. İran nerede Türkiye nerede, bundan bile haberleri yok. İran’ın nasıl bir yönetimi olduğu, nasıl bir topluma sahip olduğu, hangi ülkelerle ilişkide olduğu v.s. gibi hiçbir bilgiye sahip olmayan bu gerici papağanlar, kendilerine mikrofon verildiği zaman “Türkiye laiktir laik kalacak” diye bağırıyorlar. Türkiye’nin laik kalmasıyla ilgili bir sorunu olan var mı? Yok. Türkiye’nin Cumhuriyet olarak kalmasıyla ilgili bir sorunu var mı? Yok. Eee derdin ne? Takiye yapıyorsunuza dönüyor iş hemen. Yahu arkadaş ben senin gibi beş paralık adama karşı niye takiye yapayım, soruyorsun cevap veriyorum. Türkiye laik olmasa önce alevi-sünni, sonra da azınlıklar-müslüman kavgası çıkacak. Ben bunu niye isteyim? Türkiye Cumhuriyet olmasa, başımıza asker çullanacak. Ben bunu niye isteyim? İşte aklını efes pilsen kapaklarında, gözlerini hürriyetin arka sayfalarında bırakmış bu zihniyet ile Türkiye hiçbir yere gitmeyecek. Aynı tekneye binmiş iki kişinin farklı yönlere kürek çekmesi, ileri gitmeyince de küreklerle birbirinin kafalarına vurmaya çalışmalarından başka birşey değil ortalıkda dönen.

css.php