İçeriğe atla

Google Adsense’ten bloklandı, mahkeme açtı, kazandı ve parasını geri aldı!

Hepimizin göz bebeği sevgili Google, iyi yaptığı şeylerin yanında gıcıklıklarıyla da düşman arattırmıyor. Sitesi olan ve Google Adsense’e başvurup sonra bloklanan arkadaşların Google ile ilgili söyleyeceği birçok şey vardır. Bunlardan bir tanesi de Aaron Greenspan isimli bir blog yazarı. Kendisi birkaç reklam firmasının reklam programlarını denedikten sonra Google Adsense kullanmaya karar verir. Bu ilişki 2008 9 Aralık’a kadar devam ederi. 9 Aralık 2008’de hepimizin bildiği “Google sizi artık eskisi kadar sevmiyor” kıvamında, hiçbirşey ifade etmeyen, kanıt sebep v.s. gibi hiçbirşey ortaya koymadan hesabınızı iptal edip, o zamana kadar kazandığınız paraların üstüne yatıyorlar. Bu sitede 2005 senesinde başıma gelen bu olayda, gelirler 100 doları geçti yaşasın diye parande atarken, Google hesabınızı inceledik ve sizi programdan atıyoruz şeklinde bir email attı. Kendilerine email atmak, mesaj yazmak hiçbir cevap değil. Aaron Greenspan de bunları ayrıntılı bir şekilde yazıyor. Google’a email atıyor, telefon açıyor, adsense forumlarına mesaj bırakıyor, olmuyor avukatlarını kullanarak legal@google.com’a kanıtlar gönderiyor, tık yok. En son 40 dolar mahkeme masraflarını verip, 15 Ocakda Google’ı dava ediyor. Bu davada Google’ın üstüne yattığı 721 dolarını ve avukat masraflarının karşılanmasını talep ediyor. Dava görülürken Google’ın avukatlarını yırtınsa da, algoritmalarının nasılni hakime açıklayamayacakları için en son kararda Google’ın 721 dolar ve avukat masraflarını ödeme kararı çıkıyor. Burada küçük bir ayrıntı, bu tür küçük davalara Google’ın Legal departmanı bakmıyor. Dava nereden açıldıysa, oradan küçük bir firmayla anlaşılıp, onların aracılığıyla dava savunuluyor. Bu durumda da Google’ın avukatları değil, Santa Claus bölgesindeki bir avukat davayı alıyor. Kendisi de Aaron Greenspan’in sitesinin Google Adsense’den atıldığını bilmediği için hakim, “Siz bu genç adama 721 dolar borçlusunuz. Eminim Google’ın zengin hazinesinde bu kadarcık bir para bulunur” diye konuyu Google aleyhinde sonuçlandırıyor.

İnşallah bu olay Google aleyhinde açılacak davalara bir örnek temsil eder ve Google’ın bu kafasına göre önüne geleni adsense’ten kovup, parasının üstüne yatması olayından vazgeçmesine sebep olur.

Ms. Milani reiterated her previous arguments, but the judge didn’t buy them. “I don’t think I have the power here in Palo Alto small claims court to make you reinstate his account, but I think you owe this young man $721,” he said finally. “I think there might be money in Google’s treasury for that.”

Adsweep ile Google Chrome, Opera, Safari ve Firefoxda reklam engelleyici

Ziyaret etmekte olduğunuz bu sitede ve birçok sitede reklam bulunuyor. Bu reklamlar yayınlayanı zengin etmese de, en azından server, domain yenileme v.s. gibi masraflarını karşılamaya yeterli olabiliyor. Ama bunun yanında bir de kullanıcı deneyimi diye birşey var. Bilhassa hürriyet, milliyet ve diğer gazete sitelerini ziyaret ederken adeta internet tarayıcılarının anası ağlıyor. Flaşlar, resimler, gifler derken sayfanın yüklenmesi iki saat sürüyor, bir de benim gibi laptop kullanıyorsanız, laptopun fanının ötmesi gıcıklığı yavaşlığın yanında eşantiyon oluyor.

Bu kadar girizgahtan sonra başlıkta belirttiğim reklam engelleme konusuna gelmek gerekirse. Adsweep adlı çok küçük reklam temizleyici eklentisi bu işi basite indirgiyor. Firefox için kullanılan reklam engelleyen eklentiler olmasına ve Opera için kullanabileceğiniz metodlar bulunmasına rağmen Google Chrome, Safari için işinizi kolaylaştıracak birşeyler bulunmuyor. Bunun için bu eklentiyi rahatlıkla kullanabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey AdSweep.user.js dosyasını kullandığınız tarayıcıya entegre etmek.

Bunun için yapmanız gerekenler öncelikle Adsweep dosyasını indirmek:

http://www.adsweep.org/AdSweep.zip

Opera kullanıyorsanız

  1. Opera kullanıyorsanız, Alt-P yaparak ayarlar kısmına gelmeniz.
  2. Advanced Kısmına tıklayın
  3. Sol taraftan Content’e tıklayın
  4. Javascript Options’a tıklayın ve çıkan ekranda Choose’a tıklayın ve AdSweep.js dosyasını bulup seçin. hepsi bu kadar

Google Chrome için

  1. Google Chrome kullanıyorsanız, zip dosyasını açtıktan sonra çıkan AdSweep.js dosyasını AdSweep.user.js olarak değiştirmeniz gerekiyor.
  2. Bunun yaptıktan sonra Google Chrome sitesinde kullanıcı scriptlerini kullanabilmenizi sağlayacak değişiklikleri yapmanız gerekiyor.
  3. Eğer bu tariflerden sıkıldıysanız, Google Chrome kısayol bağlantısını değiştirip, chrome.exe’nin yerine şunu yazmanız yeterli

    chrome.exe –enable-user-scripts

Mozilla Firefox için en az Firefox 3.1 kullanıyor olmanız gerekiyor

  1. Firefox için Greasemonkey eklentisini kurmanız gerekiyor
  2. Google Chrome’da olduğu gibi AdSweep.js dosyasını AdSweep.user.js olarak değiştirmeniz gerekiyor
  3. Bundan sonraki aşamada, AdSweep.user.js dosyasını çekip Firefox penceresi üzerine bırakmanız yeterli, Greasemonkey devreye girip bu scripti kurmak isteyip istemediğinizi soracaktır

Safari için Adsweep kurulumu

  1. Safari için Greasekit eklentisini kurup, Adsweep scriptini kurmanız gerekiyor.

Google’dan bir seferde 150 dolar kazanma fırsatı

Google, Amerikada çok popüler olan Craigslist ilan sitesine bir iş ilanı göndermiş. Google’ın iş ilanı California ve San Francisco körfez bölgesine hitap etse de, bir ihtimal Türkiye’den de kazanma imkanı olanlar olabilir diye burada duyurmak istedim. Belki Amerikada ve San Francisco’da yaşayanlar da görebilir. Bu pozisyon kullanıcı deneyimini ölçmek için google’ın yaptığı 2 haftalık bir çalışma. Bilgisayarınıza basit bir yazılım yükleyip, 2 hafta sürecinde yapacağınız internet trafiğini ve aramaları araştırma amaçlı izlemek istiyorlar. Yapılacak bu çalışmanın sonunda 150 dolar vermeyi taahhüt ediyorlar.

Bankalar ve Güvenlik

2 yıl evvel Yapı Kredi Bankası ve Hırsızlık diye bir yazı yazmıştım. O zamanlar gerçekten müşterilerini mağdur eden ve sanal hırsızlıklara omuz silken bir bankayla karşı karşıyaydık. Bu yazının akabinde Sanal Banka Mağdurları diye bir yazı daha kalem alıp burada başka değerlerle ilgili bilgiler vermiştim. Bildiğim kadarıyla Yapı Kredinin içinde bir şebeke ilk yazdığım yazıyla ilgili tespit edildi ve mahkemeye çıkartıldı. Sonuçları ne oldu bilmiyorum ama bu işin peşinden koşan kimselerin olduğunu biliyorum.

Bugün internette başka neler var diye bakarken İlyas Teker‘in online bankacılık, internet bankacılığında güvenlik ve banka siteleriyle ilgili çok detaylı ve faydalı bir değerlendirme yazdığını gördüm. Sitelerin sms gönderip göndermedikleri, şifreyi sanal klavye üzerinden girme imkanı sunup sunmadığı v.s. gibi birçok yönden incelemiş ve bence çok güzel bir yazı ortaya koymuş.

Benim buna eklemek istediğim küçük bir not var. Türkiye’de BT sektöründe çalışırken, Amerika’nın güvenlik ve bankacılık konusunda çok ileri olduğunu düşünürdüm, bize devamlı akıllı anahtarlar (smart card) one time password generator dedikleri bir seferlik şifre üreten küçük cihazlar v.s. Amerikadaki güvenlik profesörleri tarafından önerilirdi. Amerikaya gelip gördümkü, burada bildiğiniz kullanıcı adı ve şifreden başka “ÜÇÜNCÜ” bir güvenlik önlemi bulunmuyor. Hangi banka sitelerinden mi bahsediyorum?
Washington Mutual: www.wamu.com
Bank of America: www.bankofamerica.com
American Express: www.americanexpress.com
House Hold Bank: www.householdbank.com

Bundan önce kullandığım ve adını burada sayabileceğim birçok bankayı bu listeye ekleyebilirim. Nihayetinde Amerikada 8500’ün üzerinde banka bulunuyor. Türkiyedeki güvenlik önlemleri bir güvenlikçi olarak bence çok güzel ama biraz paranoya noktasına taşınıyor gibi geliyor bana. Bunu demekle birlikte Amerikadaki bankalarındaki hesaplarınızın FDIC denilen devlet kurumu tarafından 100 bin dolara kadar sigortası bulunuyor, dolayısıyla paranız sanal hesabınızdan çalındığı durumda, hemen geri alma imkanınız bulunuyor, Türkiye’de maalesef bu bulunmuyor.

Google Formlara ve İnternetteki Veritabanlarına Dalmayı Hedefliyor

Google o kadar büyüdüki, artık onu takip eden ve sadece Google’ın ve diğer arama motorlarının yaptığı gelişmeleri duyurmaya çalışan siteleri doğurdu. Bu sitelerde son birkaç aydır devamlı bir konudan bahsediliyor. “Deep Web” ,webin derinlikleri. Şu ana kadar arama motorları teknolojisi tamamen linklere dayalı bir yol izlediler. Bi site kendilerine submit edildiyse veya başka sitelerden linklendiyse, gidip indekslediler. Şimdi ise teknolojiyi daha da derinleştirmeye ve arama yapılacak alanları genişletmeye çalışıyorlar.

Google indeks olarak trilyonuncu web adresini indekslemeyi çoktan geçti. Şu anda indeksinde arama yapabileceğimiz trilyondan fazla sayfa olan, 10’larca datacentera dağılmış, 10 binlerce serverın üzerinde çalışan devasa bir yazılım var karşımızda. Ama artık konuşulan webin yüzeyinde gözüken web sayfaları değil, webin derinliklerinde bulunan formlar ve databaseler. Bu databaselere dalarken amaçladıkları şeyde bir o kadar büyük. Artık Google yapay zekayı parmak uçlarınıza getirmeyi hedefliyor. Örneğin, “İstanbuldan Ankaraya cuma günü en ucuz kaça giderim” diye aratabileceğiniz ve buna cevap verebilecek birşey yapmaya çalışıyorlar. Semantics denilen, anlambilimini kullanmak, önce internette gördüğü veritabanlarını tanımak ve anlamlandırmakla başlanacak süreç, sonrasında sizin verdiklerinizi anlamlandırmakla devam edecek ve en sonunda bu ikisi arasında eşlik kurmaya çalışılacak.

Bu tür akıllı denilebilecek ama gelecekte belki aptalca ve çok basit bulunabilecek sorguları Google şu anda zaten sunuyor. Örneğin Google’dan girdiniz:
500000 + 1231923842131 dediğiniz zaman bunu toplama işlemi olarak tanımlayıp toplama sonucunu veriyor. Bu neredeyse birçok matematiksel işlem için geçerli. Dolayısıyla siz o anda sorunuzun cevabını bulmuş oluyorsunuz, daha fazla arayıp taramanıza gerek kalmıyor. Google işte bunun peşinde.

Bu tür örnek aramalar neler olabilir diye merak ediyorsanız benim kullandığım basit bir listeyi burada yazıyım:
– a+b a*b a-b a%b basit işlemler. Bunu isterseniz ingilizce tabirlere aşina iseniz (sqrt = kare kök, ^ = üssü işlemi) şeklinde genişletebilirsiniz.
– 15 cm to inch (santim inç dönüşümü için)
– 15 kg to pound (kilo pound dönüşümü için) aynı şekilde 15 kg to lbs
– istanbul weather (istanbulun 4 günlük hava tahmini)
– istanbul time (istanbulda şu anki yerel zaman)

Bu örneklerle ilgili aklıma gelenler bu şekilde. Başladığımız konuya devam edelim. Google formları ve arkalarında yatan belki milyonlarca kayıtlık veritabanlarını indekslemek, öğrenmek ve bunları sorgulanabilir hale getirmek istiyor. Bunu yapabilmek için de öncelikle veritabanlarını tanıması gerekiyor. Örneğin sanatla ilgili, teknoloji ile ilgili, sporla ilgili sitelere geldiği zaman; tutup sanat sitesine futbol kuralı diye bir arama göndermemesi gerekiyor. Bunları ayırt etmek, çıkan sonuçları ayrıştırmak ve öğrenmek, şu anda geleceğe atılan bir taş gibi gözüküyor ama Google’ın bunun peşini bırakma niyeti yok gibi gözüküyor.

Buna benzer bir projeyi Utah Üniversitesinden Prof. Juliana Freire DeepPeep (www.deeppeep.org) sitesinde yapmaya çalışıyor. Şu anda çok küçük bir örnek üzerinde çalışan bu siteden mantıklı bir sonuç almak çok uzak gözüküyor ama en azından neye benzeyeceğini merak ediyorsanız bakabilirsiniz.

Laptopa,klavyeye çay döküldü ne yapmalıyım?

Bilmişlikten değil gerçekten laptopa birkaç defa çay, kahve dökmüş birisi olarak yazıyorum 🙂 Bu yazı aslında acil bilgi rehberi olarak bilgisayar kullanan herkesin okuması gereken bir yazı. Allah korusun laptopunuza çay kahve döküldü ne yapacaksınız? Laptopunuza bişey döküldüğü zaman saniyelerle ifade edilecek bir zaman dilimi var. Çok hızlı ve seri hareket edip, sıvıyı dışarıya atmanız gerekiyor.

Bugünlerde herşeyi laptopun başında yapar hale geldiğimiz için bu gerçekten olası bir durum. Ben şu ana kadar kullandığım laptoplara “ye kürküm ye” hesabı birkaç kez çay içirdim ama çok şükür çalışmaya devam etmelerini de sağlayabildim.

İlk 15 saniyede yapmanız gerekenler:

  1. Yanlış bilinenin aksine saç kurutma makinası alıp kurutmayı denemeyin. HEMEN, BİŞEY DÖKÜLÜR DÖKÜLMEZ TERS ÇEVİRİN.

    Bu gerçekten çok önemli. Sıvı maddeler ne kadar az devreye dokunursa, o kadar durumu kurtarma ihtimaliniz artıyor. Onun için laptopunuza, bilgisayarınıza, klavyenize çay dökülür dökülmez ters çevirin ve sallayın, sıvının daha içlere girmesine mani olun

  2. Laptopu veya klavyeyi sallayıp içinden sıvıyı çıkartmaya çalışırken bir yandan da süpürge gibi bişey arayın, süpürgeyle sıvı nereye döküldüyse orayı ve etrafı yine laptop ters çevirilmiş bir şekilde çekin.
  3. Süpürgeyle de çektikten sonra isterseniz kurutma makinası kullanabilirsiniz ama ben şu ana kadar kurutma makinası kullanmadım, onun yerine nereye sıvı döküldüyse orayı açıp kurulamayı tercih ettim.

İlk 15 saniyeyi kaçırdıysanız:

  1. Pirinç nemi çok güzel emiyor ama laptopu tamamen içine alacak şekilde bir pirinç sistemi nasıl kurabilirsiniz bilemiyorum. iPhone 4s telefonumu kızım tuvaletin deliğine attıktan sonra 2 gün pirinç içinde bıraktım ve telefon tekrar çalışır vaziyete geldi. İğrenç bir durum oldu ama yine de pirinç mucizesini bu şekilde görmüş oldum. Laptopunuzu üstte yazdığım metodlarla kurtaramadıysanız, 1-2 gün büyük bir pirinç kabının içine koyarak sistemdeki bütün nemin emilmesini sağlayıp sonra tekrar çalışıp çalışmayacağını deneyebilirsiniz.

Eğer bu dediklerimi su-çay dökülme hadisesinden hemen sonra yaptıysanız laptopunuzu, klavyenizi kurtarmanız muhtemeldir (ben kurtarabildim) ama panik yapıp, aboovvv filan moduna girerseniz, internetten yeni bir laptop siparişi vermeye başlasanız iyi olur 🙂

Ermeniler yeni bir yasa tasarısıyla atağa geçiyor

Bundan önce defaatle yazdığım gibi Ermeni yasatasarısıyla ilgili yine önceden önlem almamız için uyarılar yapmaya devam ediyorum. Yeni hükümet ve Obama’nın gelişi ile Amerikadaki Ermeniler fecaat derecede galeyane gelmiş ve bize göre onlarca belki yüzlerce kez daha organize bir şekilde Amerika senatosunu sıkıştırmaya başlamışlardır. Ermenilerin çoğunlukta olduğu California eyaleti senatörleri yeni bir yasa tasarısıyla, olayları anlamaya çalışan Obama’ya saldırmayı planlıyorlar.

Pan Armenian” adı altında çıkan ingilizce ermeni yayınlarının geçen haftaki bütün yayınları Türkiye, Türkiye’nin dış politikaları ve sahte Ermeni soykırımı üzerineydi. Bugün itibariyle başlıklar biraz değişmiş olsa da, Türkiye ile ilgili yazdıkları okuduğunuz zaman, açıkca görebilirsiniz ki “tek amaçları ermeni yasatasarısını geçirtmek ve Türkiyeyi mahkum etmek”. “Ne halleri varsa görsünler, lanet olsun Amerikaya” gibi gösterilen bir tavır eskiden beri bize birşey kazandırmadı. Şimdinin ve geleceğin Türkiyesini omuzlayacak gençler olarak ülkemizi, en demokratik bir şekilde savunmalıyız.

Bunun için bizim yapmamız gerekenler çok basit. Turkish Coalition of America (Amerika’daki Türk Koalisyon grubu) sitesi çok güzel bir email uygulaması hazırlamış. Bu uygulamada tek yapmanız gereken, sağ taraftan senatoya ve kongreye göndermek istediğiniz hazır mesajları seçip, alttan isim ve adresini ekleyip Send Message’e tıklamak. Bunu ingilizce bilmeseniz bile çok rahatlıkla yapabilirsiniz. Burada gönderilen mesajlar kadar gönderme sayısı da çok önemli. Ermeniler milyonları bulan nüfuslarıyla burada 70 milyonluk bir milleti töhmet altında bırakmayı başaramasalar da en azından gündeme alınmasını sağlıyorlar. Biz niye aynısını yapamıyalım? Bunu ingilizce bilen bilmeyen bütün arkadaşlarınıza göndererek duyurarak, web sayfasından haberdar edelim ve gönderilmesini sağlayalım.

Giden mesajların hep tek düze olmasın diye yazdığım mesajı da alta ekliyorum.

I strongly disagree with politicians and governments to make decisions on behalf of one nation or another. History is the job of historians and there hasn’t been enough research on this subject said by many. These so called researchers who are pushing you in the name of Armanian genocide, haven’t even checked the soils of Turkey and beneath the soil to find out if there were ‘mass killing’ which could be mentioned as genocide. They haven’t even checked Ottoman records which are available in public. France, Russia and Armania have not opened their records to world. So how come will you be able to pass legislation on a half baked genocide allegations?

If you have the power to judge the nations, you have not even prosecuted Armanians who have killed villages after villages not 100 years ago but 15-20 years ago in Azerbaijan. Same as Serbians who have killed Bosnians in eyes of Europeans under camera shots.

This bill is totally against humanity and justice. I strongly urge you NOT to pass this bill and definitely vote against it. I believe you will hear the voice of me as a tax payer and many others who believe in American justice and equality.

TCA’de gelen uyarı mesajı da şu şekildeydi:

The Armenian lobby and its supporters in Congress have announced that Representatives Adam Schiff (R-CA) and George Radanovich (R-CA) along with Armenian Caucus co-chairs Frank Pallone (D-NJ) and Mark Kirk (R-IL) are introducing another “Armenian Genocide Resolution,” similar to the resolutions in previous years. The Armenian National Committee of America is asking Armenian activists to urge their representatives to become “co-sponsors” of this legislation.

This is the time for Turkish Americans and friends of Turkey to push back. Once a member of Congress signs on as a co-sponsor, he/she makes a near commitment to vote for it. NOW is the time to contact your member of Congress and warn him/her NOT to co-sponsor and NOT TO VOTE for this resolution, if it is introduced. A strong reaction from our community NOW is crucial.

TCA also urges all Turkish Americans to contact their community organizations and take the lead to activate the Turkish American grassroots by visiting members of Congress and their staff in their district offices with small groups and raise their concerns and objections on the issue. TCA, ATAA, FTAA and many other organizations are here to provide guidance to your local initiatives. Factual information, such as articles by historians and other documents on the subject can be found on these organizations’ websites.

Web Programlamaya Giris

Hepimizin az cok ilgilendigi, duyup bildigi konulardan biridir web’de program gelistirmek (web development). Bazilarinizin cok derin bilgisi olabilir, bazilariniz yalnizca kullanicidir, belki bazilariniz baslayacak bir nokta ariyorlardir. Kim bilir belki de o nokta bu yazidir:) Bu yazida genel olarak internet teknolojilerinden bahsedecegim. Ilerde ise bu teknolojilerle ilgili basit ve kucuk capli uygulama ornekleri sunup ne gibi seyler yapilabilecegine dair fikir sahibi olmanizi saglayacagim. Tabi bu bir paylasim, siz de yorumlarinizla benim dusunemedigim noktalari belirtip, ufkumu acacaksiniz. Oncelikle herkesin asina oldugu HTML (HyperText Markup Language)’den bahsetmek istiyorum. Aslinda “tag” dedigimiz belirleyicilerden olusan bu sistem bir dil olarak degil de platform olarak gorulebilir. Daha da basit anlatmak gerekirse; bir dosyaya ozel bir sistemle yazilmis bir yazinin islenerek kullaniciya hitap eden bicimde sunulmasi. Bilgisayar dillerinde bir derleyici (compiler/interpreter) ve derleyicinin tanidigi ozel kelimeler (reserved words) vardir. HTML de ise buyuk kucuk isareti arasina ne yazarsaniz yazin –parser tanidigi surece- kodun bir parcasi oluverir (parser kelimesine takilmayin, ilerleyen yazilarda aciklanacaktir). Hemen kucuk bir ornekle devam edelim:

<html>
<head>
<title> Ilk Sayfam </title>
</head>
<body>
<center> Merhaba Dunya </center>
</body>
</html>

Bir cogumuza cok basit geldi tabi gulmeye basladiniz:) Olsun yeni baslayanlari da dusunmek lazim. Simdi bunu nasil calistiracagim diye dusunuyo cunku onlar. Hemen acikliyim. Masaustunde farenin sag tusuna tiklayip “Yeni” ve “Metin Belgesi” olusturun, yukaridaki kodu kopyalayip icine yapistirin ve “Dosya” menusunden “Farkli Kaydet..” secenegi ile ismini istediginiz sekilde degistirin. Burda dikkat etmeniz gereken kisim “Dosya Turu”nun “Butun Dosyalar”da durmasi ve “Dosya Ismi”nin sonuna .html yazilmasi. Ornek vermek gerekirse Sayfam.html, sonra da kaydet tusuyla masaustune kaydediyoruz. Uzerine cift tikladigimiz zaman kodumuzun calistigini ve kullaniciya hitap eden seklini goruyoruz. Kodumuzu tekrar duzenlemek istersek sag tiklayip “Duzenle”yi secmemiz gerekiyor. Sanirim bu kadar giris seviyesi yeter. HTML’i web programciliginda herkes mecbur kullaniyo. Peki bununla ilgili bilmemiz gereken neler var. DOM bunlarin en basinda geliyor. Document Object Model dedikleri dilden ve platformdan bagimsiz bir standart. HTML icinde gordugumuz her bir nesnenin aslinda icindeki yazidan, cerceve rengine kadar hepsinin yazili oldugu modelleme sistemi budur. Kullanici tarafindaki scripting dilleri (Client-side scripting) ile kontrol edilebilir. Mesela Javascript ya da VB Script gibi. Bu iki dilin en az birinde islerin nasil yurudugunu bilmemiz bize cok kolaylik saglayacaktir. Ilerde Javascript ile yazilmis basit uygulamari konusacagiz. Peki neden kullanici tarafinda diye ayirmislar bu kodlari? Cunku kullanicinin gorebildigi, muhadale edebildigi guvenlik icin degil, kullanim kolayligi icin kullanilan diller bunlar. Goze hos gelen renkler, kapanip acilan menuler, otomatik dolup bosalan text kurulari hep bu dillerin eseri. Diger ihtiyaci karsilayan grup ise sunucu tarafindaki diller (server-side scripting). Bunlar web programcisi (web developer) tarafindan sunucuya (server) yuklenir ve sorgu yapan herkese derlenmis hali gonderilir. Yani kullanici kodu degil, kodun sonunda ortaya cikan HTML ciktisini gorur. Bu dillerle kullanici tarafindaki scripting dilleri de yazdirilabilir. Peki neden bu sunucu tarafindaki dillere ihtiyacimiz var? Cunku veritabanina (database) baglanmaya, sifresini giren kullanicinin dogru degerleri girip girmedigini kontrol etmeye ve dosya islemleri yapmaya ihtiyacimiz var ve bu ihtiyaclari bu tip sunucu tarafindaki diller karsiliyorlar. Cesitleri cok olsa da en unluleri; PHP, ASP (.NET), JSP, Python, Perl ve Ruby. ColdFusion diye uyduruk bi dil daha var html tag sistemine benzeyen ama ona deginmeye degmez. Bu dillerle dosya ve veri tabani islemleri yapabilir, kullanici oturum (session) bilgilerini bir sayfadan digerine tasiyabiliriz. Bunlar haricinde digerlerine gore yeni sayilabilecek diger bir teknolojiden bahsedip bu genel bilgilendirme yazima son noktayi koymak istiyorum. AJAX’i belki de son gunlerde cok duydunuz, ama hic yeni bir olayi yok. Kullandigi teknolojiler eski aslinda ama getirdigi fikir yeni. Maksadi sayfayi hic yenilemeye gerek duymadan, sunucu tarafindaki kodu calistirip, kullanici tarafindaki scripting ile sonucu dinamik olarak gostermek. Tabi eger siz daha giris seviyesindeyseniz neden bahsettigimi anlamamis olabilirsiniz, dert etmeyin:) Fakat bu yaziyi “yahu ne basit anlatmis” diye okuyanlar varsa onlar anladilar bile:) Bundan sonra bu bahsettigim teknolojileri kullanarak basit dinamik sayfalar nasil yapabiliriz onlarin orneklerini vermeye calisacagim. O zaman butun bu anlattiklarim yerine oturmaya baslayacak.

Windows 7 Dokunmatik Ekran Desteği

Microsoft Windows 7 adı altında duyurduğu yeni işletim sistemi üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Beta versiyonu ile yapılan testlerle ilgili görüntüler de internete çıkmaya başladı. Bunlardan birtanesi de “HP TouchSmart PC ile Windows 7’de Tek ve çoğul Dokunmatik”, Apple’ın iphone daki yukarıdan aşağıya hızlanan kaydırma efektini ve daha farklı aksiyonları işletim sistemine ekledikleri görülüyor.


Windows 7 Touch and Multitouch on HP TouchSmart PC from Gizmodo on Vimeo.

Deniz Dalgasından Enerji Üreten insanoğlu

Bugün RSS listemdeki türkçe bloglarda yeni neler var diye bakarken Mavigenç’in sitesine oradan da yazılardan birine bırakılmış yorum ile Ömer Terakki’nin sitesine geçtim. “Acaba RSS’i takip edilesi bir site mi” diye incelerken gözüme Dalga Enerjisinden Elektrik başlıklı yazısı çarptı. Böyle bir yazının türkçeye çevirilmesinden tam zevke gelmişken bir baktım aslında Dalga Enerjisinden Elektrik yazısı Cihan Özdemir tarafından araştırılıp aralık ayında kaleme alınmış. Onun sitesinden yazının aslını okuyup youtube vidyolarını izledikten sonra burada zikretmek istedim.

Bu siteyi takip ediyorsanız bundan aylar önce Google’ın deniz dalgalarını kullanarak okyanuslarda enerji üretip kurmak istediği Datacenter projesini yazmıştım hatta bunun için patent başvurularını yaptıklarını ve bu projeyi hayata geçirmeye hazırlandıklarını yazmıştım. Google’ın bu projeye hazırlandığını okuduğumda hayalimde nasıl cihazlar kullanabileceklerini ve nasıl bir teknoloji geliştireceklerini canlandıramamıştım, Cihan Özdemir’in sitesinde resimler ve youtube ile bu konunun detaylandırılmasını görünce çok hoşlandım. Yazıyı kesinlikle okumanızı eğer üniversitelerde bunu proje olarak sunma imkanınız varsa listenize eklemenizi rica ederim. Bu teknolojinin Türkiye’ye neler kazandırabileceğini hayal bile edemiyorum.

Burada yazıyı benim de içimden geçen düşüncelere tercüman olan Eylos’un yorumuyla kapatıyorum.

Eylos yazdı 24 Aralık 2008 Çarşamba 22:13
3 tarafı denizle kaplı olupda bundan yararlanamayan tek ülke bizim ki olmalı…

Prince of Persia

Herkese Merhaba,

“Isigin Oglu”nun benden habersiz araklayip siteye “yardimci misafir yazar” etiketiyle koydugu yazilarimi saymazsak, ilk defa bir yazi yaziyorum bu siteden sizlere. Son zamanlarda oynadigim ve dun gece bitirdigim Prince of Persia 2008’den bahsedecegim. Ben bi oyun elestirmeni degilim, burda size oyunun bastan sona bulmacalarinin cozumlerini de verecek degilim. Amacim sadece oyunla ilgili dusuncelerimi belirtmek ve size de kisa bilgiler vermek.

Herkesin bildigi uzere Prince of Persia (Pirins ovf Pörja diye okunuyo ama siz Prens off Persiya diyebilirsiniz:)) 1989’da Konami tarafindan oyun dunyasina kazandirilmis, mavi-beyaz ekranda, tirtikli grafikleriyle, oraya buraya atlayip ziplayan, kotu adamlari gordugunde pixel maduru kilicini cikartip dovusen bir kahramandi bu prens (yani yasimiz da ortaya cikiyo bu arada ama:)). Ben bir sene sonrasi 286’da kacak kacak oynuyodum bu oyunu. Tabiki buyuk bir bombaydi ve yillarca da oynandi (hala oynayan arkadaslarim var). Daha sonra ’94 yilinda serinin ikinci oyunu “The Shadow of The Flame” daha renklendi, sekillendi, guzellesti fakat ilkinin basarisinin yanindan bile gecemedi. Oyuna daha cok dovus agirligini koyarken, bulmacalar arka plana itildi gibi oldu. Artik ne olduysa oldu ama sonuc ortada. Yalniz bu oyun serisinin en onemli ozelligi olunse bile bastan basladigi icin zamani iyi kullanmak. Bi de tabiki amac prensesi kurtarmak:) Oyunun ikincisinin cikmasinin cok uzun surmesi belki oynayanlarin cok buyuk sevkle geri donmesini engelledi. Fakat 3.oyun “Prince of Persia 3D” yine 5 sene aradan sonra ’99 yilinda Red Orb sirketi tarafindan yapildi ve Microsoft’un bir firmasi tarafindan dagitildi. O yili hatirliyorum da; universitede hazirliktaydim, dayimin oglu yeni aldigimiz 8mb S3 Savage 3D ekran kartini deneyelim diye efsane oyunun 3 boyutlu versiyonunu almisti. Heyecanla o oynamaya basladi ben de izlemeye (ben oyunlari biri oynarken izlemesini cok severim bu arada, piskopat miyim ben ya:)) Fakat hayal kirikligina ugramistik, bekledigimiz kadar iyi cikmamisti oyun. Ben cok fazla izlemedigimi hatirliyorum ama dayimin oglu bitirmis miydi onu hatirlamiyorum. Ve yil 2003, hic kimsenin beklemedigi birsey oldu ve Ubisoft Prince of Persia’yi satin aldi, “Sands of Time” alt basligiyla gercekten oynamasi cok zevkli 3 boyutlu bir oyunla karsimiza cikti. O zamanlar sabahlara kadar oynadigimiz bir oyun oluverdi. 12mb’lik normal ekran kartima baglanan ve sadece oyunlarda devreye giren Voodoo 2 ekran kartim son zamanlarini yasiyordu, en dusuk cozunurlukte oyunu 3 kisi bitirdik. Efsane geri donmustu, hem de yeni teknolojik grafik ve akrobatik hareketlerle. Daha sonra cok azini oynayabildigim “Warrior Within” ve “The Two Thrones” oyunlari da ayni yolu takip etmis, basariyi devam ettirmislerdi. Sonradan, zaten bastan 3leme (trilogy) olarak tasarlandigini ogrendigimiz bu 3 oyun aslinda seriye cok bi yenilik getirmedi. Yine de kucuk degisiklikler bile farkli oyun zevki yasatmaya yetti (mesela Warrior Within’de dusmanin kilicini calma olayi, The Two Thrones’da ise sol asagida cikan gorus acisi ozelligi guzeldi).

Ve yil bu yil, hatta gecen hafta:) Prince of Persia 2008 kurdum ve oynamaya basladim. Aslinda oyunun isminde 2008 diye bi yil falan yok. Fakat ilk cikan oyunla isimleri ayni oldugu icin bunu nette iki oyunu ayirmak icin kullanmislar, benim de hosuma gitti. Oyun tam anlamiyla cok tatli olmus. Gerek oynanabilirligi, gerek modellemeleri, gerekse prensesin hikayeye kattigi zenginlik Prince of Persia efsanesine yarisir guzellikte. Oyuna esegimizi ararken basliyoruz:) Ama oyle siradan bi esek degil, sirti tasiyabildigi kadar altin ile dolu. Prensimiz “Avaramu” seklinde sagda solda dolasip, mezar soygunculugu yaptigi icin hic prens havasi yok. O sirada ustumuze dunyalar guzeli bi hatun atliyo (amanin bu ne oluyosunuz:) agzimizi kapatip sus isareti yapiyo. Saray koruyuculari prensesi bulamayip da geri donunce prenses de kacmaya basliyo. Iste biz de oyuna tam burda dahil olup prensesi takip etmekle oyuna ogrenme modunda (tutorial) basliyoruz. Nasil atlanir, ziplanir, hoplanir onu gosteriyo. Son olarak da bize prenses kilicla nasil kurtarilir ogrettikten sonra bakiyoruz ki prensesin babasi (ki oranin krali olan abi) bi halt yiyo ve hayat agacini kesiyo. Ordan sonra da gercek maceramiz basliyo zaten. Oyun gercekten hos olmus fakat oynadikca ayni donme dolap icinde donup durdugunuzu hissetmeye basliyorsunuz. Gidip biseyler yapip sonra geri donuyoruz, Tapinak (Temple)’a gelip aktivasyon yapiyoruz. Sonra yine git, yine gel.. don dolas. Yine de hikayesine laf soylemek istemiyorum. Cok surprizler cikiyo oyunu oynadikca, hikayede ogrendiginiz yeni ve ilginc seyler sizi oyuna bagli tutuyo. Sakin sonunda oyunun yapimcilarinin yazdigi yerde (credits) oyunu birakmayin cok sey kaybedersiniz:) Tabiki oyunun sonunu soyleyip zevkini kacirmayacagim ama asagiya kendim oynarken cektigim ekran goruntlerini koyuyorum. Basta da soyledigim gibi bu oyunun ana hatlarini anlatan tanitici bir yazidir, teknik ve oynanabilirlik detaylarina girmedim. O tip bilgiler icin trgamer tarzi sitelerden incelemeler okuyabilirsiniz. Baska yazilarda gorusmek uzere..

Resim 1
Resim 2

Left4Dead Online Oyun

left4deadHerhalde tahmin etmişsinizdir, bir süredir yazamiyordum çünkü meşguldüm. Şimdi biraz rahatladım ve bu zamanlarda çok ünlü bi oyundan bahsedeyim dedim. Şirketteki arkadaşlar oynuyordu, steampowered diye bi oyun sitesi. Üye oluyorsun, istemci programı (client) indiriyorsun, sunucuya (server) bağlanıp oyununla oynuyorsun. World of Warcraft oynayanlar iyi bilir bu tip 3. parti yazılımları, hatta oyunda eklenti (add-on) gibi gözüküp extra özellikler de ekler (muhtemelen online oyun oynayan herkes bilir, flash oyunlarından bahsetmiyorum tabi ) Left4Dead da öyle bir program, ama aynı zamanda oyunu da parayla alıp indirebiliyosun. Hoş, oyunu indirmek sorun değil, torrent’te bin bir versiyonu var. Sorun olan seri numarası (serial number ya da product key) dedikleri şifre. O siteden satin alırsan sorun yok, direk oynayabiliyorsun. Başka yerden satın almışsan da şifreyi giriyorsun, onlar bakıyorlar orjinal mi oyun diye, öyleyse yine oynuyorsun. Ben tabi kopya kullandığım için dün gece arkadaşlarla oynamaya çalıştık, bir tek ben bağlanamadım
Neyse Left4Dead oynundan bahsetmek icin bu yazıyı yazdim aslında, çünkü tam bir ticari ders. Başlangıçta oyuna baktım, hikaye olarak tam bir Resident Evil kopyasi. Yaşayan Ölüler (Infected Undead) ortada dolaşıyor, sen de öldürmeye çalışıyorsun. İşte arada daha yetenekli ve zorlu canavarlar var, orta zorlukta olanlar arada sırada karşına çıkıyor, bazıları da parton (boss), bölümde 1 kere filan görüyorsun. Kafadan vurunca hemen ölüyorlar, yoksa bayağı bi kurşun harcaman gerekiyor. Yani gördüğünüz gibi konu olarak tamamen playstation’da oynadığımız efsane oyun Resident Evil’in çakması. Fakat Left4Dead’i 1. sırada görünce inanamadım, dedim ya nedir bu, o kadar süper oyunlar arasından nasıl sıyrılmış bu oyun. Neyse indirdim oynadım, grafikleri de öyle ahım şahım değil. Zaten 4 tane de bölüm var küfür eder gibi. Peki nerde bu işin ticari zekası?
1) Tamamen online oynanması için tasarlanmiş ve bunun için online satiş stratejisi geliştirilmiş.
2) Gelişmiş AI (yapay zeka) sayesinde her seferinde farklı yerlerde farklı sayıda ve çeşitte undead çıkıyor karşınıza (silahların ve ilk yardım çantalarının olduğu yerler belli) ve rastgele üzerinize akın yapmaya başlayan “yasayan ölüler” grubunu farklı yerlerde karşılamak zorunda kalıyorsunuz. Eğer yüksekteyseniz avantajınız var, ya da dar bir koridorun dibinde arkanızı duvara vermişseniz taramalıyla hepsini kolaylıkla tarıyorsunuz. Bazen de birden çevrenizi sarip 10 saniyede işinizi bitiriyolar.
3) Sesler çok etkileyici, sizin oyunun atmosferine anında sokuyo.
Left4Dead yapımcılarına gerçekten helal olsun. Hem Counter Strike’ın yapımcısı Valve şirketine, hem de oyunun dağıtıcıları Electronic Arts (Retail) ve Steam (Online) şirketlerine. İşte bu kadar basit ve taklit bi oyundan, böyle güzel paralar kazanılır (bu arada oyunun fiyatı $50). Business açısından tebrik ediyorum..

Ubuntu Server konsol (TTY) çözünürlüğü

Ubuntu Server ilk kurduğunuzda Vesa ayarlarıyla göze gerçekten hiç hoş gelmeyen bir çözünürlükte geliyor. Okuyup yazmak ve bişeyleri konsol başından takip etmek istiyorsanız çok zor oluyor. Netten araştırırken bulduğum tablo ve nasıl güncelleyebileceğinizi burada kısaca eklemek istedim.

/boot/grub/menu.lst dosyasında düzenleme yapmanız gerekiyor. Bu dosyayı açtığınızda en altta:
title Ubuntu 8.04.2, kernel 2.6.24-23 server
….
….
kernel /vmlinuz-2.6.24-23…
burada kernel ile başlayan satırda düzenleme yapmanız gerekiyor. Varsayılan olarak bu satırda vga=??? şeklinde bir ifade bulunmuyor. Alttaki tabloya göre hangi ekran çözünürlüğünü istiyorsanız o satırın sonuna örneğin 1024×768 çözünürlük ve 16 bit renk derinliği istiyorsanız vga=791 şeklinde eklemeniz gerekiyor.

Akabinde:
# update-grub

Sonrasında reboot ettiğiniz zaman çözünürlüğün değiştiğini görebilirsiniz.

Renk derinliği

640×480

800×600

1024×768

1280×1024

8 (256)

769

771

773

775

15 (32K)

784

787

790

793

16 (65K)

785

788

791

794

24 (16M)

786

789

792

795

Not: TTY nedir diye merak ediyorsanız, klavye ile giriş yapılan ekran manasına gelen: Teleprinter/Teletype/Teletypewriter demektir.

7Zip ve LZMA Lempel Ziv Markov Chain Algoritması

Belki bi çoğunuz kullanmaya başlamıştır bile ama ben yeni duydum bu formatı, yeni bir dosya sıkıştırma ve arşivleme formatı. Torrent dünyasında skullptura denilen bir kişi var, oyunların çoğunu direk oynanabilir şekilde torrent yapan birisi. Yani dosyaları indirip bilgisayarınızda açtığınız zaman oynamaya hazır halde geliyor. Ben onun oyunlarını indirmeye başladıktan sonra farkettim. Winrar da açıyor 7Zip formatını, hatta önce Rar sanıyordum ama sonra farkettim ki acayip bir sıkıştırma yüzdesi var. Özellikle iso, bin ve oyun için olan movie dosyalari üzerinde. Normalde 4 küsür GB (gigabyte) olan oyunları adam 2 küsür gb’lara kadar küçültmüş, bazen 1.7-1.8gb. Görünce dehşete düştüm. Oyunu filan kurmuyosun zaten, sadece ayıklıyorsun (extract) ve çalışıyor. Nerdeyse oyunun yüklenmesi kadar zamanda oyun hazir. Zip dosyasi içindeki credential’lari da koruduğu için platformdan bağımsız (platform-independent) bir dosyamız oluyor. Bunu Rar ile zaten yapıyorlardı ama hiç bu kadar yüksek oranda sonuç verenini görmemiştim. Hele geçen bi oyun indirdim, bu aralar çok populer Left4Dead diye. 2.2gb original boyutu, ben indirdim 918 mb 🙂

Neyse muhabbetin esas kısmına gelelim. Tabi ben bundan sonra bu formatı araştırdım, baktım özellikle bazı dosyalarda Rar’a fark atıyor, çoğunda aynı, bi kaç formatta ise dosyayi olduğundan daha da büyütüyor. Evet şaka değil, daha çok büyütüyor 🙂 LZMA (Lempel-Ziv- Markov chain Algorithm) kullanıyor. Yani bazı dosyalarda baktınız büyütüyor, onlarda kullanmayacaksınız (zaten o dosyalarda Winrar boyutlari hic değiştirmeden arşivliyor). Yalniz kötü tarafı da yok değil. Zaten şu anda Winrar’a oranla bebek sayılacak bi durumda, gelişmesi şart. Dezavantaji ise bellek kullanımı ve zaman. Winrar’a oranla çok fazla bellek kullanıyor ve daha çok zaman harcayarak sıkıştırıyor. Yani günlük kullanımda hala Winrar kullanmak çok daha mantıklı. Yalniz oyun torrent’lerinde çok iyi sonuçları var. Bence geliştirebilirlerse biraz daha (özellikle Process and Memory management olayı çünkü Winrar yaklasik 50% işlemci ve daha az bellek kullaniyor ki Windows diğer programları çalıştırmak için fırsat bulabilsin, 7zip çalışırken msn’i açmak 7.5 dk, dün gece denedim:)) zaten Winrar 7zip’i açıyor, o yuzden uygulamaları sıkıştırmak icin kullanmayacaksanız yüklemenize bile gerek yok..

Yazıdaki karşılaştırma tablosunda bir “best” sıkıştırma (winrar icin) ve “ultra” sıkıştırma (7zip için) kullanıyorlar, daha sonra da best* dedikleri tweaked (optimize edilmiş) versiyonunu deniyorlar. Mesela zaman olayında çift çekirdekli (dual core) işlemci kullanarak işlemi 2 ye bölüyorlar ki daha hızlı olsun. Sanırım 60% filan farkediyormuş bazı durumlarda, hyperthreading bile 25% farkettirebiliyordu diye not görmüştüm. Yani olayın özü şudur; ilk baktım herkes 4.2GB civarinda koymuş bi oyunu, bazıları 4.15 GB, bazıları 4.25 GB, en fazla da o kadar farkeder zaten (içine kucuk oyunlar koyanlar oluyor). Daha sonra ise bu adamınkine baktım (skullptura) 2.2GB. Önce dedim bu sahtedir, ama en çok o indirilmiş ve mininova’da teşekkür edenler listesi 250 küsür kişi 🙂 ben de nasılsa bağlantım iyi diye indireyim bakayim dedim. Gerçekten açınca 4 küsür GB oldugunu gördüm ve artık o adamınkileri indirmeye başladim. Ama Türkiye’de olsam o bağlantıyla riske atmak istemeyebilirdim, o adamı hic denemezdim ve bu olaydan haberim olmazdi.

Not: Bu yazı misafir yazarımız Yusuf tarafından yazılmıştır.

Twitter ve Yahoo Pipes ile RSS takibini kolaylaştırmak

Ve sonunda ben de bu Twitter dalgasına takılmaya başladım. Mikro blog olarak isimlendirilen Twitter, insanların aklına gelen birkaç satırı cep telefonundan yada bilgisayarından yayınlamasından oluşuyor. Tabi, mevzu aklına gelen herşeyi yazmak olunca takip etmek istediğiniz kişilerin “şimdi starsucksda kahve içiyoruz”,”reynada çıldırıyoruz” şeklinde mesajlarıyla birlikte, bilgisinden ve deneyiminden faydalanmak istediğiniz kişilerin birden özel hayatının ortasında buluveriyorsunuz kendinizi. Geçen günler de yabancılardan bir liste oluşturup bu kişilerin twitter’larını takip etmeye çalıştım. Bu liste çoğunlukla SEO, arama motoru ve web üzerine teknolojik gelişmelerle ilgilenen kişilerden oluşuyor. Listeme ekledim ve takip etmeye başladım ama gerçekten “şimdi karnım gurulduyor”,”kulağım kaşındı” şeklinde mesajlarından gına geldi. Yahoo Pipes ve Twitter kardeşliği kullanarak bunu aşmayı hedefledim ve başardığıma inandığım için sizlerle de paylaşmak istedim.

Hedef: Twitterda takip edilen kişilerin sadece yayınladıkları linkli mesajlarını almak
Tarif:
1- Twitter’da takip edilecek kişilerin rss listesi elde edilir. Benim şu anda takip ettiğim kişiler şu şekilde:
Brian Clark – http://twitter.com/statuses/user_timeline/10367.rss
Michael Arrington – http://twitter.com/statuses/user_timeline/816653.rss
Rand Fishkin – http://twitter.com/statuses/user_timeline/6527972.rss
Pete Cashmore – http://twitter.com/statuses/user_timeline/972651.rss
Aaron Wall – http://twitter.com/statuses/user_timeline/7385622.rss
Darren Rowse – http://twitter.com/statuses/user_timeline/1143031.rss
Matt Cutts – http://twitter.com/statuses/user_timeline/3080761.rss

2- Yahoo Pipes’dan Create a Pipe diyerek yeni bir pipe oluşturuluyor. Yeni oluşturulan Pipe’ın altında, Sources kısmının altında “Fetch Feed” objesi taşınıp alana bırakılıyor. Onun altına bir Filtre objesi ve Regular Expression objesi daha ekliyoruz. Aralarındaki bağlantıyı kuruyoruz.

3- Fetch Feed objesinin içine üstteki rss’ler yerleştiriliyor.
Filtre objesine: item.description Contains http:// ekleniyor.
Regex objesine: item.description replace (http([^\n]|[^\s])+) $1 ekleniyor.

Regular expression objesine ihtiyaç duymamızın nedeni, twitter’dan rss kaynağı geldiği zaman linkler aktif değil. Linkleri kullandığınız rss okuyucusunda tıklanabilir hale getirmek için http kısmını yakalayıp, onu html ile link haline çeviriyoruz.

4- Yemeğimiz servise hazırdır, Save dediğiniz zaman verilecek linki RSS okuyucunuza ekleyip, twitter listenizdeki kişilerin sadece linkli yazılarını okumaya başlıyorsunuz.

Son halinin ekran görüntüsü şu şekilde gözükmeli:

twitter.gif

Domain yenileme ve PR güncellemesi

Bu siteyi takip ediyorsanız bu sitenin bundan önce sonofnights.com adresli siteden yayın yaptığını biliyorsunuzdur. Birkaç kez kapatma davası atlattıktan sonra en son Nova Hair ile olan kapatma davasında site kapatıldı. Kendileriyle orta yolu bulamadığımız için ben de yeni bir site açmak durumunda kaldım. 3 yıllık domaini bırakmak tabi kolay olmadı ama yayın hayatıma bu adreste de devam edebiliyorum. Bu konunun bir tarafı açmak istediğim öteki tarafı ise. SEO ve arama motoru optimizasyonu mevzularıyla uğraşıyorsanız yakın zamanda başka sitelere link sattığından şüphelenilen websitelerinin PR’larının Google tarafından düşürüldüğünü biliyorsunuzdur. Benim de başka sitelerle link değişimlerim olduğu için bundan önceki domain böyle bir filtereye takılarak PR2’ye düşmüştü. Domain ve içerik değişikliğiyle birlikte yeni PR güncellemesiyle tekrar eski PR 4 değerine geri geldiğini gördüm. Bu güncelleme sanırım birkaç gün önce gerçekleşti ve güzel de oldu 🙂

Nova Hair

Ana başlıklar:
Nova’nın ortaya çıkış hikayesini özetleyebilir misiniz?
Saç dökülmesi tedavisinde ilaç tedavisi
Saç dökülmesine karşı Kök Hücre tedavisi
Saç dökülmesine karşı Saç Ekimi
Folligraft nedir
Folligraft sağlık açısından değerlendirir misiniz?

Saç sorunları dünyanın her yerindeki birçok kişinin özgüvenini ve dolayısıyla yaşamını önemli ölçüde etkilemekte. Bu kişileri yakından ilgilendireceğini düşündüğüm, kişiye özel çözüm alternatifleri üreten bir teknik Folligraft. Konu ile ilgili bilgileri kaynağından öğrenmek amacıyla, saç sektöründe dünyanın bir numarası kabul edilen Amerika merkezli On Rite firması ile çalışan Nova Saç Sistemleri Ltd. Şti. kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Ertaç Şensoy ile görüştüm. Verdiği bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum…

“ABD saç sektörüyle ilgili teknolojik gelişmelerde bir numara. Kendime şunu söyledim, “ Bu sektörde faaliyet göstereceksem kesinlikle bu alanda isim yapmış en önemli firmalarla çalışmalıyım.” Sektördeki yenilikleri takip etmek için sürekli dünyayı dolaştım, seminerlere , konferanslara katıldım.
Çalışmalarımı ABD merkezli şirketler üzerinden yürüttüm. Maalesef bugün ülkemizde bu alanda faaliyet gösteren şirketlerin tamamına yakını ucuz iş gücü,düşük maliyeti nedeniyle kalite kontrol sisteminin olmadığı uzak doğu şirketleriyle çalışmaktadırlar.Ben bu nedenle saçlarıyla ilgili sorun yaşayan vatandaşlarımıza problemlerine çözüm ararken detaylı bir araştırma yapmalarını öneririm.’’

“NOVA olarak bizim amacımız saç problemi yaşayan herkese alternatif çözüm önerilerini sunarken yaptığımız işin kalitesini fark etmelerini sağlamaktır. İster telefon isterse internet üzerinden olsun, bizimle irtibata geçen tüm müşterilerimize aynı hassasiyet çerçevesinde gerekli bilgi aktarımında bulunuyoruz. Personelimiz verdiğimiz hizmette maksimum kaliteyi hedefleyen ,alanında uzman kişilerden oluşmaktadır.’’

“NOVAHAIR olarak biz Amerika’daki üst düzey firmaların kullandıkları ürün ve teknikleri birebir uygulamaktayız. Müşterilerimiz yurtdışına gittiklerinde çoğu kez NOVA’nın kalite farkını birebir görmektedirler. NOVA’yı diğerlerinden ayıran en önemli özellik; basit bir internet aramasında bile ‘Folligraft’ yöntemi uygulayan dünyaca ünlü büyük firmalar arasında oluşumuzdur. Bilginin bu denli hızlı dolaştığı bir dünyada insanları aldatmak mümkün değildir. Farklı isimler altında şunu bunu yapıyoruz diyen firmaların adı geçen ürünlerinin kalitesini anlatmak için internette sorgulamak yeterlidir.Gerçekten marka ve uluslar arası uygulayıcı firma referansları çok önemlidir,bunlara dikkat etmek gerektiğine inanıyorum.’’

Nova’nın ortaya çıkış hikayesini özetleyebilir misiniz?
Nova’nın hikayesi aslında bir bakıma benim hayat hikayemdir. Yıllardır saç sorunumla ilgili araştırmalar yapıyordum. Denediğim tüm solüsyonların ve saç ekim uygulamalarının yetersizliğine bizzat şahit oldum.1991 yılında,sonraları satış pazarlama departmanlığını da yönettiğim şirket aracılığıyla kendim için bir saç siparişi verdim.Bu süreç benim Türkiye’deki saç sektöründeki yetersizlikleri,acemilikleri görmeme olanak sağladı.Bu dönem de hem yönetici hem de saç kullanıcısı biri olarak sektörün merkezi Amerika’da uygulanmakta olan yüksek teknolojiyi yerinde görmek için bu ülkeye gittim;sektörün lider kuruluşlarından On-Rite Co,Inc.’in sahibi Andrew Wrıght ile Florida’da bir araya geldim.Karşılıklı değerlendirmeler neticesinde 1997 yılında Nova-Onrite ortaklığı kuruldu.Bu bir nevi Türkiye’de profesyonel saç sektörünün de miladıdır.Andrew Wrıght ile çalışmaya başladıktan sonra 1991’den beri uyguladığım her şeyi çöpe attım diyebilirim.

Saç sektöründe dünyada gelinen nokta nedir?
Bu sorunuza birkaç başlık altında cevap verebilirim:
İlaç tedavisi;
Tüm dünyada kullanılan ve ağız yoluyla alınan Propecia denilen bir ilaç tedavide kullanılır ve 1 mg’lık haplar şeklinde satılır.Propecia bizde reçetesiz olarak satılsa da ABD gibi birçok ülkede reçeteyle satılmaktadır. Propecia’da en sık rastlanan yan etkiler ilacı kullanan erkeklerde cinsel arzularda ya da sperm sayısında azalma görülmüş olmasıdır.

Kök Hücre Tedavisi;
Kalıtsal saç dökülmesinden kaynaklanan kelliğin sebebi son yıllara kadar pek bilinmediği için kelliğe karşı etkili bir çözüm bulunamamıştı. Ancak ‘’Dökülen saçlar tekrar çıkacak mı?’’ sorusu her zaman gündemdeki yerini koruyor.Yapılan araştırmalar,kalıtsal kellerin kafa derisindeki yağ tabakasının inceldiğini gösteriyor.Ama var olan yağ tabakasının içerisinde hala kök hücrelerinin bulunması kalıtsal nedenlerden dolayı oluşan kelliğin tedavisinde büyük umutlar vaat ediyor.Eğer saçsız bölgelerdeki yağ dokusu içerisinde bulunan kök hücrelerin tekrar sinyal göndermesi başarılabilir.Ve saç folikülü ile tekrar temasa geçmesi sağlanabilirse saç olmayan bölgelerde yeniden saç çıkması olanaklı hale gelebilecek ancak bu tedaviyle ilgili bazı uyarılar da yapılıyor.Örneğin; Harward üniversitesinden doktor George Dally bu tedaviyi çoğunlukla yanlış kullanıyor.Henüz deneyleri bile tamamlanmadı diyerek tedavinin ölüme bile yol açabileceğine dikkat çekmiştir.

Saç Ekimi;
Saç ekimi cerrahi bir işlem olduğu için ameliyat olarak nitelendirilebilir. Saçı dökülen herkese kalıcı bir kıl alanı varsa saç ekimi yapılabilir. Sağlıklı bir insanın başında 110 binle 130 bin tel arası saç bulunur. Tepesindeki saçlarını kaybetmiş bir insanda yaklaşık 50-60 bin saç teli eksiktir.Kim ne derse desin kalan saçlarınızdan aktarılabilecek saç teli sayısı 10.000 ‘ni geçmez.FUE yöntemiyle göğüs sırt ve diğer bölgelerden kıl aktarımı yapılmaktadır ancak tüm saç ekimcilerinde inkar edemeyeceği gibi bu kıllar hiç bir zaman baştaki saçla aynı özellikte değildir.Ayrıca hiç saçı olmayanlara veya az saçı olanlara saç ekimi hiçbir şekilde yapılmamaktadır.

Ek Saç (Saç Protezi.peruk vb.)
Tamamen estetiğe dayalı yöntemlerdir.Saç olmayan bölgelerde suni veya insan saçlarından oluşan materyallerin o bölgeye çeşitli şekillerde tutturulma işlemidir.Bu uygulamada zaman zaman güzel sonuçlar alınıyorsa da doğallık ve uygulamalar yönünden ciddi sıkıntılar yaşanabilmektedir.

Peki sizin uyguladığınız Folligraft tekniği nedir? Her saç tipine uygulanabiliyor mu ,uygulama sonrası süreç nasıl işliyor,kısa başlıklar halinde açıklar mısınız?
Folligraft; bugüne kadar duyduğunuz yada bildiğiniz yöntemlerden çok farklı ameliyatsız, ağrısız,tamamen kozmetik bir yöntemdir.Son derece pratik bir çözümdür.Öncelikle uzmanlarımız tarafından saç problemi olan bölgenin kalıbı çıkartılır.Bu kalıp alınan saç örneği ile birlikte ,Amerika’nın önde gelen saç üretim firmaları olan ve Folligraft saç sisteminin de yaratıcısı On-Rite’a gönderilir.Orada yaklaşık 8 hafta içinde büyük bir titizlikle hazırlanan saçlar kurumumuza gelir ve yine aynı titizlikle ekibimiz tarafından medikal solüsyonlarla sorunlu bölgeye uygulanır. Ardından mevcut saçlarla birlikte kesim işlemi gerçekleştirilir. İstenilen şekil verildikten sonra müşteri yeni saçlarına ve önceki doğal görünümüne kavuşmuş olur.Müşterilerimiz uygulamadan sonra saçlarını rahatlıkla geriye tarayabilecek saçlarına sonsuz model özgürlüğü verebilecek,yüzebilecek,her türlü sporu yapabilicek ve tüm sosyal hayatlarını eskisinden çok daha fazla renklendirebilecektir.

Folligraft tekniğini sağlık açısından değerlendirir misiniz?
Folligraft sisteminin alt yapısı insan derisini andıran görünümüyle son derece incedir aynı zamanda gözenekli yapısı sayesinde %100 hava ve su geçirme özelliği taşır. Ayrıca İstanbul,Ankara ve İzmir şubelerimizde sadece genetik ya da stres sonucu dökülen saçlar dışında birçok tanınmış doktorların da desteğiyle TOURMALİNE adı verdiğimiz kemoterapi gören hastalar için özel tasarlanmış sistemimizi de uygulamaktayız. Bu konuda mütevazi olamayacağım, bu sistem tek kelimeyle yüzyılın icadıdır diyebilirim. Bu sistemi Türkiye’de yapan tek firma biz olduğumuz için taklitlerimizin zamanla elenmesiyle sektörde hala bir numara olarak hizmet vermekteyiz. Aslına bakarsanız işin ticari boyutu bir tarafa özellikle kemoterapi gören müşterilerimizin yüzündeki ifadeyi görmek,o memnuniyeti hissetmek her şeye bedel oluyor.

Sizin uygulamalarınız diğerlerinden ayıran faktör nelerdir?
-Cerrahi müdahalelerde oluşabilecek riskler yoktur.
-Ağrı yok,sızı yok,ameliyat yok en güzeli de beklemek yok.
-Uygulamalarımız kişiye özeldir.
-Müdahale yapılmadan önce müşterilerimize saç sorunlarıyla ilgili danışmanlık hizmeti veririz.
-Kadromuz alanlarıyla ilgili ABD’de eğitim almış sertifika sahibi uzmanlardan oluşmaktadır.
-Kullandığımız ürünlerin tamamı ABD’den özel olarak getirtilmektedir.

Sizce bu alanda hizmet veren şirketler teknik alt yapı, uzmanlık vs gibi konularda yeterli donanıma sahip mi?
Her sektörde olduğu gibi bizim sektörde de maalesef birçok kurum söylediğiniz başlıklar etrafında değerlendirilebilecek konumda bile değildir. Her şeyden önce uygulama ekibi en az on yıllık tecrübeye sahip uzmanlardan oluşmalıdır. Ayrıca kullanılan ürünlerin tamamı profesyonel üreticilerden temin edilmelidir. Zaten dünyada bu malzemeleri üreten firmaların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor, birçok kurum zaten bu üretici firmalarla iletişim kurabilecek ,ticari anlaşmalar yapabilecek bilgi,birikim ve güvenilirlikten uzaktır.Nova ‘yı diğerlerinden ayıran en önemli özellik;basit bir internet aramasında bile ‘Folligraft ‘ yöntemini uygulayan dünyaca ünlü büyük firmalar arasında oluşumuzdur.Bilginin bu denli hızlı dolaştığı bir dünyada insanları aldatmak mümkün değildir.Farklı isimler altında şunu bunu yapıyoruz diyen firmaların adı geçen ürünlerinin kalitesini anlamak için internette sorgulamak yeterlidir.Gerçekten marka ve uluslar arası uygulayıcı firma referansları çok önemlidir,bunlara dikkat etmek gerektiğine inanıyorum.

Saçla ilgili sorunu olan bir kişi çözüm arayışında sizce nasıl bir yol izlemelidir, nelere dikkat etmelidir?
Her şeyden önce iletişime geçtikleri kurumun yurt dışında hangi kurumlarla çalıştıkları hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. Hatta gerektiğinde yurtdışındaki firmalayla irtibata geçilmeli, gerçekten Türkiye’de böyle bir şirkette çalışıp çalışmadıkları teyit edilmelidir. Müşteri bir sorunla karşılaşırsa muhatap alabileceği ciddi kurumlar olduğundan emin olmalıdır.Bizim bu konuda kendimize olan güvenimiz tamdır,herkes araştırabilir On-Rite firmasını.Gerektiğinde irtibata geçip burada yaptığımız uygulamalar hakkında bilgi alabilirler. Firmaların kullanıcı referanslarını teyit ederek incelesinler.Nova’nın müşterilerinin önemli bir kısmı toplumun gözü önünde olan insanlardır.

Google Ofisleri

Sitenin kontrol panelinde temizlik yaparken bu yazıyı tasarı olarak kaydedilmiş buldum, yayınladığımı düşünüyordum ama yayınlamamışım. Eski bir haber ama yine de ilginç olması nedeniyle yayınlıyorum.

Dünya devlerinden Google’ın çalışanları için hem rahat hem de komforlu bir çalışma ortamı hazırladığı söylenir. Ben de nette dolaşırken google ofislerinden çekilmiş resimlerin olduğu bir siteye rastgeldim ve buraya eklemeye karar verdim.

Google New York

Google China

Googleplex

Acısıyla tatlısıyla 3 yıl

3 yıl önce bu siteyi kendi halimde karaladığım birkaç notu yayınlamak için açmıştım. Bi de kendi adıma bir domain olsun, email almak için kullanırım gibi düşüncelerim vardı ama sonrasında “blog” denilen bir dünya ile tanışıp “rss” denilen bir okuma biçiminden haberdar oldum. Bu nokta gerçekten internete bakış açımı değiştirdi ve geliştirdi. Artık kendi istediklerimi okuyor ve daha güzeli hiçbir efor sarfetmeden yeniliklerden haberdar ediliyordum. Bardağın dolması ve damlaması gibi bir noktada yazı yazma isteği, okuduklarınızı başka kimselerle paylaşma arzusu ile blog yazmaya başladım. Google analytics’ten bugün şöyle geriye doğru bir bakıyım dediğimde aslında güzel birşeyler olduğunu, takip edilmek, yazdıklarımın düşünen zihinlerde birkaç nokta ve virgül oluşturduğunu hissetmek gerçekten insanı mutlu eden birşey. Bu süre zarfında beni mahkemeye vermekle tehdit eden “gazeteci yazarlar”, bazı dini liderler ve en sonuncusu bir protez saç firması. Diğerlerinin yapamadığını başaran protez saç firması mahkemeden karar çıkartıp siteyi 6 ay gibi bir süre kapattırdı ve aleyhimde 10 milyarlık manevi tazminat davası açtı. Bu dava halen sürüyor ve hangi süreçte olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yok. Ama sağlık olsun, özgür olmak Türkiye gibi mafya cenneti bir ülkede 10 milyar ile satın alınması gereken birşeyse, onu da veririz. Şeriatın kestiği parmak acımaz ama Fransız basması bir hukuk sisteminin, Kenan Evren tokmaklı bir anayasanın kestiği parmak çok acır. Çünkü haksızdır, adaletsizdir, kanunsuzdur ama sağlık olsun.

Velhasıl bu kadar martavaldan sonra 2006’nın martından 2009’un ocağına kadar siteyi ziyaret edenlerin sayısını buradan sizlerle paylaşmak istedim. Bunu yayınlarken “bakıııın ne kadar ünlüyüm” şeklinde bir mağrurlanmadan çok bu siteyi takip eden “size” yalnız değilsiniz mesajını vermek istedim.

1,179,855 kişi ziyaret etti
1,490,439 toplam ziyaret sayısı
1,179,855 mutlak tekil ziyaretçi sayısı

Sitede Yayınlanan Yazıları Email ile alanlar

Sanırım “yurdum insanı” tarzında bir durum başıma gelmeye başladı son haftalarda. “Arkadaş bana niye email atıyorsun, başımın belası mısın” diye emailde kükreyen tipler türedi. Aylardan bir ay, günlerden bir gün bu siteye girip; yaw site ilginç, yazılar enteresan, bi de çocuk amerikadayım diyo hadi sağ taraftan “yazılar emailime gelsin” kısmından emailimi yazıyım diyen arkadaşlar var. Ondan sonra bu arkadaşlar, “benim emailimi nerden buldun bilmiyorum ama bana email gönderme arkadaş, seni okumak istemiyorum” diye emailler atmaya başladılar. Bana attıkları emaillerin en altında:

You are subscribed to email updates from Amerika’dan Türkiye’ye Fikir İhracatı
To stop receiving these emails, you may unsubscribe now.

Türkçe meali:
Siz bu “Amerika’dan Türkiye’ye Fikir İhracatı” adlı siteye KENDİ isteğiniz, arzunuz, iştiyakiniz ile kaydolmuşsunuz onun için de emailler alıyorsunuz.
Bu emailleri durdurmak için “UNSUBSCRIBE NOW” linkine tıklayın yazıyor.

Bu yurdum insanı arkadaşlar bunu anlamadıkları gibi dönüp bi de bana onlara çöp email gönderiyormuşum gibi emailler atmaya başladı. Halbuki bu siteden email aldıklarından bile haberim yok.

Bu yazıyı email olarak alan, listeye zorla eklendiğini düşünen ve kocaman kocaman harflerle kükreyen vatandaşlara duyurulur…

Google Adsense Reklamlarını Farklı Ülkelere göre Görüntülemek

Websitenizde Google Adsense reklamları yayınlıyorsunuz ve farklı ülkelerden giren ziyaretçilere nasıl bir içerik sunulacağını öğrenmek istiyorsanız, Google Competitive Ad Filter sayfasına bakmalısınız. Competitive Ad Filter’in türkçesi Rakip Reklamları Filterelemek. Eğer yayıncıysanız sitenizde kimlere nasıl içerik gösterildiğinden hiç emin olamıyorsunuz. Bilhassa politik veya dini tandanslı site yayınlıyorsanız ve sitenizde hassas konularda ve ideolojinize ters reklamların yayınlanmasına önceden mani olmak istiyorsanız bu eklenti çok faydalı. Competitive Ad Filter (Rakip Reklam Filtresi) çok iyi ama sadece Internet Explorer ile kullanılabiliyor. Verdikleri registry dosyasını çalıştırdıktan sonra yapmanız gerekenler:

  1. Web sayfanızda veya reklamlarını görüntelemek istediğiniz herhangi bir sitede sağ tıklayın
  2. Google Adsense Preview Tool’a tıklayın
  3. Örneğin Almanyadan giren ziyaretçiler hangi reklamları görür diye merak ediyorsanız Choose Options’a tıklayın ve Geo-target kısmından Germany seçin, eğer Auto bırakırsanız o anda girdiğiniz ülkeye ve bölgeye göre reklamlar çıkacaktır
  4. Eğer bazı reklamları Google Reklam Filtersi tarafından engellemek istiyorsanız, beğenmediğiniz reklamları seçip ‘Show Selected URLs’ demeniz gerekiyor. Karşınıza o sitelerin esas linkleri çıkacaktır.
  5. Örneğin ben Hedef kesim olarak Türkiyeyi seçtiğim zaman altta verdiğim ekran görüntüsündeki gibi bir sonuç alıyorum:
    adsense-preview.jpg

    Adsense Filter

3G nedir? Türkcell 3G Açıklaması

Son birkaç haftadır dikkat ederseniz 3G konusunda sitede baya bir yazı yazdım. Bunun en büyük sebebi, 3G Türkiyede yaygınlaşmaya başladığı zaman interneti kullanış tarzımızda büyük değişikliklere sebep olacak olması ve şu anda Türkiyede bu teknoloji henüz pratik olarak kullanılamazken Amerikada bunu aktif olarak test edebilme imkanımın buluması. Bunun yanında 3G’nin öneminden ötürü Google bile arama motoru piyasanın geleceğinin mobil yazılımlarda olduğu ön görüsünü yapıp, cep telefonu işletim sistemi yazacak kadar ileri gitmesi. Bundan dolayı bu sitede Türkiyede ve Amerikada 3G ile ilgili gelişmeleri yayınlamaya devam edeceğim. Bunlardan bir tanesi de Turkcell’in ihaleyi almasının akabinde yayınladığı 3G açıklaması:

3G (Üçüncü Nesil) cep telefonu lisans ihalesinde A tipi lisans kullanma hakkını 358 milyon Euro teklif ile Turkcell kazandı. B tipi lisansa Vodafone ve Avea tarafından 250’şer milyon Euro teklif verilmesinin ardından gerçekleştirilen kura çekiminde şanslı taraf Vodafone oldu. C tipi lisans ise 214 milyon Euro veren Avea’nın oldu.

3G nedir?
3G, üçüncü nesil kablosuz telefon teknolojisine verilen genel addır. 3G sistemleri ile 2Mbps hıza ve bir sonraki teknolojiyi oluşturan HSDPA’de (High Speed Downlink Packet Access -3.5G) 14 Mbps veri iletim hızlarına teorik olarak ulaşılabiliyor. Bu yüksek hız, alışılan bilgiye erişim kavramına yeni bir boyut getiriyor. Mobil ortamda görüntülü telefon hizmetleri, e-posta alıp gönderme, bankacılık hizmetleri, yüksek hızlarda internet erişimi, etkileşimli oyunlar, canlı radyo TV yayınlarına erişim gibi pek çok hizmetler, 3G mobil terminal cihazları tarafından rahatlıkla sağlanabiliyor. Abonelerin bu hizmetleri alabilmesi için 3G sistemine uyumlu cep telefonları kullanmaları gerekiyor.

Uçak bileti almadan önce bu yazıya bir göz atın

Türkiyeden yurtdışına veya yurtdışından Türkiyeye bilet almadan önce http://www.farecompare.com bu siteye bakmalısınız. İnternetten uçak bileti mi alınır? Veya ben ne anlarım bu işten demeyin. Bu sitenin amacı bizim gibi müşterilerin uçak bileti fiyatlarının raiçlerini öğrenmemizi, hangi tarihlerde en ucuza gidebileceğimizi öğrenmemizi sağlıyor. Sağladığı avantajlar madde madde şu şekilde:

  • Türkiye’ye Amerikadan Haziran ayında seyahat etmek istiyorsunuz. Henüz iş yerinizden izin bişey almadınız ama çocukların okulunun bitiş tarihi belli. farecompare.com sitesine girdiğiniz zaman tek yapmanız gereken Amerika’da hangi şehirdeyseniz onun adını ve örneğin İstanbul – Ankara yazmanız. Doldurmanız gereken kısımlar:
    From (Nereden): Dallas-Fort Worth, TX (DFW)
    To (Nereye): Istanbul, TR (IST)
    Passenger (Yolcu sayısı): 1

    Nereden nereye kaç kişiyle gittiğiniz bilgilerini doldurduktan sonra, Departing (yola çıkış tarihi) ve Returning (geri geliş) tarihleri kalıyor. Oraya gelmeden önce sağ tarafta çıkan ve alta eklediğim istatistiki bilgilere dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada Price Range yani fiyat aralığı belirtilerek en yüksek ve en düşük satılan bilet fiyatlarınızı görmeniz mümkün. En ucuz bulunan $752 uçak bileti, CVG denilen bir uçuşla bağlantılı uçuyor ve 7 gün önce satın alındığı zaman bulunan bir fiyat.

    Price Range
    $752 – $2740
    Lowest Price Shown is for
    » Dallas-Fort Worth, TX to Istanbul, TR
    » Connecting Flight via CVG
    » 7 Day Advance Purchase
    » Coach Cabin

    Yukarda bahsettiğimiz bilgi almaya devam ediyoruz. Departing kısmından örneğin Mayıs ayını seçtiğiniz zaman alttaki gibi bir görüntü çıkıyor karşınıza:

    departing.jpg

    Haziran ayını seçtiğiniz zaman fiyatlar adeta fırlıyor:

    departing-1.jpg

    Burda dikkatinizi çekmek istediğim nokta, bu siteyi kullanarak kendin pişir kendin ye yapabilirsiniz. Örneğin Almanya’dan Türkiye’ye ucuz uçak bileti arıyorsunuz. Bu siteye girip geliş şehrinizi seçip varmak istediğiniz yer olarak da İstanbul’u seçerek piyasada dolaşan en ucuz uçak bileti fiyatlarını görebilirsiniz. Bunları alabilir misiniz? Farecompare sitesi bunların satışını yapmıyor onun için garanti de vermiyorlar.

  • Gidiş ve dönüş tarihlerinize karar vermenize yardım etmenin yanında, bu işin ticaretini yapan, ucuz uçak bileti satan firmalara yönlendirmek suretiyle beğendiğiniz fiyatlardaki biletleri satın almanızı sağlıyorlar. İlişkide oldukları siteler genel olarak Kayak, Hotwire, Orbitz, Southwest airlines şeklinde gidiyor.
  • Amerikada yaşıyorsanız biliyorsunuzdur, şu sıralar amerikada şehirlerarası uçuşlarda acaip bagaj masrafları çıkarttılar. Bir bagajla uçarsanız bişey yok, ikinci bagaja 20 dolar, üçüncü bagaja 50 dolar ödemeniz gerekiyor. Veyahut, uçakta bişey içerseniz onun parasını vermeniz gerekiyor. Bu tür bilgileri devamlı güncellemek suretiyle, son kullanıcıların bilgi kaynağı oluyorlar.

SEO çılgınlığı ve bounce rate

SEO (Arama motoru optimizasyonu) tabiri internet siteleriyle uğraşmıyorsanız yabancı bir tabirdir. Site içeriklerinin hem ziyaretçiye hem de arama motorlarına göre tasarlanıp daha fazla izlenim almasını sağlamayı hedeflenmesi diyebiliriz. Tabi şu anda yapılan ve doğruduğu sonuçlarıyla ortaya çıkan durum KİRLİLİK.

Örneğin geçenlerde Yaprak Dökümü dizisinin yeni bölümünü google’da aratıyorum. Çıkan ilk 15-20 tane site tamamen elle doldurulmuş, linklerle öldürülmüş ve optimize edilecek diye canı çıkartılmış. Peki bunca emek karşılığında ben ne yaptım? Siteye girdim ve çıkmak için 2 saniye bakmam yeterli oldu. Google Analytics ve diğer istatistik sistemlerinden o gün sitesine kaç ziyaretçi gelmiş diye okuyan webmaster 3 bin, 5 bin gibi bir rakam gördü. Çünkü raporda baktığı kolon ziyaretçi sayısı, “bounce rate” değil. Arama motoru optimizasyonunu herkes yaptığı için ve “hepsi bana gelsin” şeklinde bir halde, işi gücü optimizasyon olan cahil tiplerden dolayı artık arama motorlarında aradığımızı bulamaz hale geldik.

Bounce rate diye ifade edilen kavram benim siteye girip çıkmamla oluşan dalgayı ifade ediyor. Bounce rate’in yüksek olduğu bir site isterse günde 15000 ziyaretçi alsın, bunun site sahibine hiçbir faydası olmadığı gibi zararı var. Çünkü hosting sağlayıcısı benim bu giriş çıkışımı “aa geçiyordum uğradım şeklinde” algılamaz, içeriği benim içinde sunmak için hazırlar. Tabi bu hem performans hem de bandwidth olarak geri döner.

Buna benzer bir durumla karşılaşan bir blog yazarının yazısını okudum geçen günlerde ama uzun araştırmalarıma rağmen o sayfayı tekrar bulamadım. Kendisi ortalıkta bulabildiği ne kadar şarkıcı, türkücü, albüm, telefon markası, kıl tüy varsa herşeyi bir araya koymuş. Buna benzer bir diğer blog da http://blog.wolkanca.com/ Volkan kardeşimle msnde tanışdık görüştük birkaç defa ama blogunu baştan okuyabilirken sonradan çivisi çıktı. Günde 10 taneye yakın yazı ama toplasan 1 tane yazı etmez hale geldi. Kaliteden çok amaç ziyaretçi ve sayı haline geldi. Peki buna sebep olan nedir? 10 bin ziyaretçi alsam, bunlardan 500 tane klik alsam, google adsenseten aylık 400-500 YTL para gelir. Peki ne kadar gerçekçi bu rakamlar? Siteyi ziyaret eden sayısı arttıkça reklamlara tıklayan kişi sayısı artıyor orası doğru. Peki bu yazılan içeriğin ticari kaygılarla yapılmış birçok ürün gibi olmasından ne farkı oluyor? Neredeyse 0.

Bana göre sitenin ziyaretçi sayısının yüksek olması güzel birşey. Ama bounce rate’in düşük olması, yazılanların okunması, insanlara faydalı olmak bilhassa Türkiye gibi eğitime çok ihtiyacı olan bir ülke için daha önemli diye düşünüyorum. Bu yazılar arama motorlarına göre optimize edilmesin demek değil ama afedersiniz ota boka optimizasyon yapıldığı zaman, rastgele arama motorlarında ilk 10da çıktığınız zaman, siteye ziyaretçilerin hücum etmesini ve serverın bazı yerlerde göçmesine sebep oluyor.

3G İnternet Mayısta Türkiyeye geliyor

Milliyet gazetesinin verdiği haberde, Galip Zerey ile yapılan röportajda 3G internetin 2009 mayısta Türkiyeye geliceğini ifade etti.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu İkinci Başkanı Galip Zerey, Üçüncü Nesil Mobil İletişim Sistemleri (3G) üyeliği için abone merkezlerine hemen gitmeye gerek olmadığını, bunun belli bir zamana yayılacağını belirterek, ”Nüfusu bin ve üzeri olan yerler, 10. yıl sonunda aşamalı olarak 3G ile kapsanmış olacak” dedi.

AA muhabirine bilgi veren Zerey, 3G’nin 2009 Mayısta kullanılmaya başlanmasının hedeflendiğini hatırlattı. Operatörlerle imzalanan imtiyaz sözleşme taslaklarının Danıştay’a gönderildiğini bildiren Zerey, sözleşmelerin imzalanmasının ardından operatörleri cihazları ithal etmeleri ve sistemlerini kurmaları için 3 aylık bir süre tanındığını belirtti.

Yasaya göre, 3G’yi kullanmak isteyenlerin abone merkezlerine giderek işlem yapmaları gerektiğini belirten Zerey, ancak BTK’nın uygulamayı daha kolay hale getirmek için çalışma yaptığını söyledi. Zerey, ”Abone merkezlerine hemen gitmek gerekmeyecek, zamana yayılacak. Aboneler SMS’le üye olabilecek, ‘6 ay içinde abone merkezlerine uğrayın’ denilecek. 3G’yi hemen kullanmaya başlayacaklar. Zorlayıcı değil, kolaylaştırıcı olması için çalışıyoruz. Kanuna uygun olarak ıslak imza da alınacak ama hemen değil” dedi.

3G imtiyaz sözleşme taslaklarında kapsama alanına ilişkin düzenlemelere yer verildiğine dikkati çeken Zerey, ”Nüfusu bin ve üzeri olan yerler, 10. yıl sonunda aşamalı olarak 3G ile kapsanmış olacak” dedi. Zerey, 2G’nin imtiyaz sözleşmesinde kapsama alanına ilişkin bir düzenleme olmadığını, bu nedenle operatörlerle yürütülen iyi ilişkiler çerçevesinde kapsama alanının genişletildiğini vurguladı.

3G imtiyaz sözleşme taslaklarında yer alan bir başka düzenlemeye göre de her operatörün aşamalı olarak 500 Türk mühendisi çalıştırma zorunluluğu bulunduğunu ifade eden Zerey, bunun, 1500 Türk mühendise yeni iş imkanı demek olduğunu kaydetti. Zerey, operatörlerin cihazları belli oranda Türk üreticilerden almaları zorunluluğu da bulunduğunu da dile getirerek, uygulamanın dünyada örneği olmadığını söyledi. İmtiyaz sözleşmesinin imzalanmasının ardından iletişim sektöründe hareketlilik beklediklerini anlatan Zerey, 3G’nin küresel kriz ortamında önemli ekonomiye önemli katkı sağlayacağını belirtti.

Şu anda mobil iletişimde data kullanımının çok az olduğunu anlatan Zerey, ”2G’nin hızı çok yavaş olduğunu için insanlar data göndermekte çok zorluk çekiyorlar. Bazen datanın yarısı gidiyor, yarısı gitmiyor. Gittiğinden emin olamıyorsunuz, kalitesi düşük oluyor. 2G’de data kullanımı sese göre oldukça az. 3G’de data kullanımının sese göre fazla olacağını düşünüyoruz” diye konuştu.

css.php