İçeriğe atla

Carry Trade

Carry Trade; düşük faiz getiren bir para biriminden borçlanıp, bu parayı yüksek faiz getiren başka bir para birimine yatırmaktır. Örnek verelim; 1 Milyon Japon Yeni borç alırsınız ve bu parayla Amerikan Hazine Bonosu satın alırsınız. Japon bonosu %0,5 faiz veriyor buna karşılık Amerika bonosu %5 faiz veriyor. Kârınız %4,5.Hele bir de Amerika bonosundan daha yüksek faiz veren ülkelerin bonolarını aldığınızı düşünürseniz ki özellikle Türkiye’de bono faizleri %18’lerde bir seviyede, o zaman kârınız gerçekten çok yüksek bir seviyeye ulaşabilmektedir.

Carry trade piyasalarda genelde yen üzerinden yapılmaktadır. Çünkü faizlerin bilindiği üzere çok düşük olması, Japon Merkez Bankası’nın içinde bulunduğu deflasyondan çıkamaması ve faiz artışı için henüz bir belirti göstermemesi carry trade piyasalarda borçlanmanın yen’den yana olmasını sağlıyor. Fakat Japon Merkez Bankası’ndan gelebilecek herhangi bir faiz artırımı ciddi para akımlarına neden olabilir. Bu yüzden tüm dünya Japon piyasalarına gözlerini dikmiş ve o piyasadaki en ufak hareketleri izlemektedir.

Carry trade yöntemi aslına bakarsanız büyük riskleri de beraberinde getirmektedir. Takip edilmesi gereken iki önemli nokta bulunmakta. Birincisi borçlanılan ülkedeki faizler, ikincisi ise yatırım yapılan ülkedeki faizler.Borç alınan ülkedeki faiz artırımı yatırımcıyı büyük zararlara sokabilir.Borç aldığınız zamandaki faizden daha yüksek bir faizle geri ödemek zorunda kalırsınız. Carry trade piyasasında yüz milyar dolarların döndüğünü de hesaba katarsak, piyasalarda büyük risk dönmekte olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türkiye yüksek faiz veren ülkelerin başında gelmekte. Bu da carry trade stratejisini benimseyen yatırımcıların en çok rağbet gösterdiği ülkeler konumuna taşıyor Türkiye’yi. Carry trade yönteminin bir ülke ekonomisi için yararı çok ama bu yararına karşılık riski de bir o kadar fazla.Bu yöntemle hazine bonosu satın alınan ülkeye büyük miktarda sıcak para girişi söz konusu olmaktadır. Gelen bu sıcak para ülke ekonomisine katkı sağlayıp, cari açığın dengelenmesine yarar sağlamaktadır. Fakat borç alınan ülkedeki bir faiz artışı ya da yatırım yapılan ülkedeki faiz düşüşü paranın geri çekilmesine neden olur.Bu da yatırım yapılan ülkeden büyük miktarda sıcak paranın çıkması demektir.Büyük miktarda paranın çıkışı da tüm hesapları, dengeleri alt üst edecektir.Bu o ülkenin para biriminin çöküşüne sebep olur.

Türkiye’de carry trade ile gelen sıcak para ekonominin düzelmesinde gizli kahraman rolü üstlenmekte. İstikrarın sağlamasında, ekonominin büyümesinde, ülkenin gelişmesinde önemli katkıları bulunmakta. Fakat bu yolla Türkiye’nin kaynaklarının dışarı gitmesinin önüne geçilmesi gerekmekte. Merkez Bankasının ileride bu riski azaltacak ciddi adımlar atması gerekiyor.

Adem Taşdan 😉

Subprime Mortgage ve Kriz..

Neden Mortgage almamalısınız?

Dünya ekonomisi Amerika’dan gelen dalgalanmalarla sarsılıp duruyor bugünlerde. Peki nedir bu dalgalanmalar ve bu dalgalanmaların özünde ne var. Karadenizin meşhur dalgalarını bile geride bıraktı bu dalgalanmalar. Karadenizin dalgaları sadece kıyı etkiliyor ama malesef Amerika gibi büyük bir gücün yarattığı dalgalar tüm dünyayı etkiliyor.

“Mortgage” diyerek söze gireyim efendim. Nedir bu mortage?
Mortgage sistemi; Amerika’da yıllardır uygulanmasına karşın 21.02.2007 tarihli TBMM oturumunda yasallaşan, kira öder gibi konut kredisi ödenerek ev sahibi olunan bir sistemdir.

ABD’de mortgage kredilerinin toplamı 10 trilyon dolar civarındadır. Bu 10 trilyonun yaklaşık 3,5 – 4 trilyon doları değişken faizli kredidir. Prime Mortgage ve Subprime Mortgage kredileri olarak ikiye ayrılıyor.

Nedir bunlar?
Prime Mortgage kredisi; kredi geçmişi temiz, daha önceki kredi alımlarında ödeme zorluğu çekmemiş ve daha önce sorun yaratmamış kişilere verilen kredidir.
Subprime Mortgage; kredi geçmişi temiz olmayan,daha önceki kredilerinde ödeme zorluğu çekmiş yada ödememe riski olan kişilere normalden daha yüksek faizle verilen kredilerdir.

Bu subprime mortgage kredileri 2000’li yıllarda faizlerin düşük olduğu bir dönemde, likitidenin de çok olması nedeniyle Amerikan bankaları tarafından tabiri caizse her önünge gelene verildi. Bankalar bu alacaklarını teminat göstererek tahvil çıkartıp iskonto ile satışa sundular. Bu fonların faizleri diğer enstrumanlardan daha yüksek. Hedge fon dediğimiz riski de getirisi de yüksek olan bu fonlar yatırımcılar tarafından satın alındı.

Peki sorun ne?
Sorun şu… 2000’li yıllarda verilen kredilerin vade süreleri yaklaştı fakat riskli kredi alıcıları gerekli geri ödemeyi yapamadılar. Bu yüzden mortgage ile aldıkları evi satışa çıkardılar. Bu sayede mortgage ödemeleri evden çıktıkları için duracaktı ve sattıkları evden elde ettikleri para ile de krediyi kapatacaklardı. Bunlar gibi birçok kredi alıcısı aynı yolu izleyince yani mevcut evlerini satışa çıkardıkları için ev satışları arttı. Paniğe kapılan mortgage kredi alıcılarının büyük çoğunluğu evlerini satmaya başladılar. Bu arzdaki artış fiyatlarda düşüşe neden oldu. Ev fiyatları çok düştü. Düşük fiyattan satılan evlerden elde edilen gelir kredileri kapatmaya yetmedi. Bankalarda bir likitide sorunu yarattı bu.

Peki bankalar ne yapmıştı?
Bankalar bu alacaklarını teminat gösterip fon satışında bulunmuşlardı. Bu hedge fonları alan yatırımcılar ellerindeki fonları çıkartmaya başladılar. Piyasada müthiş bir satış akımı oluştu bu sayede. Arzın artması tabiki yine piyasada değerlerini kaybetmelerine neden oldu. Amerikanın mortgage piyasasında şu an büyük bir likitide sorunu var. Bearn Stears firması bu hedge fonlar yüzünden tam 3 milyar $ kaybettiler.

Bu panik tüm piyasaları etkiledi. Dow Jones endekslerinin düşüşüne sebep oldu. Dünyaca ünlü markaların hisselerinin bu borsada satılıyor. Amerikadaki bu panik ve kriz havası tüm dünya ekonomilerini tetikledi. Borsa endekslerinde hızlı düşüşlere sebep oldu.

Peki Türkiye’de neler oldu?
Uluslararası yatırım şirketleri şu anki durum itibarı ile risk taşıyan ülkeler olduğunu ve içlerinde Türkiye’nin de olduğunu belirtti. Seçim sonrasında 55.000 sınırını geçen IMKB endeksi bugün itibarı ile %4,34’lük bir düşüşle 47.714 seviyesine geriledi. Yabancı payında bir düşüş görüldü. Yabancı yatırımcıların piyasadaki düşüşlerden etkilenip dolarlarını çekmesi sonucu piyasalardaki dolar likitidesinde düşüşe neden oldu ve bu da dolarda yükseliş olmasını sağladı.

Ne bekleniyor?
Amerikada mortgage krizi duruldu gibi görünüyor. Fakat henüz bitmiş değil. Okuduğum analistcilere göre ikinci bir dalga bekleniyor. Bu dalga karşısında IMKB 45.500’leri test edebileceği bekleniyor. IMKB yorumcularının genel olarak ” alma ” şeklindeki tavsiyelerini sanırım ciddiye almak gerek. Yabancı paylarında düşüşün devam edeceğini ve %70’lerin altına düşebileceği söyleniyor. Doların yükselişe geçebileceği fakat Türkiye’deki doların yüksek likitidesi sayesinde 1.40 seviyesini aşmayacağını dile getiriyorlar.

Adem Taşdan 😉

Merhabalar…

Ben de arkadaşımız Seda gibi Mehmet’ten ” Sen de yazar mısın? ” şeklinde bir soru alınca gerçekten şaşırdım.Mehmetin de dediği gibi ” Ben ne yazabilirim ki? ” diye düşündüm.Aslında uzun bir süredir blog’lardaki yazarları okuyorum.Blog yazarlığı günümüzde oldukça popüler bir hal aldı.Hemen hemen her konuda açılmış bir blog bulmak mümkün ve kimseden bir izin almadan istediğimiz yazıları yazmakta özgürüz.Fakat bence bu biraz sorumluluk gerektiren bir iş.Yani herhangi bir konuda bir yazı yazıcaksınız ve birçok kişi bu yazınızı okuyacak.Belki aradığı sorunun cevabını sizin yazınızda bulacak veyahut yanlış vermiş olduğunuz bir bilgi ile onu yanlış yönlendirmiş olacaksınız.Benim yazıp yazmama arasındaki tereddütüm bu yöndeydi.Farkında olmadan yanlış bir bilgi verirsem hoş olmaz diye düşündüm.Bu yüzden şimdiden arkadaşlara sölemek istiyorum 🙂 ” Yazacaklarım tamamen kendi fikirlerimdir.. Duyrulur 🙂 “

Kendimi tanıtacak olursam kısaca; Karadeniz Teknik Üniversitesi – İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi – İktisat Bölümü öğrencisiyim.Tabi bu sene ayrıyetten Dış Ticaret eğitimine başlayacağım.İktisatçı kimliğimin gerektirdiği üzre güncel piyasaları elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum.Mehmet arkadaşımla da uzun uzun sohbetler yapıyoruz bu konularda.Amerika malum büyük güç.Bazen Amerika’ya kızdığım zaman Türkiye’den bir ses olarak Mehmet arkadaşımıza kızıyorum.Amerikan bankalarının önüne gelene kredi vermesini sanki Mehmet arkadaşım istemiş gibi ona serzenişte bulunuyorum 🙂

Benim yazılarımda konu sınırı olmayacak.Gün gelir piyasaları kendimce, dilimin yettiği kadarıyla, bir çok analizcinin yorumlarını da katar yazabilirim.Gün gelir aşkla ilgili bir yazı yazabilirim.Gün gelir başımdan geçen ilginç bir olayı sizlerle paylaşabilirim.Gün gelir gitarımla çaldığım bir şarkıyı sizinle paylaşırım.Burası fikirlerimizi ve yaşadıklarımızı paylaşma ortamı değil mi zaten? 🙂

Yazılarım tabiki eleştiriye açıktır.Sizler eleştireceksiniz ki ben de hatalarımdan ders çıkaracağım.Yukarıda belirttiğim gibi; ” Yazacaklarım tamamen kendi fikirlerimdir 🙂

Not: İmla hatalarımı mazur görün..
Hatalıysam : ademtasdan@gmail.com 🙂

Link Değişimi Yaptığım Siteler

Link değişimi konusu arama motorlarında üst sıralara gelmek için gerçekten çok önemli bir nokta. Link değişimi yazısını yazdıktan sonra birçok site sahibiyle msn üzerinden tanıştık, bir kısmıyla arkadaş olduk halen muhabbet ediyoruz. Hem benim açımdan da hem de kendileri için çok faydalı tanışmalar ve görüşmeler yaptığımıza inanıyorum.

Kendileriyle yaptığım

Yeni Yerli Transferimiz

Seda sitede benden sonra yazmakla 2 seneden sonra bir ilki yaptı. Siteye bırakılan yorumlarla ilgili bana yardımcı olarak da büyük destek de bulundu onun için ona buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum. Ama daha bitmediii, bonservis ücretini ödeyerek Tranbzonspor’dan Dallas Ekmek spora transfer ettiğimiz Adem kardeşim geliyor!!! Kendisiyle Seda gibi internetten tanıştım ve msnden güzel güzel sohbet ediyoruz aylardır. Bugün sitelerle ilgili konuşurken, kendisine blogda yazmak ister misin diye sordum. O da ben ne yazarımki diye şaşkın bir ifadeyle cevap verdi. İçinden geldiği gibi ne istersen yazabilirsin dedim. Herşeyi mi? diye tekrarladı. Tabiki herşeyi dedim bana kendi bloğumda küfretme yeter dedim 🙂 Tabu bu işin şakası. Adem de Seda gibi İktisatçı. Karadeniz Teknik’de 3. sınıfta. Türkiye’deki ekonomik durumları, AKP’nin ekonomi politikalarının nasıl gittiğini filan hep ona sorarım. O da biliyorsa sıkılmadan anlatır, bilmediği birşeyse hemen araştırma yapar bana kaynaklarıyla birlikte çok faydalı bilgiler toplar gönderir. Adem ayrıca gitar da çalıyor. Gözlerimde Saklı parçası gerçekten çok güzel 😉 İki arkadaşımın da yazılarını merakla bekliyorum.

Ucuz Uçak Bileti

Başlığa kanıp uçak bileti satmaya başladığımı sanmayın 🙂 Ama Türkiye’ye gelirken ucuz uçak bileti nasıl alırım diye araştırırken google’ında sayesinde güzel şeyler buldum paylaşmak istedim. Amerika’dan Türkiye’ye ucuz uçak bileti ararken interneti kullanmayı düşünüyorsanız öncelikle google’dan şu şekilde aramalısınız:

from Dallas to Istanbul
veya
from Newyork to Istanbul

Böyle bir aramanın sonucunda, size internette işi sadece ucuz uçak bileti, kiralık araba, kalacak yer bulmak olan ve neredeyse bütün uçak şirketleriyle anlaşmalı olan; cheaptickets.com, hotwire.com, expedia.com gibi sitelerin internet listesi çıkıyor. Uçmak istediğiniz zamanı girdiğinizde, size uygun kombinasyonlar (arada durulacak, aktarma yapılacak yerler) ve fiyat alternatifleri listeleniyor.

Bu taktik gerçekten ucuz uçak bileti bulmak için faydalı mı? Bence çok faydalı. Örneğin bundan önce Türkiye’ye gelişimde uçak bileti ayarlayan acentalarla görüştüğüm zaman 1300-1400 dolar fiyat almıştım. Bu fiyatlar ekranlarında listelenen en uygun fiyatlardı. İnternetten girip araştırdığım zaman; non-stop veya aktarmalı veya şu kadar saatte uçuyor filan gibi bir sürü alternatiflerle 700-800 dolar gibi bir fiyata uygun fiyatlar buldum. Acentalarla aldığımla internetten aldığım fiyatlar neredeyse yarı yarıyaydı. Örneğin cheaptickets.com sitesi gerçekten bir harika. Uygun bileti bulup seçtiğiniz zaman, isteğinize göre uçak içinde nerede oturacağınıza, ne yemek sipariş edeceğinize kadar bütün seçenekleri seçmenizi sağlıyorlar.

Burada bizim kafamızı karıştıran bir nokta var. Türkiye’de hep otobüs şehirler arası seyahat ettiğimiz için tek fiyat uygulamasına göre düşünüyoruz. Halbuki uçak şirketleri; rezervasyon tarihine, biletin alınma zamanına, biletin alındığı acentaya ve daha birçok parametreye göre müşterilerine farklı fiyatlar veriyorlar.

ucuz uçak bileti

Türkiye’de de uçuş firmalarının çoğalması ve Türk Hava Yollarına alternatiflerin oluşmasıyla, uçuş firmalarıyla anlaşma yapan internet siteleri ortaya çıkmış. Bu şirketlerde uçuş firmalarının rezervasyon durumuna bakıp, fiyatlarını karşılaştırıp en uygun fiyatı bulmayı hedefliyorlar.

Ucuz uçak bileti nasıl bulacağınızdan bahsettim ama bence önemli bir nokta daha var. Miles and More adı altında sunulan mil kartları. Miles programı, kredi kartlarındaki puan benzeri birşey. Belli bir miles’a ulaştığınız zaman, firmaların promosyonu kapsamında ücretsiz uçak bileti alma imkanınız olabiliyor. Neredeyse bütün uçak firmalarının miles programı var. Yukarıda bahsettiğim; hotwire, cheaptickets gibi websitelerinden rezervasyonunu yaptığınız zaman arada örneğin American Airlines, Lutfhansa yada Türk Hava yolları çıktı. Bileti satın almadan önce, hangi uçuş firması çıktıysa hemen websitelerine gidip miles programına kayıt olun. Kayıt olduğunuz zaman size hemen bir kayıt numarası veriyorlar:

ucuz uçak bileti

Bu kartın üstündeki bilgiyi uçak bileti aldığınız ekrana girdiğiniz zaman, o uçuşta katedeceğiniz miller hemen hesabınıza geçmiş oluyor. Genelde 20,000 mil civarında avrupaya ücretsiz uçak bileti alabiliyorsunuz. Amerika için bu rakam 50,000 civarında. Hiç yoktan iyidir 🙂

Ucuz uçak bileti bulmanın bencesini anlattıktan sonra Alternatif yurtdışı eğitimleri sitesinde bulduğum güzel bir kısmı buraya ekliyorum.

UCUZ UÇAK BİLETİ ALMANIN YOLLARI

  1. Önce uçuş tarihinizi kesinleştirin. Eğer kısıtlı sınıftan bilet alırsanız, ya değişiklik yapma şansınız olmaz veya ceza ödeyerek ekstradan maliyetlere katlanırsınız.
  2. Biletinizi erken alın. Uçuş tarihinizden üç ay önceki fiyat ile bir kaç gün öncesi alınan bilet fiyatları arasında ciddi fark olacaktır. Erken karar verip hızla rezervasyon yapın ve arkasından da bileti satın alın. Unutmayın, bilet fiyatları uçuş tarihi yaklaştıkça artar.
  3. Tatil dönemlerinde fiyatlar artıyor. Hattına göre değişmekle birlikte genellikle yaz sezonu sonrasında sonbahar, şubat tatili sonrasındaki ilk bahar ayları doluluk oranları daha düşük.
  4. İnternet’ten fiyat araştırması yapın. Bazı havayolu şirketleri, yolcularına önce İnternet sitesine yönlendiriyor. Amaç yolcuların siteyi kullanmalarını özendirmek. Bazen sitede havayolunun vereceği fiyattan çok daha ucuz seçenekler ortaya çıkabiliyor. Yakaladığınız fırsatı kaçırmayın ve satın alma işlemini hemen yapın.
  5. Acentenize danışın. Her ne kadar İnternet ön plana çıksa da bir çok yolcu seyahat acentelerinden vazgeçmiyor. Acentelerin önerileri, sundukları avantajlar İnternet’e tercih ediliyor.

Çakralarınız Açık Kalsın!

Çakra Serdar Ortaç’ın son albümlerinden birinin adı. Tabii benim bahsedeceğim çakra başka:) öz hakiki vücumuza enerji giriş çıkışını sağlayan çakralar. Sanskritcede tekerlek anlamına gelen çakralar huniye benzerler, bedenden uzaklaştıkça ağızları genişler ve omurgaya bağlıdır. Vücudumuzda 7 ana çakra bulunur. Peki var ama ne işe yarar bizene! Çakralar yaşamsal enerjiyi vücudumuza dağıtırlar. Her çakra aynı zamanda bir salgı beziyle çalışır. İç salgı bezleri kişinin duygu ve düşüncelerini kontrol eder.
Mesela kollarımızı gögüs üzerine bağladığımızda büyüklerimiz yapma iyi değildir kısmetin kapanır derler. Halbuki kapanan gögüs çakrası..
Kısaca 7 ana çakradan ve bunların görevlerinden bahsedeyim;
1-Taç Çakra:
Başın üst kısmı. Saf bilinç, bilincin sakin ve açık oluşu. İç salgı bezi Epifiz (bütün vücudu konrol eder, Melatonin salgılar)

2-Alın Çakrası:
Alnın üzerindedir.Sezgisel zihin, ruhsal uyanış merkezi, iç farkındalığa yönelme, sezgi ve içgörünün gelişmesi. İç salgı bezi Hipofiz (Orkestra şefi gibi diğer bezlerin çalışmasını kontrol eder, temel bezde denir)

3-Boğaz Çakrası:
Yeri Boğaz. Dış dünyayla iletişim, kendini ifade etme, fiziksel alemden ruhsal aleme geçiş, duyguların düşüncelerin korkusuzca ifade edilmesi, tüm kişiliğimizle kendimizi ifade. İç salgı bezi tiroid bezi(iskeletin ve iç organların gelişmesinde önemli, yiyeceğin enerjiye dönüşüm hızını düzenler, kandaki ve hücrelerdeki kalsiyum dengesini kontrol eder)

4-Kalp Çakrası:
Göğüslerin ortası. Sevgi, şefkat, merhamet, doğal samimiyet, güven verme, sefkat ve yardım isteği duyma, insanları ve kendini sevme. İç salgı bezi Timus bezi (büyümeyi düzenler, lenf sistemini kontrol eder, bağışıklık sistemini güçlendirir)

5-Solar Plexus(Güneş Sinir Ağı) Çakra:
Gögüslerin altı. Bilgelik, evrensel bilinç, toplumsal kimliği bulma başkalarının duygu ve karakter farklılıklarını kabullenme. İç salgı bezi Pankreas(besinlerin sindirilmesinde rol oynar)

6-Sakral (Karın) Çakra:
Yeri göbek deliğinin altı. Cinsel ve yaratıcı enerjinin miktarı, vücudumuzdaki duygusal merkez, yaratılışın derin mutluluğuna katılma. İç salgı bezi yumurtalıklar ve erbezleri(üreme be kadınlar için regl)

7-Kök Çakra:
Kuyruk sokumu üzerindedir. Dünya ile ilişki, yaşama isteği, fiziksel enerjinin miktarı, fiziksel canlılık, yaşama isteğimizi destekler. İç salgı bezi böbreküstü bezleri(beden ısısı üzerinde etkili, kan dolaşımını ihtiyaca göre ayarlama fonksiyonuna sahip adrenalin ve noradrenalin üretir)

taş çakra

Şimdi gelelim çakralarımızı nasıl açık tutacağımıza. Eğer yukarıda bahsettiğim çakralarınızda enerji blokajı olduğunu düşünüyorsanız (temsil ettiği durumlardan herhangi birinde tıkanıp kalıyorsanız) elinizi o çakranın üzerine koyun ve dua edin.
Seda

Sonofnights ve Ben

Nette yayınlanan dergileri, kişisel blogları gördükçe hep içimde heves olmuştu yazmak. Biliyorum blog oluşturmak zor değil(dir heralde 🙂 ama bilgisayarda çok ayrıntıdan ve teknik işlerden pek anlamam bayan olmamdan sebep sanırım 🙂
Neyseki Mehmet taa Dallastan benim isteklerimi sanki hissetmiş gibi ‘Sende yazarmısın’ diye teklif ettiğinde çok heyecanlandım ama becerebilirmiyim diye mızmızlandım. Fikir harikaydı ama yazmak, yazdıklarımın başkaları tarafından okunması ilk etapda ürkütücü geldi. Aynı teklifi birkez daha dile getirince bu sefer tamam deyip kabul ettim ve şu anda ilk yazımla karşınızdayım. 🙂 yazmaya da devam edeceğim. Şu anda tahmin edemediğim birçok konuda yazılarımla sizlerle birlikte olacağım. Bu blog artık tek kişilik değil 🙂
Teşekkürler Mehmet..
Seda

İçimizdeki İranlılar

Gün geçmesinki Türkiye’de garip bişey olmasın serisine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bugünkü konumuz içimizdeki İranlılar. Ne hikmetse 90’larda kurulan Refah-Yol hükümeti esnasında da televizyon kanallarımızda garip bir furya vardı. İran belgeselleri. İran sınırından muhabirler geçer, Tahran’a gider. Oradaki kadınların içler acısı halini görür biz de ders alırdık. Ne hikmetse Milliyet ve türevleri yine başladı İran ziyaretlerine. Nedense İran haberleri günlük bi kere yemeklerden sonra atılıyor. Bakınız Milliyet’in Türkiye için çok çok çok önemli değer ifade ettiği için hergün haber verdiği İran haberlerine bakalım:

  • Kadın eli sıkmak Hatemi’nin siyasi sonunu getirdi… (6 Ağustos)
  • İdamı seyreden çocuklar ve yanlış (6 Ağustos)
  • Hatemi’nin ‘ağır’ suçu (4 Ağustos)
  • Mollanın idam sezonu (3 Ağustos)
  • İran’da bir günde 10 kişi idam edildi (2 Ağustos)
  • Kürt gazetecilere İran’dan idam cezası (1 Ağustos)
  • Deutsche Bank İran’ı terkediyor (30 Temmuz)
  • Tesettüre aykırı giyinenler ‘günahla savaş merkezi’ne (25 Temmuz)

İran’ı bu kadar iyi takip eden başka bir ülke medyası var mıdır merak ediyorum açıkcası 🙂

Oktar Babuna

Sanane be adam, de git işine! Olmuyor. Adnan Oktar bey ile ilgili yazdığım yazının altına onlarca yorum benim yanlış olduğum ve gerçeklerin öyle olmadığıyla ilgili. Adnan hoca grubu olarak adlandırılan gruptan tanıştığım sadece 1 arkadaş var o da msn vasıtasıyla. Kendisi konuşmalarıyla bence değerini açıkca ortaya koyuyor. Tabi bu bir kıstas değil, ortada birşeyler dönüyor gibi geliyor. Ya böyle birşey var yada birileri tarafından ortaya sürülen bir grup, müslüman kimliği olan birisi için kirli iftiralar atmaya çalışıyor. Benim bu konudaki sezilerim yetersiz kalıyor artık. Dolayısıyla Adnan Oktar’ın kendisiyle ilgili olan kısımları bir kenara bırakıyorum. Kendisiyle ilgili yorum yazan ve yazacak kimseler; yer, zaman belirten ve şahidi olan bariz deliller sunmadıkları müddetçe bana göre inandırıcı değiller. Bir grubun lideri kimliğini taşıyan birisini öyle her önüne gelenin lafla, hakaretle birşeylere benzetmesi bence uygun değil.

Ama başka bir konu var bu işin içinde. Oktar Babuna. Televizyonlardan ilik kanseri için yardım toplamasıyla tanıdığımız garip bir doktor kendisi. Buradaki garip, farklı olması manasında söylenen bir garip. Kendisiyle ilgili konuların detayına girmeden, bu yazıyı yazarken iki nokta bulunuyor. Birincisi kendisiyle ilgili yazacağım sözlerin avukatlarınca hakaret manası taşıdığı ifade edilip, hakkımda bilemediğim tane kadar dava açılması. İkincisi, bu sözlerimden rahatsız olunup internet sitelerinde ağıza bile alınamayacak iftiralarda bulunulması. Ama hak adına bişeyler yazmakdan da kendimi geri alamıyorum.

Sırayla kendisiyle ilgili nette toparladığım konulara yer vereceğim. ekşi sözlükten birkaç alıntı:

Oktar Babuna hakkında ek$i sözlükten bir mesaj:

Yurda döndüğünde kendisine uzatılan mikrofonlara “babam organ taciri, annem de özürlü erkek kardeşime taciz uyguluyor. hastalığımda babam para yollamadı, ölmemi istedi. annem bir kere bile bana bakmaya gelmedi” diyen adamdır. Hayırlı olsun bakalım…

Youtube’da Oktar Babuna’nın canlı yayına telefonla katıldığı Zekeriya Beyaz tartışmasıyla ilgili vidyo:


Açıkcası, Zekeriya Beyaz’ın Allah bir dediğinden başkasına inanmam, bu konu ayrı birşey. Ama vidyoda da yer aldığı gibi, Zekeriya Beyaz bu iddialara cevap vermeli, Zekeriya Beyaz bu iddialara cevap vermeli şeklinde saçma sapan bir sualin arkasından, rahatsızlık verici bir uygulamaya geçilmesi gerçekten hiç hoş değil.

Oktar Babuna websitesinde mahkeme kararıyla açıklanan isimleri kamuoyuna duyuruyor. Bu isimlerin arasında öz ve öz annesi ve babası da bulunuyor. O konuyla ilgili birşeyler belirtmeden önce, sitesinde bulunan ilginçlikler:

  • Bir Doktorun websitesine ziyaret ederken, nezaket ve zerafet bekliyor insan. Oktar Babuna’nın websitesini açtığınız zaman bir kurt çıkıyor ve ulumaya başlıyor. Bu ne demektir, kime mesaj olarak gitmektedir bilmiyoruz.
  • Websitesini Google’da Adnan Oktar diye yapılan aramalarda ücretli reklam vererek tanıtıyor. Bu anlaşılabilir bir durum ama sitenin yarısına kadar ki kısım siteyi ziyaret edenlerin sayısıyla dolu. Bunun da ne mana ifade ettiğini anlayamıyorum.
  • Sitenin içinde devamlı ‘Türk adaletinin demir yumruğu’, ‘Türk adaletinin demir sillesi’, gibi ifadeler bulunuyor. Adalet birisine yumruk yada tokat atmak için değildir, yoksa öyle midir?
  • Oktar Babuna websitesi tek bir site değil. Zincirin tek bir halkası. Bu zincirin devamı olarak;
    antisaxo.com
    antitanker.com
    babuna.net siteleri de bulunuyor.

Oktar Babuna’nın kendi sitesinde bahsettiklerinde gariplik bulunmasına rağmen hakaret unsuru birşey bulunmuyor. Ama diğer siteleri açtığınız zaman dehşete kapılıyorsunuz. Oktar Babuna’nın websayfasında adalet önünde suçlu bulunduğunu duyurduğu kişiler hakkında akla hayale sığmayacak hakaretler, iftiralar ve senaryolar bulunuyor.

babuna.net sitesinden bir alıntı:

Lezbi Rezzan yaşı geçmiş, evde kalmış, lezbiyen bir kadın. Yanında da Alan diye bir kadın var. Onunla karı koca hayatı yaşıyor. Rezzan erkek rolünde, Alan kadın rolünde. İki lezbiyen kendi aralarında Hollanda’da evlenmeyi düşündüklerini konuşuyorlar.

antisaxo.com sitesinden bir alıntı:

Silikonlu Nuran’ın şimdi de Sayın Adnan Oktar’ı öldürtmek için Kız Kerem ile beraber plan yaptığını duydum. Adam kaçırma, tehdit, şantaj, kadın satma, uyuşturucu temin etme gibi konularda Saxo Q lakaplı kızı ile birlikte hareket eden Silikonlu İblis Nuran’ın yaptığı suçların açık delillerine adım adım ulaşıldığını duydum.

Bu sitelere girdiğiniz zaman devamlı yorum yazmaya teşvik ediliyor. Yorumları açıp baktığınız zaman, neredeyse hepsi aynı kalemden çıkmış, bunu okuduğunuz zaman siz de içinizden teyid edebiliyorsunuz. Bilhassa antisaxo.com sitesinin alt kısmını okursanız ne demek istediğimi rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. Tamamen bir karalama kampanyası çemberi.

Bu sitelerin kayıt bilgilerine baktığınız zaman, kayıtlardan (whois) sadece oktar-babuna.net’in bilgileri doğru gözüküyor. Örneğin babuna.net’in kayıt bilgileri saklanıyor. Yazıyı okuyan avukat arkadaşlar daha iyi bilirler, yeni çıkan kanunlara göre sitelerin bu tür gizlemelere gitmemesi gerekiyor. Bunun yanında ‘Hakkımızda’ veya ‘İletişim’ gibi sayfalar eklemesi ve kayıt esnasında doğru bilgileri kullanması zorunluluğu bulunuyor. Bulundurmadıkları takdirde cezai müeyyidesi bulunuyor.

İnternette adeta bir savaş gibi yürütülen bu yayınların yanında ailesinin sabetaycı olduğu, babasının ve annesinin adalarda eşlerin değiştirildiği partilere katıldığı ve buna benzer birçok ifadeler bulunuyor. Bunlar Türk-Müslüman aile değerlerine yakışacak şeyler değil. Aile içi problemler aile fertlerince kendi aralarında çözülmesi gerekir. Cevdat Babuna’nın çıkıp oğlu Oktar Babuna hakkında medyada konuşma yaptığına şahit olmadım en azından böyle bir görüntü bulamadım. Ama Oktar Babuna’nın sanal alemde, öncelikle kendi aile fertlerine sonra da kendi gruplarından ayrılanlara karşı büyük bir karalama kampanyasına başladığını gözlemledim.

Sonuç: Oktar Babuna yada onun sitesini hazırlamasına müsade ettiği bazı kimseler sanal alemde garip bir kampanya düzenliyor ve kendisine düşman olarak gördüğü kimseler hakkında akıl almaz iddialar ortaya atıyor. Bu konuda taraf olan kişiler haklarını aramak için ne yapıyor yada ne kadar haklarını arayabilecek durumda bilemiyorum. Ama müslüman kimliği olan birisinin ne olursa olsun böyle şeylere yönelmesi bence hiç hoş durmuyor. Tabi işin şu boyutu da var. Bu yazıdan memnun kalmayan kimseler olursa, o sitelerde garip bir lakapla Mehmet diye birisi de eklenebilir. O zaman ne olur bilemiyorum işte. 🙂

Google’dan Türkiye için ilginç sonuçlar

Nette sörf yaparken aklıma acaba Türkiye’de kim neler arıyor diye bir soru düştü. Bunun için Google Labaratuarlarında hazırlanan araçlardan birisi olan Google Trends sitesini açtım. Bu sitede aranılan kelimelerin aranma yoğunluğu ve nerelerden arandığının bilgisini görebiliyorsunuz. Ben biraz sonofnights.com sitesi ile ilgili biraz da geneli ilgilendiren bir araştırma yaptım. Yaptığım araştırmalara göre, Türkiye’de PKK, kürdistan, Abdullah Öcalan, Osman Baydemir, DTP anahtar kelimeleriyle ilgili en çok aramanın geldiği şehir Diyarbakır. Bu çok şaşırtıcı bir durum değil ama bütün bu anahtar kelimelerde Diyarbakır’ı takip eden şehir Erzurum. Kürdistan kelimesiyle yapılan aramaların büyük çoğunluğu Iraktan geliyor. Irak’ı; İsveç, Norveç ve 4. olarak Türkiye takip ediyor. İsveç’in ikinci sırada gelmesi bana göre çok şaşırtıcı bir sonuç değil sonuçta lobi faaliyetleri ve parasal destekleğin sağlanması için ülke kurma sevdalısı kürtlerin yuvalandığı yerlerden birisi de İsveç. Şehir olarak bir bütün halinde aramanın en çok geldiği şehir ise Diyarbakır. Onu yine İsveç ve Norveç şehirleri takip ediyor.

kurdistan

1. Iraq
2. Sweden
3. Norway
4. Turkey
1. Diyarbakir, Turkey
2. Goteborg, Sweden
3. Stockholm, Sweden
4. Oslo, Norway

Daha ilginç sonuçlarda bulunuyor. Tayyip Erdoğan diye yapılan aramalarda Adana at başı gidiyor.

1. Adana, Turkey
2. Istanbul, Turkey
3. Ankara, Turkey
4. Izmir, Turkey

AKP diye yapılan aramalar en çok Samsundan yapılmış.

1. Samsun, Turkey
2. Konya, Turkey
3. Erzurum, Turkey
4. Diyarbakir, Turkey

DTP için yapılan aramalar yine Diyarbakır’dan geliyor.

1. Diyarbakir, Turkey
2. Erzurum, Turkey
3. Icel, Turkey
4. Konya, Turkey

Siyasi cenahtan çıkıp biraz da sosyal noktalardan merak ettiğim noktalara baktım. Örneğin seks kelimesiyle yapılan aramalarda Erzurum birinci sırada görünüyor. Onu Diyarbakır takip ediyor.

1. Erzurum, Turkey
2. Diyarbakir, Turkey
3. Samsun, Turkey
4. Trabzon, Turkey

Manken, sohbet, sevgili gibi kelimelerde yine Erzurum ve Diyarbakır öncü gözüküyor.

Bunun yanında futbol takımları; Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş aramalarında İstanbul birinci sırada. Onu ikinci sırada İzmir-İzmit değişmeli olarak, üçüncü sırada Bursa-Samsun ve Kayseri değişmeli olarak takip ediyor.

1. Istanbul, Turkey
2. Izmit, Turkey
3. Samsun, Turkey

Hürriyet, Milliyet, Zaman ve Sabah gazeteleri için baktım. Gazete sitelerini arayanların sayısında devamlı bir artış var. Buna paralel olarak sadece gazete diye aratanların da sayısında aynı artış gözlemlenebiliyor.

Türkiye’nin geneli açısından, şehir aramalarına baktım. İstanbul, Ankara ve diğer şehir isimleriyle aramaların %90’ı Türkiye’den geliyor. Yani gazetelerin devamlı yazdığı gibi dünyanın gözü Türkiye’de, biri bizi gözetliyor filan gibi bir durum en azından aramalara bakılırsa yok. Türkiye’de yapılan aramaların şaşırtıcı bir kısım Azerbaycan’dan geliyor.

Tabi bi de sezonluk aranılan kelimeler var. ÖSS zamanı üniversite, yaz zamanı tatil gibi. Onları da rahatlıkla görebiliyorsunuz.

Benden bu kadar, gerisi merakınıza ve hayal gücünüze kalmış. 🙂

Ölüm İyiliği

Herşey doğru dürüst giderken ağzını hayıra aç, niye ölümden bahsediyorsun v.s. diyenler olacaktır. Ama literatürde isim bile almış, ölüm iyiliği konusu bence farklı boyutları olan ilginç bir konu. Ben de bugün youtube izlediğim bir konuşmaya kadar bu kavramdan haberdar değildim. Onk. Dr. Haluk Nurbaki’nin “İnsan Bilinmezi”adlı eserinden alıntı yapılmış bir yazıyı çok düşündürücü ve hatırlatıcı olduğu için buraya eklemeye karar verdim.

Pek çok hastanın ölümüne yakın anda birden iyileştiği görülür. Bu olay o kadar sık görülür ki, olaya özel bir isim verilmiş, “ölüm iyiliği” denilmiştir.

Hele ben bir kanser uzmanı olarak, bu ölüm iyiliğini çok net olarak görmüşümdür. Dayanılmaz ağrıların pençesinde kıvranan ve tıbbi açıdan aciz kaldığım birçok hastanın, son anlarını en ufak sizi duymadan kapattıklarını tesbit etmişimdir.

Akciğerleri metastazla dolmuş, nefes alma imkanı kalmamış nice hastalarımın oksijen altında bile nefes darlığından kıvranırken, son anlarını akıl almaz şekilde normal teneffüsle kapattıklarını çok görmüşümdür. Bu mucizevi ölüm iyilikleri, isim ve hasta yakınlarının kayıtları ile dosyamda mevcuttur.

Peki ölüm iyiliği nedir? Eğer insan maddeden ibaret olsa idi: Ölüm yaklaştıkça artan fizopatolojik olaylar, ızdırabı, nefes darlığını artırmalı, insan ölürken artan bir acının pençesinde son bulmalıydı. Halbuki olaylar tam tersini doğruluyor. Yani kötü giden çark son anda düzeliyor, sanki manadan özel, kısa bir mutlu hayat veriyor. Bu olay, ruhun insan makinasmdaki sonsuz gücünü gözler önüne seriyor.

Gerçekte ölüm, tıpkı doğum gibi bir intikaldir. Bu sırrı bize bildirmek için Allah ölüm iyiliğini yaşatır.

Ölüm iyiliği nasıl doğuyor? Önce söylediğimiz gibi, ruh insan kordinatlarmda tüm hücreleri, etkisi altında bir canlılık sırrı içinde sarmıştır. Hasta ve ölümü mukadder kişide bu tasarruf bitmeden aniden şiddetlenir (ölüm iyiliği) sonra ruh insan koordinatlarını terk eder.

Şimdi ölüm anındaki bir harika tesbiti hatırlatacağım.

Ölüm anında, ölüm iyiliği dışında, mesela nefes darlığı ve ağrı çekmeyeceklerde de bilinçde bir berraklaşma olur. Hafıza, tüm uzak kartlarını bir bir açar. Yeni bir dünyanın eşiğinde hayatın sanki bir panaroması sergilenir. Bilinç en seçkin sözlerini verir, son nefeslerde.

Eğer ölüm insanın sonu olsaydı, biten madde olayından ibaret olsaydı tam tersi olacaktı. Yok olmaya yaklaşan beyin, fonksiyonunu yitirecek; bilinç yavaş yavaş, perdelene perdelene ölüm gelecekti.

Bu, gerçekte ruhun varlığını ve ölümün son değil, bir değişme olduğunu ispatlar. Daha önemlisi, ölüme yakın anda insanın gerçeklere daha yakın olma hikmetidir. Ölüme yakın anda çoğunun yanılgılardan döndüğü, hatta yakınlarına geleceğe dair gerçeklerden söz ettiği çok görülmüştür.

Ölüm konusunda tıp biliminin çözemediği mesele, ölüm nedenini bozan biyolojik kurallarla ters düşmesidir. Yani bazen, mutlaka ölüm meydana getirmesi gereken biyolojik olaylar, bir türlü ölüm meydana getiremiyor. Kanser metastazlarında bu durum çok müşahade edilir. Bu da, ölümü meydana getiren asıl olayın, ruhun insan kordinatlarını terk etmesi demek olduğunu doğrular.

NTV’den Saygısızlık

Aşağıda eklediğim vidyoyu ve içinde geçen mevzuyu konu alan bir email aldım. İzledikten sonra yorumlarınız nasıl olur bilemiyorum ama bence başörtülü bayanların kişiliğine yönelik saygısızlık içeren bir durum var. Herkesin fikrini ifade etme özgürlüğü olmalı ama bu başkalarını rencide edecek noktalara gelmemelidir. Bu yönüyle NTV’nin bir özür mesajı yayınlaması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli kardeşlerim,

Türkiyede ahlaki yozlaşmaya ve dejenerasyona büyük katkısı olan görsel medyamızın kanallarından biri olan NTV televizyonu %99’u Müslüman olan halkımızı derinden yaralayan,KURAN’ın emri olan hicab ve başörtüsünü aşağılayan ve ayaklar altına alan,müslüman ve mümine hanım kimliğine saldırı yapan bir yayına imza atmıştır.

Olay şu şekilde yaşanmıştır.
21 Temmuz Akşamı NTV’de bir program yayınlandı, adı “Türkiye’nin Yönetmenleri”

Bu programda çeşitli kısa filmler gösterildi. Bunlardan birisi de Selim Aslanyürek’in NTV için çektiği ‘Kan Aranıyor’ adlı kısa film. 4 konunun geçtiği bu bölümde başörtülüler ile alakalı sahne yüz kızartacak cinstendi.

Başörtülü bir genç kız, açık arkadaşına başörtüsü hediye ediyor. “Gör bak, hayatın nasıl değişecek, türban tak huzura kavuş” diyor… Kız ilk defa başörtüsü takıyor… Diğer sahnede iki tane genç erkek kapalı bir çarşıda dolaşırken kız muhabbeti yapıyor. Başörtülü kızları görüyorlar. Birisi işaret ediyor, diğeri “Hadi lan, türbanlı o, böyle şeylere gelmez” diyor. Beriki “Yanılıyorsun koçum, asıl bunlarda iş var” diyor ve devam ediyor… “Arkasından yaklaş, hafifçe dokun, sonra
da ‘beraber çıkabilir miyiz?’ diye sor..” O esnada kızlardan birisi dükkana birşey sormak için içeriye giriyor. Erkek dışarıdaki
tesettürlü kızın kalçalarına elleyerek “Benimle çıkar mısın?” diye soruyor. Kız, erkeğin ablası çıkıyor, “Allah belanı versin, ben sana evde gösteririm” ile film bitiyor… “Gör bak, hayatın nasıl değişecek” lafı bu şekilde sonlandırılıyor…

NTV’yi kınıyoruz. Başörtülü bayanlara bu şekilde tacizi televizyon ekranlarına taşıyıp fantazi yapmalarını nefretliyoruz.

Olayı RTÜK’e taşıyoruz.
Duyarlı tüm kardeşlerimizi NTV’yi protesto etmeye ve RTÜK’e ise
şikayet etmeye davet ediyoruz.

NYV PROTESTO: ntv@ntv.com.tr
RTÜK PROTESTO: rtuk@rtuk.gov.tr
http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/GorusOneri.aspx

Google ve Cookie (Çerezler)

Çerezler namı diğer cookieler, temel olarak bir sayfayı ziyaret eden kişinin ikinci kez geldiğinde tanınmasını sağlayan internet eklentileridir. Nasıl çalışır? Örneğin hurriyet.com.tr sitesini açtığınız zaman internet tarayıcınıza (internet explorer, firefox, opera) hurriyet.com.tr sunucuları tarafından bir çerez gönderilir. Bu çerez sizin bilgisayarınıza gönderildikten sonra artık size sanal bir kimlik verilmiştir. Kimlik kelimesi bu kavramı açıklamak için biraz ağır kaçabilir. Bilgisayarınıza çerez gönderildikten sonra size kimlik mi yoksa başka birşey mi verilmiş derecelendirmesi kelimelere kalır ama ekledikleri kodlar sayesinde arkanızda iz bırakmanızı sağlayabilecek bişey olduğunu söyleyebilirim. Nasıl bir iz? Bu iz tabiki temel olarak sizin hangi sayfaları dolaştığınız ile ilgilidir. Böylelikle ayrıntılı ziyaretçi profili ve istatistikleri çıkartılabilir. Örneğin, hürriyet gazetesini ziyaret eden ziyaretçilerin %40’ı (varsayım) ana sayfayı açtıktan sonra, ilk manşetteki habere tıklamaktadır. Hmmm, o zaman Hürriyet olarak ben ne yapmalıyım? İlk manşette gündemi sarsıcı, benim vermek istediğim mesajı içerecek türde haberleri yayınlamalıyım. Bu kararı varsayımla da yapabilirsiniz, ama en sağlıklısı istatistiki değerlere göre hareket etmektir. Şöyle bir benzetme daha yapayım. Bilgisayarınıza kopyalanan veriyi sizin hakkınızda tutulan bir dosya gibi düşünebilirsiniz. İçine siz bilgi koydukça daha değerleniyor ve anlam kazanıyor. Hürriyet gazetesi örneğinden devam edelim. Sitelerini ziyaret ettiniz, sağa sola tıkladınız haberleri okudunuz. Bu haberleri okurken belli bir çizgi izlemiş olabilirsiniz, olmayabilirsiniz. Yazıları okudunuz bir tanesine takıldınız ve yorum yapmaya karar verdiniz ve yorumcu profili oluşturdunuz. Bilgilerinizi verdiğiniz anda odada ışıklar yanmaya başlar. Artık bundan önce ziyaret ettiğiniz sayfalar ve oluşturduğunuz profil Hürriyet için nasıl birisiyle muhatap olduklarını ifade etmek için yeterlidir.

Hürriyetin benim için tuttuğu verilere buradan bakabilirsiniz (özel kısımları xxx olarak kapattım):

Hürriyet cookie

Hürriyet gazetesinin yakasını bırak be adam dediğiniz duyar gibiyim 🙂 Bıraktım bıraktım, gelelim Google’a. Yukarıdaki örnek Google’ın yaptıklarına kıyasla solda sıfır kalır. Neden? Google’da yaptığınız her arama, google için para manasına geliyor. Birileri sizin aramalarınıza para ödemek istiyor. Dolayısıyla siz kimsiniz? nerdensiniz? ne iş yaparsınız? ne ararsınız? ne kadar sıklıkta arama yaparsınız? hangi siteleri ararsınız? hangi kelimeleri kullanırsınız? hangi siteleri ziyaret edersiniz? bunların hepsi Google için milyarlarca dolarlık bir marketi ifade etmektedir.

Google’ın çerezleri kullanıp kullanmadığıyla ilgili bir örnek veriyim. Google Adsense (google’ın reklam programı) konusuyla ilgili geçenlerde bir arkadaşım kendi sitesindeki reklamlara fazla tıkladığından dolayı bloklandığını, sonra başka birisi üzerinden hesap açtığını ve Google’ın bunu kesinlikle tespit edemeyeceği metodlar uyguladığını anlattı. Anlattığı metodları biliyorum ve geçerliliğin doğruluğu adına ben de altına imzamı atarım. Ama ne oldu? Google 3.kişi üzerinden açtığı hesabın izini arkadaşıma kadar sürüp yeni hesabını da birkaç ay içinde kapattı. Peki nasıl yaptı bunu? Çerezler 🙂

Google çereze örnek:

PREF=ID=28face613556316e
TM=1184620070
LM=1184620070
S=DkEaab7_F7PtM3ZX

Ama nasıl? Google; gmail, adsense, adwords ve daha birçok hizmetini bir noktaya bağladı ama saniyede milyonlarla ifade edilen miktarda gelen veriyi nasıl işleyebilecek? Siz ali veli deyip google’da arattığınız bilmem şu kadar milyon sonucu saniyeden kısa sürede nasıl listeleyecek? Bu aramalara cevap verirken, reklam hizmetlerini, email hizmetlerini nasıl yürütebilecek? Açıklayalım 🙂

Google sunucu dünyasının en güçlü bilgisayarlarını üreten Sun ile 2005 yılında ortaklık anlaşması imzaladı. Anlaşmaya göre Google bütün sunucu ihtiyacını Sun ile hallediyor buna karşılık Sun Google’ın Toolbarını Java ve diğer yazılımlarına ek olarak kullanıcıları yükletmek suretiyle destekliyor. Neden Google Toolbar? Google’ın adsense reklam programında, Google Toolbar’lı Firefox yüklenmesine vesile olan webmasterlara neden 1$ ödüyor? Söyleyelim. Google Toolbar’ın cookie (çerez) den neredeyse hiç farkı yoktur. Google Toolbar ilk yüklendiğinde sadece arama yapmada kullanıldığı zaman birşey ifade etmiyor. Ama örneğin Pagerank seçeneğini aktif hale getirirseniz, ziyaret ettiğiniz bütün siteler Google’a sadece size atanmış bir kimlik bilgisi (ID) ile gönderiliyor. Bookmark, History gibi servisleri aktif ettiğiniz zaman Google size sorar: Bilgilerinizin bir kısmı araştırmalar için kullanılabilir. Tabi bu araştırmalar nedir bilmiyoruz. Bu araştırmaların amacı nedir bilmiyoruz çünkü bu kısım iş sırrı oluyor.

Velhasıl gelelim. Google’da yaptığınız her bir arama, arama sonucunda tıkladığınız her bir sayfa Google tarafından takip edilmekte. Bu verileri takip etmek için de Google’ın bilgisayarınıza gönderdiği çerezin içine yerleştirdiği ve sadece size atanmış kimlik bilgisi (ID) kullanılmakta. Yaptığınız aramalar bulunduğunuz coğrafyayla, gündemle birçok konuyla eşleştiriliyor. Google’da oluşturduğunuz profile göre Google News (google haber) sayfasında size uygun gündemler seçiliyor. Bundan önce tıkladığınız sonuçlara göre, Google’ın sizin tıklayacağınızı düşündüğü sayfalar üst sıralarda gösteriliyor. Bu profil oluşumu devam edip dururken, Gmail yada benzeri bir Google hizmetinde hesap açarsanız artık resmen sizin siz olduğunuz Google tarafından öğrenilmiş oluyor.

Bundan niye rahatsız olayım diye düşünebilirsiniz ama burda da birçok nokta var. Sizin hakkınızda öğrenilen verilerin ne amaçla tutulduğunu bilmiyoruz. Bu verilerin ne için kullanıldığını arama yaptığınız zaman farklı sonuçlar görerek, Google’ın bazı hizmetlerini kullandığınız zaman size göre sonuçlar üretilmesiyle görebiliyoruz. Ama hepsi bu kadar! Bunun yanında Google’ın Amerika devletine ve CIA’ye karşı sorumlukları var. Bundan önce Google, çocuklarla ilgili ahlaksız arayışlar içinde bulunanları polise vermek suretiyle yargıya yardımcı oldu. Bu yardımların sadece bununla sınırlı olup olmadığı, arama yapan kişileri kimin menfaatine göre suçlu bulup bulmadıklarını bilmiyoruz.

Google geçtiğimiz günlerde, bu konuda oluşan spekülasyonlardan dolayı bundan önce 2038 yılına kadar ziyaretçilerin bilgisayarında tuttuğu cookie (çerez) bilgisini, 2 yıl ile sınırlandırma kararı aldı. Eğer 2 yıl süresince Google’da arama yapmayıp, 2 yılın sonunda arama yaparsanız o gün Google sizi ilk defa tanımış gibi hareket ediyor. Neye yarıyacaksa 🙂

Google’ın bizi ve özel hayatımıza müdahele olabilecek etkilerini nasıl durdurabiliriz? Bunun için Google’dan sizin kim olduğunuzu saklayabilecek ve Firefox üzerine eklenti olarak eklenebilecek CustomizeGoogle kullanabilirsiniz. Ben de bu yazıyı yazmaya başladığım zaman bu eklentiyi bulduğum için ne kadar iş görür bilemiyorum. Yazıyı çözümsüzlük ve alternatifsizlikle bitirmek yerine böyle bir araçtan bahsetmek istedim.

Cem Uzan’a Oy Vereceklere El Klavuzu

Bugün bana bir email ile böyle bir word dökümanı gelmiş. Bundan önce yazdığım yazıları özetler durumda olduğu için sunmak istedim.

Önceki sabah tramvay ile Beyazıt’a giderken, kendi aralarında konuşan iki gariban vatandaşın, şu sözlerine biz de şahit olduk!..
Vatandaşın biri soruyor:
– “Hangi partiye oy vereceksin?..”
Diğeri cevaplandırıyor:
– “Tayyip Erdoğan’ın hakkından Cem Uzan gelir. Baksana, adam Amerika’yı bile oyuna getirdi. Kim ne derse desin, benim oyum Cem Uzan’a…”
Herkes gibi biz de şaşırdık kaldık!..
Anlaşılan o ki, 3 Kasım seçimleri öncesinde düzenlediği ‘ekmek arası döner’ partileri ile, okyanus ötesinde tezgahlanan ‘İki Partili Meclis’ projesinin değirmenine su taşımaktan başka bir işe yaramayan Cem Uzan, anlaşılan bu seçimde de ‘aynı görevi’ ifa etmeye aday!..
‘Hısım’, ‘akraba’, ‘enişte’, ‘kayınço’ ve ‘şirket çalışanlarından’ müteşekkil bir ‘çekirdek kadro’ ile milletin karşısına çıkan Cem Uzan, ortaya ‘somut projeler’ koymak yerine gazetelere verdiği ‘ayağı yere basmayan’ ilanlar ile AKP’nin karşısındaki partilere oy verebilecek ‘kararsız’ seçmeni etkilemeye çalışıyor!..
Peki, ‘baraj’ sorunlarının olmadığını söyleyen, artık ‘ezinlerin’ iktidar olma zamanının geldiğini iddia eden Cem Uzan kimdir?..
Cem Uzan’a oy verecek vatandaşlara soruyoruz:
***

  1. Cem Uzan’ın ödemediği iAmerikan şirketi Motorola’ya olan borç kimin sırtına binmiştir. Bu borç devlete kaç paraya patlamıştır?..
  2. Eğer Cem Uzan, bir fırsatını bulur da tekrar banka sahibi olmaya kalkışırsa, o bankanın ‘mudilerinden’ biri olmayı hayal eder miydiniz?
  3. Eğer bir banka sahibi veya bir mağaza işletmecisi olsaydınız, Cem Uzan’ı ‘veznedar’ ya da ‘kasiyor’ olarak işe başlatmak ister miydiniz?..
  4. Size “Haydi bugün Başbakan sizsiniz” demiş olsalardı, Cem Uzan’ı Hazine’den sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirmeyi düşünür müydünüz?..
  5. İmar Bankası’nın onbinlerce mudisinden biri olmuş olsaydınız, Cem Uzan’la tenha bir köşede karşılaştığınızda ‘Oyum sana helal mi” derdiniz?..
  6. İmar Bankası için yapılan 9 katrilyonluk ödemenin, ‘14 milyon kişinin’ üç yıllık gıda harcamasına eşdeğer olduğunu biliyor musunuz?..
  7. Cem Uzan’ın kaçak kardeşi Hakan Uzan bakan olsaydı eğer, Adalet Bakanlığını mı, yoksa İçişleri Bakanlığını mı tercih ederdi?
  8. Cem Uzan’ın ülkeyi yönetmeye talip olduğu söylenen partisinde, türkücü İbrahim Tatlıses’in dışında bir tane tanıdık isim var mıdır?..
  9. Cem Uzan, iktidar ortağı olup İbrahim Tatlıses’i, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı atamaya kalkışırsa ne tepki verirdiniz?..
  10. Cem Uzan’a Ulaştırma Bakanlığı bağlandığında,’3.8 milyon kontör kartını sakladığı’ havuzdan kaç tane daha yaptırması gerekir?..
  11. Cem Uzan’ın televizyon ve gazete reklâmlarının kaynağı, ‘hangi coğrafi bölgeden’ olabilir? Bunca değirmenin suyu nereden geliyor?..
  12. Cem Uzan gibi yeryüzünde ‘babası ve kardeşi’ Interpol tarafından aranan, ama kendisi ‘başbakanlığa’ aday bir başka parti lideri var mıdır?
  13. Terörü bitireceğini, Kuzey Irak’a operasyon düzenleyeceğini ilan eden Cem Uzan’ın ailesinde ‘askerlik yapmış’ kaç kişi vardır acaba?..
  14. Cem Uzan’ın kardeşi Hakan Uzan’ı 2003 yılında Başbakanlığa çağıran Tayyip Erdoğan acaba neler konuştu, toplantıda kimler vardı?..

***
Ağanın eli tutulmaz!..
‘Hamileliliği 3 aya düşürmek’ elinde değil ama…
‘Mazotun fiyatını 1 YTL’ye indireceğini’…
â€˜İşsizlere 350 YTL maaş bağlayacağını’…
‘Emeklilere yılda 14 maaş vereceğini’…
‘Fındık fiyatını 8 YTL’ye çıkaracağını’…
‘Vergilerin tamamını aşağıya çekeceğini’ ilan eden Cem Uzan, acaba bütün bunları ‘hangi kaynaklar’ ile yapmayı düşünüyor dersiniz?..
Milletin ‘kan ve göz yaşları’ üzerine kurduğu gizli mahzenindeki ‘yıllanmış şarap koleksiyonunu’ açık artırma ile satılığa çıkaracak mı?..
Yoksa, yatak odaları ‘gizli kamera cihazları’ ile döşeli olan ‘ultra-lüks’ yatlarını, ‘Erdoğan Denizcilik A.Ş.’ye (!) ipotek ettirerek mi?..
Zira, 3 Kasım 2002 seçimlerinde ‘tek başına’ iktidara taşıdığı AKP sayesinde artık memlekette ‘devlete ait’ satacak birşey kalmadı!..
Eğer yine de “Bunlar bizi ilgilendirmiyor, Adam koskocaman Amerika’yı tufaya getirdi, helal olsun” diyorsanız buyurun oyunuzu Cem Uzan’a verin!..
Ancak daha sonra, “Keşke elim kırılsaydı da…” diye sızlanmayın!..
Kendi düşen ağlamaz!.

sonofnights.com Sitesinde Yazarlık

amerikadabirgun.com sitesinde biraz değişiklikler yapmak istiyorum. Günlük ziyaretçi sayısı 2000’in üstünde olan bir sitede bir tek ben yazmalıyım deyip 2-3 haftada bir yazı yazmak hem bir yönden site ziyaretçilerine haksızlık oluyor hem de ‘sadece ben yazmalıyım’ gibi bencil bir yaklaşım gibi geliyor. Sitede şu anda yorumlarını okurken zevk aldığım arkadaşlar var ama onlar böyle bir fikre sıcak bakar mı bakmaz mı bilemiyorum. Eğer bu sitede yazar olup yazılar yazmak isterseniz: mehmet@sonofnights.com adresinden msninize ekleyebilirsiniz.

Hürriyet Sütten Çıkmış Ak Kaşık

Şahan bir parodisinde: “Gün geçmesinki Türkiye’de garip birşey olmasın sayın seyirciler” sözüyle başlıyordu, bu söz komik ama gerçek 🙂 Gün geçmesin garip birşeyler olmasın. Örneğin Hürriyet artık çıplak kadın galeri yayınlamayacağını açıkladı. Yahu iyi hoş da 7-8 yıldır gün aşırı galeri yayınlayan ben miydim? Duygu dolu yorumlar diye bir sayfa açmışlar, sanki muhteşem ötesi bir iş yapmışlar. Bu kararlarıyla halkın gönlünde taht kurmuşlar, 10 binlerce sevgi tomurcuğu yorum almışlar. Aşk böcükleri şeklinde uçmaya başlamışlar. Kararları gerçekten takdire şayan ama 7-8 yıldır internet sitelerinde devamlı çıplak kadın galerisi yayınlamış olmanın hiçbir rahatsızlığını hissetmiyorlar, aksine sırtı sıvazlanan çocuklar gibi ‘aslansın, kaplansın’ denmeyi bekliyorlar. İşte o çok değerli, duygu bombası yorumlardan bir tanesi:

Bahtiyar Acar : BU KARARINIZI AYAKTA ALKIŞLIYORUM. EN DEÄžERLİ VARLIÄžIMIZ KADINLARIMIZ
ONLARIN ÇIPLAKLIKLARINDAN PRİM YAPMAYA KALKANLAR SİZİ ÖRNEK ALMALARINI DİLERİZ
ONLAR ANALAR ONLAR BACILAR ONLAR EŞLERİMİZ ONLARIN DEÄžERİ SADECE ÇIPLAKLIKLA ÖLÇENLERE BU DAVRANIŞINIZLA ÖRNEK OLUN
TEŞEKKÜRLER

Bahtiyarcım, duygu insanı; kadınlarımızın çıplaklığının prim olarak kullanılmasına bu kadar karşıydın da, 7 yıldır 8 yıldır neredeydin? Bir haber yaptıkları zaman hemen altına ‘Hülya Avşarın fotoğraf galerisi için tıklayın’, ‘şu ünlünün fotoğraf galerisi için tıklayın’ yazan bu zihniyet şimdi, sütten çıkmış ak kaşık mı oldu yani? Bir de şu yönü var olayın. Hürriyet misyonunu birsürü irili ufaklı manken galerisi yayınlayan türk sitelerine devretti. Sitelerinde yayınladıkları galeriler, bir sürü küçük sitelerce malzeme olarak kullanılıyor artık. Bir Hürriyetin yapacağını 100 küçük site yapıyor. Artık internette magazin gazeteciliği diye birşey türedi. Misyonu sadece ‘şu ünlü şu haltı şurada şununla yedi’ olan siteler çıktı. Neyse… kendilerini kutlayıp bundan sonra yapacaklarının 7-8 yıldır yaptıklarına özür niteliği taşıyacağını umalım.

Bundan önceki yazımda Hürriyet’in SmartFilter programında yasaklı olduğunu belirtmiştim. Görülen o ki SmartFilter adminlerine bu haber ulaşmış ve hürriyet.com.tr ana sayfası için ama galeri.hurriyet.com.tr için engel hala duruyor:
Access denied to “fotogaleri.hurriyet.com.tr” according to:
– Monitoring the usage of systems and services

This page is categorized as: “Nudity;Personal Pages”

Anasayfaları ise nudity (çıplaklık) olan kategorisinden, General News (genel haberler) kategorisine aktarılmış.

Sitenizin SmartFilter programında hangi kategoride yer aldığını öğrenmek isterseniz SmartFilterWhere‘e bakabilirsiniz. Sonofnights.com bu sitede: General News, Tech Info, Computing/Internet olarak kategorilendirilmiş.

Ajdar

Ajdar kimdir, necidir sanırım burada çok deşmeye gerek yok. Türkiye’de sanat diye ortaya konulan eserlerin niteliği tartışılırken, kendisi bağıra bağıra ben sanatçıyım, ben sanatçıyım diyen birisi diyelim kısaca. Naneli, çikita muzlu muhteşem bir sanatçı. Bugün Youtube’da vidyoları izlerken, Ajdar’ın Reha Muhtar’ın sunuculuğunu yaptığı Pişti programında ekşi sözlük yazarlarından otisabi ile tartıştığı görüntelere denk geldim.

Ajdar nasıl bir insan, nasıl düşünür, ne yer ne içer, hepimizin soluduğu O2 Ajdar’da nasıl bir etki yapar, bence bilimsel değerli olan çok ilginç bir araştırma konusu. Otisabi gerekli cevabı çok güzel birşekilde vermiş ama akis bulmuş mu o baya tartışılır. Ajdar, Youtube’a koyduğu çikita muz klibini milyonların izlediğini, bunun tek başına kendisinin ne kadar değerli bir sanatçı olduğuna sebep olarak gösteriyor. Birlikte çıktıkları pişti programının bile görüntülerinden sadece kendisinin konuştuğu kısımları youtube’a koymuş. Neyse sözü fazla uzatmaya gerek yok, zaten görüntüler olanı biteni çok güzel anlatıyor.

Ajdar ve Otisabi Pişti Programında – 1

Ajdar ve Otisabi Pişti Programında – 2

Ajdar ve Otisabi Pişti Programında – 3

Selam Oki Doki Okey Bye

Lise yıllarımda çok değerli bir edebiyat hocamız vardı. İrfan Dağtaş bey, tam bir beyefendi. Kendisi türkçenin güzel konuşulmasına, güzel yazılmasına çok önem verirdi. O zamanlar türkçeyi güzel konuşalım diye televizyonda program yapan başka bir beyefinde de vardı, hergün birkaç yabancı kelimeyi seçip onların üzerinde durur ve onların türkçesini ve nasıl kullanılması gerektiğini teker teker söylerdi. İnternetin her eve girmesiyle artık Devir döndü laf bana bile düştü. Ben de kendi dilimizi kullanamayışımızı, özentilerimizi birkaç cümleyle ifade etmek istiyorum.

Başlayalım selamdan 🙂 Selam arapça bir kelime manası barış. Msn listemdeki neredeyse herkes konuşmalara Selam (slm) diyerek başlıyor. Bir yere gitseniz, barış deseniz, millet bir dönüp yüzünüze bakar, savaşıyor muyduk diye. Eğer selam verilecekse, arapçadaki tam karşılığı olan Selamün Aleyküm şeklinde verilir. O zaman hem Allah’ın selamı olduğu için bir niteliği olmuş olur. Ayıdan post, arabdan … derim bana arapça söylettiremezsin diyenlerdenseniz onun da kolayı var. Merhaba. Merhaba da arapça ama hem bize türkçeye daha yakın, hem de daha laik 🙂 Merhabayı da mrb ya çevirebiliriz. Ama lütfen ne idüğü belirsiz, ‘üniversiteye girdim hem entelim hem züppeyim’ modunda selamları bırakalım.

Oki Doki’nin de ingilizce de tam bir karşılığı yok. Slang(argo) karşılığı genel olarak; ‘tamamdır’, ‘oldu bitti’ gibi kolaylıkla yada zevkle yapılabilecek şeyler için kullanılıyor. Gelin görün msn’de herkesin ağzında bir oki doki. Bir de okey var artık dilimize yama olmuş durumda. Bunların yanında bir kelimemiz var. Tamam. Kısaltalım olsun tmm. Bu hali bile, ‘oki doki’, ‘okey’, ‘ok’ bence kat kat daha güzel.

Bye apayrı bir olay. 7 den 70 ye herkes bye bye diye kapatıyor görüşmeleri. Görüşmek üzere, görüşürüz (grşrz), hoşçakal bunlar resmen rafa kaldırılmış durumda.

Youtube’da başka konularda vidyoları izlerken, TRT’de bu konuyu hicivle ele alan bir vidyoya denk geldim.

Anti Hürriyet

Yazılara bırakılan yorumlardan birisinden öğrendiğim Anti Hürriyet sitesi benim bir yıldır yapmayı istediğim ama zaman bulup, haber diye sitelerinde yayınladıklarının hepsine cevap yazamam diye girmediğim bir çalışmaydı. Bazen muhalefet en basit yoldur, eleştiri karşındakini susturmak için en güçlü silahtır. Muhalefet, eleştiri, tenkit; yapıcı olmadığı zaman israftan başka birşey değildir. Ama bu tür şeyler, hayırlı işler yapmak için yola çıkmış birisinin hedeften biraz saptığı zaman yapılacak şeylerdir. Ama bir yanda şirazeyi kaybetmiş, kanser edene kadar aynı yere vurup duran, devamlı aynı yarayı kazıyan birisi varsa, onun yaptığı bu yıkıma karşı verilecek en güzel cevap kendi türünden olmalıdır. Anti Hürriyet sitesi işte böyle bir site.

Değerleri devamlı kendi menfaati yönünde kullanan, yeri geldiği zaman dindar, yeri geldiği zaman hükümetsever, yeri geldiği zaman şehitsever… Bu gazetelerde olan maalesef hep ‘yeri gelince’. Maalesef diyorum çünkü Hürriyetin yapımında görev alan kimselerde bizim milletdaşımız, aynı dili konuştuğumuz, az çok aynı değerleri paylaştığımız vatan evlatları. Ama dönüp baktığınız zaman, Hürriyet Gazetesi şöyle şöyle anıt gibi bir gazete diyemezsiniz. Onlar kapitalin gazeteleridir. Onlar patronlarının kalemleridir. Kurtlar Vadisi yapımcılarının 7 geçmişine rahmet olsun. Kurtlar Vadisi Pusu’da son bölümlerde işledikleri medya patronu profili nasıl da güzel oturuyor bu gazetelere. Bu patronların gizli yönleri, gizli ilişkileri. O kadar güzel oturuyorki, söyleyecek söz bulamıyorum.

Biz yiğidi öldürüp hakkını da yiyenlerden değiliz. Onun için son dönemde Türkiye’nin Kuzey Irak ile ilgili temaslarında bazı doğru adımlar attıklarına, doğru noktaları ifade eden yazılar yazdıklarına şahid oluyoruz, onu da buradan dile getirmek istiyorum. Ertuğrul Özkök’in hakkaniyetli birkaç yazısını okudum. Ama gazetenin son birkaç aylık yayın politikasında devamlı bir iniş çıkış var. Birgün haber manşetleriyle halkın hassasiyetini kaşıyan, galeyana getirici başlıklar atıyorlar. Ertesi gün bunu değiştirip barışçıl bir hava estiriyorlar. Birgün hükümeti yere paspas yapıyorlar, Necdet Sezer’i omuzlarına alıyorlar, ertesi gün hükümetin dediklerini alıyorlar öne getiriyorlar. Futbol yazarlarının haftalık maçlara göre ağız değiştirmeleri gibi devamlı ağız değiştiriyorlar. Yazılarını takip ediyorum, bunun sonu nereye gidecek bakalım.

Kapatmadan önce Hürriyet Gazetesi ile ilgili ilginç bir nokta bugün dikkatimi çekti. SmartFilter, güvenlik piyasasından satılan URL filtreleme ürünlerinden birisi. Büyük şirketlerin, kullanıcılarının iş saatlerinde uygunsuz sitelere, gereksiz mevzulara takılmasını önlemek için kullandığı bir yazılım türü diyebiliriz. Hürriyet Gazetesi bu programda ‘Nudity;General News’ (çıplaklık, genel haberler) kategorisine alınmış. Gerçekten de hem Hürriyet Gazetesinin hem de Milliyet Gazetesinin internet siteleri üstü şişhane altı tophane birebir uyuyor. Türkçe bilmeyen birisi türk haber sitelerine girse, sanacağı tek şey ya erotik içerikli bir site yada magazin. Bunların internet gazetelerine bakınca, ulusal gazete olduklarına bin şahit ister! Dünya standartlarında haber yaptıklarını iddia eden bu gazeteler, kendi tarzlarında yayın yapan bir tane haber sitesi gösterebilir mi çok merak ediyorum. Buyrun bakın internet elinizde, dünyaya haber yapan; BBC, CNN, Washington Times ve birçoğu. Türk gazetelerinin yayın anlayışına benzer başka hiçbir dünya gazetesi göremedim. Bulan beri gelsin, Arjantinden, Brezilyadan, Antartikadan, Papua Yeni Gineden örnekler kabul edilir 🙂
Access denied to “www.hurriyet.com.tr” according to:
– Monitoring the usage of systems and services

This page is categorized as: “Nudity;General News”

Google Ebay’i Kızdırırsa

Google Ebayİnternet piyasası garip bir yer. Hele hele Google gibi tekel değilim dese de tekel olmaya çalışan bir firma olunca ortalık iyice şenleniyor. Ebay bu hafta Boston’da 9,000 müşterisiyle birlikte yıllık PayPal toplantısını düzenlemeye başladı. Google PayPal ile aynı alanda bulunan Google Checkout ürününü bastırmak için, aynı zamana denk gelen bir toplantı düzenlemeye başladı. Hatta biraz daha ileri gidip, Ebay’in müşterilerine email göndererek onları da bu aktiviteye davet etti. Aktivitenin bir yönü de Ebay’i protesto etmekdi çünkü Ebay, PayPal’da Google Checkout’ı ödeme seçeneği olarak kabul etmiyor. Ebay’de bunu protesto etmek için Google da yayınladığı bütün reklamları çekti. Bunun üzerine Google geri adım atarak düzenlediği aktiviteyi durdurdu ama nafile. eBay’in CEO’su Meg Whitman, ‘Google’ın, Google Checkout partisinden memnun kalmadığımı burada açıkca ifade etmek istiyorum’ diyerek dillendirdi.

Ebay milyonlarca dolarlık reklam bütçesiyle Google’ın bir seferde en büyük reklam anlaşması yapan müşterilerinden birisiydi. Google kolay kolay başlattığı bir aktiviteyi durduracak bir firma değil ama ebay’in 2006 yılı yıllık reklam giderlerinin 871 milyon dolar olduğunu düşünürseniz, geri adım daha bir mantıklı hal alıyor 🙂 Bunun yanında Google ile aralarında bulunan yakın dirsek temasından dolayı,ebay Google’ın 2006’da yıllık gelirinde %2 lik bir paya sahipti. Verilen istatistik değerlerine göre, ebaY Google ile reklam anlaşmasını durdurduktan sonra, sitenin Google’dan gelen ziyaretçi bütününü oluşturan %9.86 kısım, %7 lere kadar geriledi. Haftalık değerlere göre değerlendirildiğinde, bütün internet ziyaretçilerinin değerlendirildiği istatistiklerde ebay’in ziyaretçi yoğunluğu %1.12 den %1.03 gerilemiş oldu. Google girmek istediği yönlerde agresif tavırlar sergiliyor ama sanırım bu sefer biraz dilleri yandı…

Türkiye’ye neler oluyor?

Gazetelerde hergün şehit haberleri yayınlanıyor, yollarda mayınlar patlatılıyor. Ankara’nın göbeğinde, İstanbul’un Bakırköyünde bombalar… Adeta Irak’a döndük. Ama neden? Yazının devamında varsayımlar yapmayacağım, tahminlerde bulunmayacağım çünkü ben de olan bitene bir mana veremiyorum. Sadece birkaç yıl önce olan bir olayla benzetme yapmak istiyorum. Ulaştırma bakanlığı Ankara-İstanbul arasında hızlı tren projesini başlattığında olan kazadan sonra, Türkiye’nin her yerinde ard arda gerçekleşen tren kazalarını hatırlıyor musunuz? Sanki bir el, o ünlü düğmeye bastı da yıllardır doğru dürüst giden trenler kaza yapmaya başladı. Millet hemen cephe aldı, sinirlendi ve tepki gösterildi. O zaman hızlı tren projesi geriye atılmaya, ulaştırma bakanı istifa ettirilmeye çalışıldı.

Şimdi de önümüzde dönen olay, hergün verdiğimiz şehitlerimizin arkasında sanki bir el Türkiye’yi Irak’a sokmaya çalışıyor gibi bir izlenim veriyor bana. Çalışılıyor diyorum çünkü Hürriyet ve Milliyet gibi doğruların takipçisi(!) gazeteler manşet manşet; şehit cenazesinde hükümet yuhalandı, Bülent Arınç protesto edildi, asker alkışlandı v.s. v.s. şeklinde haberler yapıyor ve tansiyonu yükseltiyorlar. Bu gazetelerin yayın politikalarını bildiğim için, ‘Hürriyet gazetesi bu adama kızıyor, acaba o adamın nesi doğru da o kişiye kızıyorlar’, ‘Milliyet gazetesi şu grubu yeriyor, acaba o grup neyi doğru yaptı da Milliyet gazetesi onlara cephe aldı’ diye düşünmeden edemiyorum. Bu bana göre bağnazlık değil, bu grupların yaptıklarından ders almaktır. Ayinesi iştir, devamlı yanlı ve çarpıtıcı haberler olunca artık haberlerine önyargısız yaklaşmadan yapamıyorum. Eğer siz de böyle yaklaşıyorsanız bence doğru yapıyorsunuz. Çünkü bu grupların Türkiye ve komşuları için için takip ettikleri kendi ajandaları (plan, program) var. Türkiye için hem içinde bulunduğumuz an için, hem 10 yıl sonrası için planları var ve planlarını zamanın içine koyup işletiyorlar. Kurtlar Vadisi’nin bu bölümünde ele alınan medya patronu ne kadar da güzel oturuyor resime. Eklemeden edemedim 🙂

Türkiye’ye neler oluyora geri dönersek. Bir yanda Genel Kurmay başkanının açıklamaları, bir yanda hükümetin yavaş tavırları, yaklaşan seçimler, ortama verilen duman ve oluşan puslu hava. Acaba Türkiye’yi AKP hükümeti baştayken Kuzey Irak’a sokmak isteyen birileri var mı diye düşünmeden edemiyorum. RP’li Erbakan’a 8 yıllık eğitim v.s. kararlarını imzalatmadılar mı? MHP’li Bahçeli’ye Öcalan’a gardiyanlık yaptırmadılar mı? Bu yönüyle düşündüğüm zaman şu son zamanlara kadar duymayı unuttuğumuz şehit haberlerinin hergün gelmeye başlaması düşündürücü.

Kuzey Irak’taki Kürdistan oluşumu açıkcası beni rahatsız ediyor. Yüzyıllarca ülke yönetmemiş bir ulusun, orta doğu gibi bütün kartalların, şahinlerin, yılanların göz diktiği bir yerde kurulmaya çalışılması, Kerkük Kürdistan’ın meselesidir deyip Türkmenlerin haklarının gasp edilmesi, PKK’yı durdurmak bizim işimiz değil deyip Türkiye müdahele ederse biz de elimizden geleni yaparız diye ters ters konuşmaları. Bunlar benim de kanıma dokunuyor. Ama ortalık karışıkken en güzeli kenara çekilip bir olup bitene bakmak, büyük resimi anlamaya çalışmaktır. Bizi 10 yıl sonra içinde olmak istemeyeceğimiz bir olayın içine çekmeye çalışıyor olabilirler, basiretli davranmalıyız. Yıllardır bulundukları sınırda ve dağlarda kapanları kurup bizi kapanlara doğru çekmeye çalışıyor olabilirler, iyi değerlendirmeliyiz.

Bitirmeden Muaz Kalaycı’nın konuyla ilgili nette araştırma yaparken denk geldiğim Acele Et Evladım yazısını okumanızı tavsiye ederim.

Ayrıca youtube’da şehit vidyoları ile ilgili arama yaparken momicikmin adlı bir PKK’lıya rast geldim. Bu kansızın profilinde askeri helikopterimizin düşürülüşü ve PKK ile ilgili vidyolar bulunuyor. Bu kansız hakkında nasıl yasal işlem başlatılabilir bilenler varsa konuyla ilgilenmelerini rica ediyorum.

Şehit subaylarımıza, erlerimize Allah’tan rahmet, arkasında kalan yaşlı eşlere, analara, babalara sabırlar diliyorum.

‘Onlara ölü demeyiniz, zira onlar diridirler.’ Bakara 154

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim seni tarihe desem sığmazsın
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber

Youtube’a aktarılan şehit vidyoları gerçekten insanın içini dağlıyor. 🙁 🙁

Youtube’da Vidyo İzlerken

Youtube birşekilde hayatımızın vazgeçilmezi oldu. Gazetelerden, bloglara her yerde youtube’dan vidyolar alıntı yapılıyor hatta Amerika’da haber spikerleri bir hata yaptığı zaman sen de youtube’dasın diye espriler yapılıyor. Bu kadar sık kullandığımız youtubela ilgili 2 tane ipucu paylaşmak istiyorum.

1- Youtube Vidyolarını Daha Hızlı İndirmek

Youtube’dan vidyo izlemek güzel ama alttan kayan o kırmızı şey insanı bazen çok sinir ediyor. Vidyonun en can alıcı noktasında oynamayı durduruyor, 5-10 saniye bekliyorsunuz biraz daha yüklendikten sonra devam ediyor. Bu şekilde dur kalk dur kalk, vidyonun sonuna geliyoduk. Bunun için Speedbit Video Accelerator diye bir program geliştirmişler. Programın çalışma mantığı download accelerator (indirme hızlandırıcıları) ndan çok farklı değil. Youtube, metacafe, dailymotion, grouper, itunes gibi vidyo sağlayıcılarının server listesi tespit edilmiş. Siz bu sitelerin herhangi birinden vidyo izlemeye başladığınız zaman, speedbit video accelerator devreye giriyor ve izlediğiniz vidyo için servera birden fazla bağlantı kurarak vidyoyu çok daha kısa sürede indirmenizi ve izlemenizi sağlıyor. Programı kurduktan sonra youtube vidyolarını izlerken farkı gerçekten farkediyorsunuz, önceden takılıp bekleten vidyolar daha siz izlemeye başlayıp çeyreğini görmeden tamamlanmış oluyor. En güzel tarafı da bunu yaparken internet tarayıcınızdan bağımsız olarak çalışması (local proxy mantığında). Böylelikle internet explorer veya firefox kullanmanız farketmeden, vidyoları izlemeye başladığınız zaman devreye girip işlemi çabuklaştırıyor.

Speedbit Video Accelerator’ın nasıl çalıştığı ile ilgili resim:

Speedbit Video Accelerator

2- Youtube Vidyolarını Tekrar Tekrar Oynatmak (replay)

Bir vidyoyu izlediniz, beğendiniz ve arka tarafda tekrar tekrar çalmasını istiyorsunuz. Ama youtube öyle bir seçeneği alenen sunmuyor. Yapabileceğiniz şey;

  1. Tekrarını izlemek istediğiniz vidyoyu Search kısmına gelip aratın
  2. Çıkan sonuçlarda izlemek istediğiniz vidyoyu tespit ettiğiniz zaman sol alt köşesindeki youtube alt Köşe artı işaretine tıklayın.
  3. Artı işaretine tıkladığınız vidyo linkinin üstüne tekrar tıklayarak oynatmaya başlayın.
  4. ‘Play All’ seçeneğine tıkladıktan sonra, ‘Play Next’ tıklayın.

Bundan sonra vidyo listenize yerleştirdiğiniz vidyolar tekrarlı bir şekilde oynatılacaktır.

Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık Top yaptı

Bu yazıyı da yazıyım kapatıcam bugünü 🙂 Yatmadan istatistiklere bakıyordum, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık domaininden son 10 günde 27 kişi ziyaret etmiş siteyi. Döndüm baktım 2007’nin başından beri bu domainden siteyi kimse takip etmiş mi diye etmemiş. Tekrar baktım istatistiklere, ne hikmetse hergün siteyi takip eder olmuşlar(!) Anlaşılan kanunun verdiği 7 günü hergün siteye girip kontrol etmek istiyorlar, etsinler bakalım. Böyle hergün siteye girip yazılara katlanma zorluğundan kurtarayım bi kısayol söyleyim. Sitenin RSS feedini kaydedin oradan okuyun, hem istatistiklerde adınız da gözükmez. 😉

css.php